Tek Tarafli Medya

David ROMANO“Eğer gazeteleri okumazsanız bilgilenemezsiniz, okursanız yanlış bilgilenirsiniz” Mark Twain

Perspektif
9 Ocak 2008 Çarşamba

Mark Twain’in tartışmaya açık bu cümlesini, günümüz Türk medyası ile nasıl ilişkilendirilebileceğini analiz etmeye çalışacağım. Son zamanlarda yaşadığımız güncel olayların ışığında bir değerlendirmede bulunmak istiyorum.
Hepimizin hemfikir olabileceği gibi medya, yazılı, sözlü ve görsel olarak kitleler üzerinde önemli etkiler yapabilen, hatta onları yönlendirebilen ciddi bir yere sahiptir. Daha da ileri giderek, bireylerin duygusal tutum ve davranışlarını dahi değiştirebileceğini söylemek mümkündür. O hâlde günlük yaşamımızın bu denli bir parçası olan medyanın “tarafsız, dengeli ve dürüst olma” prensiplerini ne derece uygulayabildiğini anlamakta büyük yarar vardır. Zira buradan hareketle son yıllarda ülkemizde artışa geçen Yahudi düşmanlığının ana kaynaklarından birinin ne yazık ki medya olduğunu görmüş olacağız.
Öncelikle gazetelerden başlamak istiyorum. Gazetelere baktığımız zaman birkaç tür gazete görmekteyiz: aşırı dinci gazeteler, aşırı milliyetçiler, ana akım gazeteleri ve bu türler arasında gidip gelenler. Basın İlan Kurumu Genel Müdürlüğü’nün 30 Mart 2007 tarihli aylık listesinde 654 bin tirajla Posta en çok satan gazeteyken onu 634 binle Hürriyet ve 604 binle Zaman Gazetesi izliyor. Bu üçlüyü Sabah, Takvim, Milliyet, Vatan, Türkiye, Akşam ve Güneş gazeteleri izliyor. Tirajları 100 binlerin üzerinde olan bu ana akım gazetelerin yanı sıra tirajları 50- 60 bin civarı olan aşırı dinci ve aşırı milliyetçi gazeteler de mevcut. Toplamda ise 5 milyon üzeri insanın gazete aldığını görmekteyiz. 70 milyonluk Türkiye’de bu rakama o gazeteyi okuyan aile bireylerini de dahil etsek yine de %50 civarındaki bir nüfusuna ancak ulaşılabildiği söylenebilir.
Gazetenin yanısıra televizyonların artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası olduğunu düşünürsek, üstelik görselliğin ses efektiyle birleşip daha etkili olduğunu hesaba katarsak, bu anlamda bireylerin büyük bölümünün televizyon yayınlarından etkilenebileceğini söylemek mümkün olabilir.
Gazete ve televizyonlar etkisini kimi zaman yanlı haberler yapmak suretiyle düşmanlık tohumları ekerek gösteriyor. Özellikle de Yahudilik ile İsraili hâlâ ayırt edememiş zihinler, Yahudiler’den ve dolayısıyla Türk Yahudileri’nden, her İsrail’le ilgili olumsuz bir haber çıktığında nefret eder hâle geliyorlar.
Komplo teorilerinin gerçeklerin yerini aldığı bir atmosferde, içinde her “Yahudi” kelimesi geçen absurd kitabın liste başı olduğu bir ortamda, kimi gazete ve televizyonlar tarafından aleni bir şekilde yapılan düşmanlık bizleri sonucunu şu anda kestiremeyeceğimiz tehlikeli ve üzücü yerlere getirebilir. Nitekim bu türden olaylar meydana geldikçe, ardından gazeteler “Kınıyoruz, lanetliyoruz” şeklinde başlıklar atarak adeta vicdanlarını rahatlatmaya uğraşırlar; ama olan olmuştur artık. Madem kınayıp lanetleyeceksin o zaman bu düşmanlık tohumlarını neden ekersin? Neden komplo teorilerine prim verir, abartır, haberin doğrusunu değil de illa ki yalanını satmaya çalışırsın?
Malesef son yıllarda bu konuyla ilgili o kadar kötü örnekler var ki hepsini saymaya kalksak bu sayfaya sığdırabilmek mümkün değil. Bu sebepten en önemli birkaçını sayacağım:

GAP’ta önce İsraillilerin daha sonra da Yahudilerin toprak aldığı iddiası
2004’ten beri ısıtılıp ısıtılıp yeniden medyada yer bulan bu komplo teorisinin gerçek olmadığı ve bir komplodan ibaret olduğu defalarca belgelendiği hâlde, yine de gündeme gelmekte. Oysa Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi kurumlarından Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü 14.07.2004 tarihinde yabancıların ne kadar toprak aldığını internet sitesinde duyurmuş ve burada İsrail’e yer verilmemiştir. Yunanlılar’ın, Suriyeliler’in başını çektiği bu listede İsrail toprak almamış gözükünce bu sefer Şanlıurfa’daki İtalyan hastanesinde güya İsrail’li kadınların doğum yaptığı ve böylelikle Türk vatandaşlığı kazandığı iddia edilmiştir ancak Şanlıurfa’da İtalyan Hastanesi bulunmuyor olması gözden kaçmıştır! Bu yalan da yetmeyince Türk Yahudileri’ İsrailliler adına alıyor iddiası ortaya atılmıştır ne var ki Türk Musevi Cemaati “bu isimleri açıklayın o zaman” dediğinde hiçkimseden ses çıkmamıştır. Saygın medya organlarında bile yer bulmuş bu gerçek dışı ve hamaset dolu haber Yahudi toplumunu oldukça üzmüştür.

İsrail- Hizbullah savaşının yanlı aktarımı
Bilindiği gibi 2006 ağustosunda iki askeri kaçırılan İsrail, Hizbullah terör örgütü ile mücadele etmek zorunda kalmıştır. İsrail Devleti elbette politikalarından dolayı eleştirilebilir ki birçok İsrailli o gün de bugün de hükümeti bu konuda eleştirmektedir. Ancak bu, medyaya haberi tek taraflı ve çarpıtarak yapma hakkı vermez. İsrail’in Hayfa şehrine düşen yüzlerce Katyuşa roketini, sığınaklarda yaşamak zorunda bırakılan bir milyon nüfusu, psikolojik travmayı ve harabeye dönmüş binaları göstermek bir kenara dursun, savaş suçu işleyerek çocukları canlı kalkan olarak kullanıp savaşa alet etmiş bir terörist grubun yaptıkları büyük bir marifet sayılmış ve bu ölümlerden İsrail sorumlu tutulmuştur. Oysa masum insanların yaşadığı binalara rampa koyan, halkın kalabalık olduğu yerlerden roket atan Hizbullah’a en ufak bir söz söylenmemiştir. Bununla da yetinilmeyip güya “kolaj” yapılarak “Bu Neyin Zaferi” başlığıyla saygın bir gazete İsrail askerinin zafer işaretini çocuk ölümüyle bağdaştırma gafletinde bulunmuştur. Sağduyulu birkaç yazar hariç, tüm televizyonlar tek taraflı fotoğraflar kullanmış ve gazeteler tek taraflı yazılar yazmıştır. Ayrıca kocaman ve nefret saçan manşetlerle de bu, iyice pekiştirilmiştir.

Hamas- İsrail gerginliği
Artık “pes” dedirten ama televizyonda olmuş talihsiz bir örnek daha! 19 Mayıs 2007 Cumartesi, ana haber bülteninde çok izlenen özel TV kanallarından bir tanesi Hamas’ın, İsrail’in Sderot şehrine Gazze’den attığı roketleri, sanki İsrail Filistin’e atıyor gibi göstermiştir. Arka planda yer alan benzincideki tabela İbranice olmasa ve sokaklar İsrail sokakları olmasa biz de herkes gibi güya İsrail o roketi atmış gibi izleyecektik! Düşünün bir... Olay İsrail’e karşı yapılıyor, görüntülerde Sderot’a atılan roketler var; ama başlık ve sunum sanki İsrail bunu yapmış gibi!
Aşırı dinci, milliyetçi medyadan hiç bahsetmiyorum bile. Bu yazıda “ana akım” diye tabir ettiğimiz toplum genelinin ailece okuduğu gazetelerden ve izlediği televizyonlardan örnekler vermeye çalıştım. Amacım herhangi bir kuruluşu karalamak olmadığından isim vermemeyi tercih ettim, bu sebeple de var olan olaylar üzerinden genel bir değerlendirme yaptım.
Umarım yazımı okuyanlar televizyonda gördükleri ve gazetede okuduklarını iki kere düşünme ihtiyacı hissederler. Bilgiyi, araştırma yapmadan sadece medyadan alan toplumumuz dilerim ki her olayın iki tarafı olduğunu düşünüp, kendi yorumunu geliştirecektir.