Diaspora Yahudileri / İSLAM ÜLKELERİ

Bu haftadan itibaren Yahudilerin Diaspora tarihinde, İslam dininin etkisi altında yaşadıkları dönemi incelemeye başlayacağız. Bu kez haçların gölgesiyle, hilalin gölgesinin farklılıklarını ayrımsayacağızSara YANAROCAK

Kavram
9 Ocak 2008 Çarşamba
İSLAM ÜLKELERİ (1) Halife Ömer Yasası
İslam dininin kurucusu ve Peygamberi olan Hz. Muhammed M.S. 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicret ettiği zaman, Medine Şehri’ni kendine merkez edindi. Oradan tüm Arap Yarımadası’nı kontrolü altına aldı ve ona iman eden Müslümanlardan kurulu orduları din uğruna yapılan savaşlara (cihat) göndermeye başladı. Öncelikle kuzey bölgelerini fethetmeye girişti. Önceleri o bölgelerde yaşayan Yahudi kabileleri ona bu savaşlarda destek vermeye başladılar. Daha sonraları Yahudilerin İslam dinine geçmeleri için baskı yapmaya başlayınca, Yahudiler bu yeni tesis edilen dini kabul etmeyip, kendi dinlerini sürdürmeyi tercih ettiler. Peygamber Muhammed onlara cephe alarak, o bölgedeki bütün Yahudileri yok etti. Böylece tüm Arabistan Yarımadası üzerindeki Yahudi varlığı neredeyse tamamen yok oldu.
Bu arada İslam orduları büyük hayal kırıklıkları yaşamaya başladılar. Çünkü fethettikleri ülkelere girdiklerinde, o ülkedeki halklar Müslüman dinini reddediyorlardı. Böylece hepsini kılıçtan geçiriyorlardı. Bu durum Halife Ömer döneminde bir düzene ve daha akılcı bir tutuma büründü.
Halife Hz. Ömer ve ondan sonra gelen halifeler, fethettikleri ülkelerde yaşayan Müslüman olmayan cemaatler için özel statüler kurmaya başladılar.
O dönemde İslam idaresi altında yaşamaya başlayan Yahudiler, Bizans idaresi altında yaşarlarken çektikleri sıkıntıların neredeyse hiçbirini yaşamadılar. Çünkü Hıristiyanların saplantısı haline gelen ve Yahudileri Hz. İsa’nın ölümünden sorumlu tutma sorunu, Müslümanlarda yoktu. O yüzden Müslümanlar, durup dururken Yahudilere kötülük etmiyorlardı. Tam tersine Yahudilere ve Hıristiyanlara eşit bir biçimde davranıyor, onları kendi dinlerinde serbest bırakıyordu. Her iki dine mensup toplum da, İslam idaresi hukukuna göre “dimmi” denen ve azınlıkları koruyan haklara sahip olmuşlardı.
Bu kanun sayesinde, dini özgürlüklerinin tadını çıkartıyorlar özerk bir cemaat yönetimi ile idare ediliyorlar, yaşamları tehlike altında olmuyor, istedikleri gibi ticaret yapıp hayatlarını kazanıyorlar, askerlikten muaf tutuluyorlar, mallarına el konmuyor, aileler şahsi servetlerini ve evlerini ellerinde tutabiliyorlardı. Fakat diğer yandan da, Kuran’da yazılı olduğu üzere, Müslüman dinine mensup olmayan her kişi de kafir olarak niteleniyordu. Onları bir tür imansız kişi gibi görebiliyorlardı. Onlar için özel bir vergi kanunu çıkartılmıştı. Yeni yerler inşa etmelerine izin verilmiyordu. Müslümanların onların yanında çalışmasına veya Müslüman köle edinmelerine izin vermiyorlardı. Önemli mevkilerde çalışmaları yasaktı. Müslümanlıktan başka dine dönmek yasaktı. Müslümanlarla ilişki kurmak da yasaktı.
Evlerinin yüksekliği, Müslümanların binalarından daha yüksek olamazdı. At veya katıra binmeleri yasaktı. Silah taşımaları yasaktı. Sadece kendilerine söylenen şekilde giyinebilirler ve dinlerini belli eden özel başlıkları takmak zorundaydılar. Ceketleri, kadınların giysileri ve rozetleri özeldi. Yahudilerin kanunen sarı ve Hıristiyanların mavi başlıkları ve yaka rozetleri vardı.
Bu haklar ve yasaklar, Yahudiler ile Hıristiyanları, Müslümanlar karşısında eşit seviyeye getirmişti. Hz. Ömer’in Yasası, adlı kanun maddeleri modern dönemlere değin geçerliliğini korudu. Hatta Hz. Ömer, kendi elleriyle kaleme aldığı bir listede Müslüman olmayanlara uygulanacak yasakları ve aksi halde verilecek olan cezaları bile tek tek yazmıştı. Doğal olarak, farklı halifelerin devirlerinde, her biri kendine özgü yeni serbestlikler veya yasaklar koyabiliyor veya çıkartılabiliyordu.
Hz. Ömer’in yasaları zaman zaman delinebiliyordu. Bunlar özellikle Yahudi para tüccarlarıyla olan ilişkiler, Yahudi düşünürlerin akılcı fikirleri ve Yahudi doktorların ustalığı ve derin bilgileri sayesinde oluyordu.
Ama diğer yandan da bazı fanatik rejimler bunun tersini yapıyor, Hz. Ömer’in yasalarının yalnızca yasaklarını ve cezalarını uyguluyorlardı. Hıristiyan ülkelerinde olduğu gibi, İslam ülkelerinde de Yahudilerin tarımla uğraşmaları yasaklanmıştı. Kasabalarda yaşayan Yahudiler ancak zenaatkarlıkla uğraşabilirlerdi. Ama büyük şehirde yaşayanlar ticaretle uğraşıyorlardı. Bunlar kalabalık Yahudi mahallelerinde yaşarlardı. Birçok Yahudi cemaati, bu büyük Arap kentlerinde çok fazla gelişme imkanı buldular. Bunların en önemli olanları Irak’ta Bağdat ve Basra, Mısır’da Kahire ve İskenderiye, Kuzey Afrika’da Kairuan ve Fas, Müslüman İspanya’da Kordoba ve Toledo şehirleriydi.
Yahudi tüccarların deniz yoluyla elde ettikleri büyük ticari ilişkileri vardı. Özellikle Müslüman ülkelerle, Hıristiyan ülkeler arasındaki ticari ilişkileri onlar yürütürlerdi.
Sosyal ve kültürel olarak Arap iç hayatına adapte olmuşlardı. Günlük lisan olarak Arapça konuşurlar, Arap giysileri giyerler ve adlarını dahi Arapçalaştırmaya gayret gösterirlerdi. Yahudi din adamları Arap edebiyatını, felsefesini ve tıbbını yakından takip ediyorlardı. Bu entellektüel ortak çalışmalar, zaman içinde Magribi İspanya’da Yahudilere Altın Çağ’larının kapısını ardına kadar açtı.

devam edecek...