David ROMANO“Eğer gazeteleri okumazsanız bilgilenemezsiniz, okursanız yanlış bilgilenirsiniz” Mark Twain
Mehmet Y. Yılmaz, Hürriyet, 25 Mayıs 2007
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, İstanbulda TÜSİAD üyeleriyle konuşurken kendisine yapılan "hakaretlere" de değindi.
"Benim için Rum çocuğu diyorlar, yok Musanın çocuğu diyorlar. Gül için olmadık iddialarda bulunuyorlar. Ben bu ülkenin evladıyım. 14 milyon vatandaşın oyuyla buraya geldim. Milletvekili olma yeterliliğine sahip bizlere bu tür hakaretler kabul edilemez" dedi.
Bu ülkede "Türk çocukları" ve "Kürt çocukları" gibi artık sayıları azalmış da olsa "Rum çocukları", "Ermeni çocukları" ve "Musanın çocukları" da yaşıyor.
Vergi ödüyor, askerlik yapıyor, kendilerini bu ülkenin bir parçası olarak görüyorlar. Milletvekili seçilme yeterliliğine Recep Tayyip Erdoğan kadar sahipler.
Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağıyla bağlı oldukları için de etnik kökenlerine bakılmaksızın "Türk üst kimliği ile" tanımlanıyorlar.
Bugüne kadar bir arada yaşayabiliyor olmamızı sağlayan şey bu.
Farklı bir peygambere inanıyor olmaları, etnik kimliklerinin bir "hakaret unsuru" olarak algılanmasına nasıl yol açabilir?
Başbakan ne kadar "bu ülkenin evladı" ise onlar da o kadar "bu ülkenin evladı".
Etnik kimlikleri bir hakaret vesilesi yapmak, buna maruz kalanları küçültmez. Tam tersine bunu yapanların en aşağılık ırkçılar olduğunu gösterir.
Ve bu ırkçı kafayla mücadele etmenin yolu da her şeyden önce "Rum çocuğu", "Ermeni çocuğu" ya da "Musanın çocuğu" olmanın, ayıplanacak bir şey olmadığını yüzlerine haykırmaktan geçer!