Birincilik ‘Bariş Güvercini`nin...

HSBC`nin merkez binası önüne koyulacak heykel yarışmasında birinci olan Sibel Horada ile söyleştik. Horada, izleyicinin heykelin aktif bir parçası olacağı tasarımlarını anlattı…Ester YANNİER

Toplum
9 Ocak 2008 Çarşamba
2003 yılında sinagoglara yönelik saldırıların hemen ertesinde HSBC’nin Levent’te merkez binasına ve İngiliz Konsolosluğu’na yapılan bombalı saldırılar can kayıplarına neden olurken, binaları da temelinden sarsarak kullanılmaz hale getirmişti.
HSBC, Esentepe’de yeni açtığı merkez binasının önünü süsleyecek  “Barış” temalı bir heykel yarışması düzenledi. Yarışmayı cemaatimizin genç sanatçılarından Sibel Horada kazandı. Horada bunun yanı sıra  Marmara Adasında düzenlenen 10. Uluslararası Prokonessos Taş Mermer Heykel Sempozyumu’na katılmaya hak kazandı.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
1980 İstanbul doğumluyum. 1998 Robert Lisesi’nden  mezun olduktan sonra ABD’de Brown Üniversitesi’nde görsel sanatlar eğitimi aldım. Mezun olunca daha önce staj yaptığım özel efekt makyajı şirketinden  gelen “stop motion” projesinde üç boyutlu karakter tasarımcısı olarak çalışma teklifini kabul ettim. Bir yıl süreyle orada çalıştım. İstanbul özlemi ağır basınca geri döndüm.
Ancak geri gelince biraz bocaladım. Çünkü bir heykeltıraş için yapılacak bir takım işler var olmasına rağmen bunlar hiçbir şekilde kurumsallaşmamış  ve ne verilirse onu yapmak zorundasın gibi. Tasarımlar yaptım, tasarımcı olarak bir şirkette çalıştım. Daha sonra başka bir  şirkette fuar standları tasarımı yaptım. Hoşlandığım işlerdi diyemeyeceğim ama, o işlerden hoşlanmamak da  hoşlandığım işe asılmama ön ayak oldu. Biraz daha disiplinli olmamı ve  yarışmalara  ağırlık vermemi sağladı.
Türkiye’de sanatçı olmak zor mu demek istiyorsunuz…
Sadece burada değil, başka ülkelerde de aynı… Sanatçılar bir takım kurumlarda çalışıyorlar, çoğunlukla  denemeler yaşıyorlar.  Kendi yollarını, daha sonra çiziyorlar… ABD’de bir çok sanatçı hem kurumda çalışıyor, hem de garsonluk yaparak hayatlarını kazanıyorlar.  Genç sanatçılar ancak bu şekilde kendilerini destekleyebiliyorlar.
“Sanat karın doyurmaz” derler… Bu söz hala geçerliliğini koruyor mu? Değişen bir şey yok mu?
Sanat karın doyurur aslında ama gençken çok zor…
Neden heykel?
Başka hiçbir şey yapamadığım için… İnsan bir şeyi çok istediğinde, diğerlerini yapamıyor. Denediysem de sevemedim…
HSBC’nin önüne yerleştirilecek heykel yarışmasına katıldınız ve birinci oldunuz… Bu konuda biraz bilgi verir misiniz?
35 yaş altı, genç sanatçılara yönelik büyük bir yarışmaydı. Bu genç sanatçılar için önemli bir fırsattı ve çok sayıda genç başvurdu. Konu olarak “Barış”ı seçtiler. Yarışma iki aşamalıydı. İlki fikir aşamasıydı, birinciyi geçtikten sonra yarışmacılardan çizdikleri işin maketini istediler. Finale kaldıktan bir süre sonra da birinci olduğumu öğrendim.
Nasıl bir heykel tasarladınız?
Bildiğimiz anlamda bir anıt tasarlamadım. İzleyicinin bedenine bağlı bir heykel oldu. Yani izleyicinin bedenin boşluk içindeki pozisyonuna bağlı.  Heykel bir barış güvercini, ancak önünden geçip giderken veya  etrafında dolaşırken üçüncü boyutta güvercin şekli bozuluyor, karmaşık bir şekile dönüşüyor. 
Yani barış, insan hareketlerine bağlı diyebilir miyiz?
İnsanlar barışı bozuyor veya meydana getirebiliyor… Bir açıdan baktığınızda çok karmaşık bir olguya dönüşürken, başka bir açından baktığınızda daha çözümlenebiliyor. Barış resminin mümkün olabileceği insan hareketine bağlı olabileceği önerilmiş oluyor.
Boyutu ne olacak ve ne zaman yerine konulacak?
Altı metre boyunda olacak. Bir demirciyle birlikte çalışarak heykeli oluşturacağım. Kasım ayı başında yerinde konulduktan sonra  Aralık ayı gibi de açılışı gerçekleştirilecek.
Marmara Adası’nda 10. Uluslararası Prokonessos Taş Mermer Heykel Sempozyumu’na da katılmaya hak kazandınız… Ondan söz eder misiniz?
Heykel sempozyumu ilginç bir kavram. Sanat kurumlarının yani üniversitelerin belediyelerle ve bazen de başka kurumlarla ortak hazırladığı bir etkinlik. Başka ülkelerden heykeltıraşları davet ederek veya başvuruları değerlendiriyorlar. Dünyanın başka yerlerinde de benzer organizasyonlar gerçekleşiyor. Marmara Adası’ndaki ise mermerin ana vatanı olduğu için de ilginç bir yönü var. Marmara Adası farklı ülkelerden sekiz sanatçıya ev sahipliği yaptı. Bolivya, Gürcistan ve Bulgaristan’dan gelenlerin yanında iki Mimar Sinan öğrencisi, yine Mimar Sinan’dan bir asistan, Ankara’dan bir sanatçı ve ben…
Mermer ocakları sponsor olup, herkese istediği boyutta bir taş veriyor. Sanatçının projesine göre yine sanatçı tarafından şekillendiriliyor. Bir ay süreyle Marmara Adası’nda yaşadım. Güzel bir deneyimdi. İşten başka hiçbir düşünceniz olmuyor… Geçtiğimiz ay da Türkiye için gerçekten farklı bir süreçti, gazete bile okumadım. Üç metre uzunluğunda bir kaşık yaptım. Çimenlerin ortasına koydum ve  kaşığın oyuk kısmına da çimen ektim. Burada ilgimi çeken işin, çevresini değiştiriyor olmasıydı. Çevresini içinde çocukların olduğu, yüzdüğü  bir çimen çorbasına dönüştürmesiydi. Etrafında sosyal bir ortam oluştu. Güzel bir çalışma idi…
Çalışmalarında belirli bir malzeme tercih ediyor musun?
Yeni malzemeler, yeni teknikler, yöntemler beni heyecanlandırıyor. Ama işlerimi daha çok proje bazında ele almaktan hoşlanıyorum. Aklıma bir fikir geldiği zaman onun hangi malzemeyle yapılırsa en etkili olacağını tasarlamak da işimin çok sevdiğim bölümü.
Tüm çalışmalarında insan olgusunu mutlaka işin içine katıyorsun…
Her iki işte de seyirci hiçbir zaman sadece seyirci değil, heykelin aktif bir parçası oluyor. Seyirci heykelin bulunduğu boyuta katılmış oluyor…