İlk başlarda çok direndim. Almayacağım. Giymeyeceğim. Kimsenin eskisini benimmiş gibi benimsemeyeceğim.
Modayı takip eden biri olarak günümüzün tasarımlarını giyeceğim. Belki eski havası olan, ama yine de yeni olan, kıyafetleri her zaman tercih edeceğim. Hep böyle söyledim. Ciddiyim.
Sonra bir gün, ben de vazgeçtim. Aynen şöyle söylemeye başladım: Artık ben de vintage modasına uyacağım. Yaşanmışlıklara tanık olmuş bu kıyafetleri giyeceğim. Eskileri alacağım. Onları günümüzün tasarımlarıyla birleştirip giyeceğim.
Öyle derken birden nasıl mı bu hale geldim? En başından itibaren anlatayım sizlere o zaman
Birkaç hafta önce çocukluk resimlerime bakmak aklıma geldi. Öyle her an albümleri karıştırmam. Zaten hep bir dolabın üst katında ulaşılması zor bir raftadır. Üşenirim. Son günlerde aşırı sıcaktan, evde kalmayı dışarı çıkmaktan daha mantıklı bulduğumdan, ev içinde farklı deneyimler ediniyorum.
Sıra eski albümlere gelmişti
Tarih, 70lerin sonu 80li yılların başı.
Birbiri ardına ilginç resimler. Hatta kimisi çok komik. Eğleniyorum işte.
Anılar arasında kaybolup gitmeyi hedefliyorum aslında. Ama bir türlü o yılların kıyafetlerinden kendimi alamıyorum. Gözlerim resimlerdeki herkesin kıyafetlerine takılıyor.
Annem bana sesleniyor, ne yaptığımı soruyor. Onu da çağırıyorum. Beraber bakıyoruz resimlere
Sonunda anneme soruyorum. Anne, şu resimdeki kıyafetin nerede? Annem hiç tereddüt etmeksizin cevaplıyor: Modası geçince onu temizlik için gelen Hatice Ablaya verdim. Ben ısrarla devam ediyorum. Anne, peki ya bunu? O da hemen Evet, onu da diyor.
Bu arada kendi kendime düşünüyorum. Acaba Hatice Abla o kıyafetleri ne yapmıştır? Hiç giymiş midir? Bunları giyeceği bir yere hiç gitmiş midir? Gitmediyse, bu kıyafetleri o kime vermiştir? Vermediyse, bu kıyafetleri hala saklıyor olabilir mi? Eğer saklıyorsa, onları bana geri verir mi? Pişman oldum desem?
Gülümsüyorum
Bir süre daha resimlere baktık. Ta ki, annem bir kıyafetini görünce onu saklamış olabileceğini söyleyene kadar.
Nerede, nerede bu elbise
Evde karıştırmadığım dolap, bakmadığım yer kalmadı.
Ve aradığım elbiseyi sonunda buldum!
Bu elbiseyi hemen anlatıyorum: Siyah Fisto kumaştan bir elbise. İnce askıları var. Bele kadar dar, sonrası bol
Belinde ince bir kemeri ve aynı kumaştan bir fiyongu var.
Çok beğendim. Hemen deniyorum. Aynaya bakıyorum, hoşuma gidiyor, hem de çok!.
Üstelik benim bedenim. Tadilata gitmesine de gerek yok.
Annem bu elbiseyi bir düğünde giymiş.1987de.
Yıl 2007 ve ben onu giymeye hazırım.
Geçtiğimiz hafta bir davete katıldım. Ne giysem diye düşünürken, aklıma bu elbise geldi.
Ben de aklıma geleni yaptım. Onu giydim.
Ayakkabı çanta seçimimi ise, şimdiki zamandan esinlendim. Rugan ayakkabı ve çanta ile tamamladım.
O gece gördüğüm herkes kıyafetime iltifat etti. Haliyle ben de kendimi gayet iyi hissettim. Her güzel sözün ardından yüzümde kocaman bir gülücük.
Kendimce yeni bir keşifteydim.
Ertesi gün kendime yeni bir rota çizdim.
Beyoğlunu ve oradaki ikinci el kıyafet satan mağazaları keşfettim.
Pasajları gezdim. Mağazaları buldum. Hakikaten sora sora her yer bulunuyor.
Her mağazanın içinde uzun süre geçirdim, sahibiyle tanıştım. Oradan buradan sohbet ettim. Son yıllarda yükselen bu trend aslında onların yaşam tarzı. Onlar da bazı kıyafetlerin hikayeleri olduğuna inanıyorlar.
Ardından Nişantaşındaki Ece Sükanın mağazası ve Bebekte Ahu Yağtunun Second Chance adını verdiği butiğine gittim.
Kıyafetler giyildikleri zamanı yansıtıyor, ya da onu giyen kişinin hayatına sizi dahil ediyor. Siz nasıl isterseniz
Kendime göre birkaç kıyafet buldum.
Bazı kıyafetler satın alınıyor, bazılarını ise kiralamak mümkün. Özel bir gün için neden olmasın
Artık gardırobumda farklı yıllara ait eski tasarımlar da var. Siz de eğer farklı tasarımlara ve eski Türk filmlerindeki kadınların kıyafetlerine hayransanız buraları keşfetmelisiniz. Benden söylemesi