Birlik olmanin zaferi

Avrupa Maccabiat Oyunları`nın 12.`si Roma`da 4- 11 Temmuz tarihleri arasında yapıldı. Türk kafilesi çeşitli branşlarda elde ettiği madalyalarla ülkeye dönerken, sporcularımız karşılaşmalarından arta kalan vakitlerinde başkenti ziyaret etti. Yaş farkı gözetmeden büyük- küçük demeden hep beraber eğlenerek Maccabiat ruhunun ö

Spor
9 Ocak 2008 Çarşamba
4- 11 Temmuz arasında Roma’da düzenlenen 12. Avrupa Maccabiat Oyunları’na geçen hafta bir giriş yapmıştım, hatırlarsanız... Yazıda organizasyonun düzensizliğinden ve de yetersizliğinden dem vurarak, çeşitli branşlarda mücadele veren takımlarımızın müsabakalarda elde ettiği sonuçlara yer vermiştim. Son yazıdan yani geçtiğimiz haftadan bu yana bahsettiğim konularda çok da fazla bir değişiklik yaşanmadı. Maçlar oynandı, organizasyon yine “düşük” seyirde devam etti, birçok karşılaşmanın ardından t- shirtler ve formalar “change” edildi. Ne var ki, bunların yanı sıra geçen haftadan bu yana değişen iki nokta vardı. Biri madalya almaya hak kazanan sporcularımız ve diğeri kafilenin 12 Temmuz günü cennet vatan topraklarına dönüş yapmasıydı.
Maccabiat oyunlarının futbolla ilgili kısmında yüzümüzü güldüren tek madalyanın, Futsal Junior takımımızdan geldiğini haber vererek başlayalım Maccabiat günlüğümüze... Yarı finalde İngiltere’ye son dakikalarda yedikleri şanssız bir biçimde 1- 0 mağlup olan Juniorlar’ımız, üçüncülük maçında Fransa’yı 4- 1 devirerek bronz madalyanın sahibi oldu. Aynı zamanda Futsal Open takımımızda da oyuncu olarak görev yapan İlker Gaon ve Rıfat Karaköy’ün çalıştırıcılık görevlerini üstlendikleri Junior takımımız, madalyalarını Türkiye Maccabiat Komitesi İletişim Direktörü Sadi Beceren’in elinden aldı. Oyunlar boyunca sürekli olarak sakatlıklarla karşılaşan Futsal Open takımımız ise, 5.- 6.’lık maçında Avustralya’ya 4- 1 mağlup olarak şampiyonayı altıncı kapattı. Bu takımımızda Maccabiat Oyunları’ndan emekliliklerini isteyen deneyimli futbolcularımız Doğan Hananel, Sami Olo ve Vedat Levi, Avustralya maçını izleyen diğer sporcularımız tarafından karşılaşma sonunda havaya atıldılar, tezahüratlarla onurlandırıldılar. Aynı zamanda bu üç sporcumuzdan Vedat ve Sami, sakat olmalarına rağmen Avustralya maçının son dakikasında oyuna girerek Maccabiat Oyunları’ndaki son mücadelelerini verdiler.
Futbol takımımızın grubun son maçında Meksika’yı 1- 0 yendiğini geçen hafta belirtirken, golü atan oyuncunun Semih olduğunu dile getirmiştik. Yanlışımızı üzerinden çok vakit geçmeden düzeltip, takımımıza üç puanı getiren golün Selim Alfasa tarafından atıldığını not düşelim. Voleybol, basketbol, open, junior, futsal, futbol, tenis derken bazı durumlarda benim zihin de “error” verebiliyor. Doğal karşılamak lazım...
Futbol ve futsal ekiplerimizden bahsettikten sonra, diğer branşlarda mücadele veren takımlarımızın ve de sporcularımızın geçen haftaki yazımızdan sonra aldıkları skorlara bir göz atalım. Grubunda ABD, Kanada, İsrail, İtalya, Almanya ve İspanya gibi takımların bulunduğu Basket Junior takımımız, son yazımızdan bu yana ABD’ye 59- 33 yenildi, İspanya’yı 58- 37 yendi. Junior takımımız grubunda oynadığı son maçta İtalya’ya 68- 62 yenilmekten kurtulamadı. Basket Open takımımız ise, ABD önünde fazla direnemedi ve 97- 28 mağlup oldu. Ardından Avusturya’yla oynadığı müsabakayı dört sayı farkla, 54- 50 kazandı. Sondan bir önceki maçta Almanya’ya 74- 49, son maçında da Rusya’ya 79- 55 mağlup oldu. Voleybolcularımız ise Avusturya’yı 3.- 4.’lük karşılaşmasında mağlup ederek bronz madalyayla ülkeye döndü. Tenis Junior kategorisinde Ulus Özel Musevi Lisesi öğrencisi Çağla Lusi Azgari  hem teklerde hem de çiftlerde iki altın madalya kazanarak kafilenin gurur vesilesi oldu, Badminton’da bronz madalya kazanan Canan Delevi ve Ergin Mizrahi çiftlerde de bronz madalyayı boyunlarına geçirdi. Aynı sporda Berk Diler de teklerde bronz madalya kazandı. Sam Gatenyo, Ayşegül Gatenyo, Suzi Franko, Alegre Eskinazi ve Niso Eskinazi’den oluşan briç takımımız da bronz madalyanın sahipleri oldu.
Danimarka kafilesinde bir Türk’e rastlamak çok sıradan birşey değil elbet... Kerem ismindeki Ankara doğumlu futbol takımı oyuncusunun ailesinin yıllar önce Danimarka’ya göç ettiğini ancak bizimle sondan bir önceki gün Türkçe konuşmaya çalıştığında öğrenebildik. Aynı otelde konaklamamıza ve hatta defalarca aynı otobüsle Maccabiat köyüne doğru beraber yol almamıza rağmen, Kerem bize Türk olduğunu neden sondan bir önceki gün söyleme şansına eriştiğini şu şekilde açıkladı: “Otobüste o kadar çok konuşup, tezahürat yapıyorsunuz ki araya girme fırsatı bulamadım”... Maccabiat takımlarımızın maçlara giderken ya da dönerken ne kadar çok eğlendiğini tahmin edebilirisiniz... Kerem’e selam edip, futbol takımı oyuncularımızın tüm otobüs yolculuklarında ve hatta yurda döndüğümüz uçakta bile İngiltere’ye olan “saygılarını” sundukları tezahüratın Maccabiat haftasına damgasını vurduğunu ekleyelim...
“İtalya’ya gittin, sadece Maccabiat’ları mı izledin be kardeşim” diyecekler için, sırf onların bu sitem dolu sorusuna en güzel şekilde yanıt verebilmek adına “Maçlardan arta kalan zamanlarımda Roma’yı gezdim” cevabını verebilirim. Hatta şöyle söyleyeyim; Roma metrosunu bir hafta içinde o kadar çok kullandım ki, bana durakların ismini sırayla say deseniz, sayarım. Gezdiğim, gördüğüm yerler arasında Colosseum, Aşk Çeşmesi (Fontana di Trevi), İspanyol Merdivenleri, Vatikan gibi yerler vardı. Geceleri ise İtalyan gençlerin takıldıkları Campo di Fiori ve Piazza Novona, uğrak adreslerimizden birkaçıydı. Roma’daki turistik turundan bize iki enteresan anekdot anlat diyecek olursanız; birincisi etrafı süzmek maksadıyla oturulan İspanyol merdivenlerinde 7- 8 kişi konuşlandıktan sonra tam arkamızda fotoğraf çektiren iki bayanın da Türk çıkmasıydı!.. Bir diğeri ise içerisinde Sistine Şapeli’nin, yani tavanında Michelangelo üstadın insanın yaradılışını resmettiği küçük kilisenin bulunduğu Vatikan müzesine giriş için beş sokak sıranın bulunduğuna tanıklık etmemdi. 9 Temmuz Pazartesi günü, Vatikan müzesinin önü biraz daha sakinken (sadece iki sokak sıra!) içeri girme başarısını gösterip, olağanüstü müzeyi ağzım açık bir şekilde gezdiğimi de eklemeliyim.
Organizasyonun en sağlam halkası olan açılış seremonisinin aksine, 12. Avrupa Maccabiat Oyunları’nın kapanış töreninin son derece sönük geçtiğini belirtmekte fayda var. Zira kapanış töreni anonsları yapılırken ve hatta orkestra tarafından İbranice şarkılar çalınırken, şarkıların veya konuşmaların saha içindeki sporculara dahi ulaşmadığını söylemek, kapanışın da organizasyonun geneline yakışan biçimde tertiplendiğini anlatmak adına yararlı olabilir. Kapanış töreninde Türkiye Maccabiat Komitesi Başkanı Mordo Ennekave’nin şilt aldığına tanıklık ettiğimiz dakikalar ise merasimdeki övünç anlarımızdan birkaçıydı...
Sonuç olarak iyisiyle- kötüsüyle bir Maccabiat Oyunları daha sona erdi. Kimi sporcularımız müsabakalarından madalyalarla dönerlerken, kimileriyse dişli rakiplerle mücadele etmenin bedelini yenilgiler alarak ödedi. Sakatlıklar veya aksaklıklara rağmen bir hafta boyunca kafilenin keyfi genel çerçevede tıkırındaydı, eğlenmeyi bilen bir grupla Roma’ya uçulmuş ve geri dönülmüştü.
Bir akşam kaldığımız otelin üçüncü katında yine yaş farkı gözetmeden büyük- küçük hep beraber gırgır- şamata eğlenilirken, aramızdan biri Maccabiat’ı aynen şöyle özetliyordu: “İşte Maccabiat ruhu budur. Sahada alınan sonuçlar ne olursa olsun, önemli olan hep beraber eğlenmeyi bilmektir...” Doğru söze ne hacet!.. Birlik olmanın zaferi dosta düşmana duyurulmuştu bir daha Roma’da...