Diaspora Yahudileri

Sara YANAROCAKGeçen hafta incelemeye başladığımız İtalya Yahudilerinin yaşantılarına bu hafta kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu sefer Ortaçağ`dan sonraki dönemlerine ve Yahudilerin İtalya coğrafyasındaki sancılı serüvenlerine doğru yolculuğa çıkıyoruz

Kavram
9 Ocak 2008 Çarşamba
Haçların Gölgesinde
İtalya Yahudileri (2)
16. yüzyılın ortalarına doğru İtalya’da Yahudilerin ensesinde yeniden ölümün soğuk gölgesi hisssedilmeye başlandı. Çünkü o dönemde tam Rönesansın karşıtı denilebilecek olan anti Rönesans hareketleri başladı.
İlk fırtına 1553 yılında patladı. Roma’nın tam merkezinde Yahudilere ait bütün dini kitaplar ve Talmud kitabı şehir topluluğun önünde yakıldı. Bu olayın bir eşi bu tarihten tam 300 yıl önce üç ayrı Fransız şehrinde vukubulmuştu. Bu seferki olay ise şöyle gelişmişti. Yahudilikten dönme bir yeni Hıristiyan hazırlanan bir komplo ile Talmud kitabının zararlı olduğunu etrafa yaydı. Aslında arkasında çok güçlü ve fanatik bir kardinal olan Caraffa vardı. İki yıl sonra Caraffa papalık görevine getirildi.
IV. Paul adını aldı. Papa olur olmaz hemen antisemit girişimlere başladı. Hatta komşu ülkeleri de aynı hareketleri yapmaları için zorlamaya da başladı. Daha önceleri sadece Venedikte bulunan Getto olgusunu tüm şehirlerde yürürlüğe soktu. Bütün İtalyan şehirlerinde Yahudilere Getto’da yaşama mecburiyeti getirildi. Yahudilerin takmakla zorunlu oldukları rozetler yeniden gündeme getirildi. Yahudi tüccarlar sadece eskicilik yapmaya ve ikinci el giysiler satmaya mecbur kılındılar. Yahudi doktorların, Hıristyan hastaları tedavi etmeleri yasaklandı.
Bu kötü davranışlar belki birkaç yeri kapsamıyordu ama genel anlamda İtalya toprakları üzerinde yaşayan Yahudilerin huzuru bitmişti. Rönesans dönemindeki toleranslı bazı papaların dönemi bitmiş, yeniden karanlık ve fanatik papalık idaresi hortlamıştı.
Rönesans döneminde İtalyan Yahudileri, İspanyadan kovulup İtalyaya yerleşen Sefarad Yahudilerinin etkisiyle ticaret ve kültür alanında büyük ataklara kalkmışlar ve çok önemli kazanımlarda bulunmuşlardı.
Bu hareket 1391 yılında İspanya’da başlayan isyanlarla birlikte ülkeye terkeden Sefaradların İtalyaya yerleşmeleri ile başlayarak, daha sonra 1492’de kovuluşları ile tamamen buraya gelmeleri, daha sonra ise 1497 yılında Portekiz Yahudilerinin de kovulması ve İtalya’ya yerleşmeleri ile daha da yükselişe geçti. İtalya’nın her tarafına dağılan Sefaradlar, bu alanda kendi Sefaradik Cemaatlerini kurdular.
15. yüzyılın sonunda İspanya ve Portekiz’de kurulan Engizisyon mahkemelerinden kaçan Marrono göçmenler ise buralardan italya’ya yerleştikleri vakit, gizlice sürdürdükleri Yahudiliğe geri döndüler ve tamamen özgür bir biçimde Yahudiliklerini uygulamaya başladılar. Bir bölüm Marrano ise Hıristiyan olarak kalıp kendi özel Marrano cemaatlerini kurdular.
16. yüzyılın ilk başlarında Marranolar ticaret açısından devlet idaresi tarafından çok cesaretlendirildiler. Ticaret ve bankerlik neredeyse tümden onlara teslim edildi. Fakat zaman içinde İspanyol Engizisyonun İtalya kilisesine yaptığı baskılar sonucu rüzgar yeniden ters yönden esmeye başladı. Papalık fanatik antisemitizme yeşil ışık yaktı. Hala hıristiyanlıkta kalan Marranolar bile hızla felaketin içine çekilmeye başladılar.
Bu olayların en tipik örneği, İspanya’nın doğu sahilinde bulunan ve Papalık idaresiyle yönetilen Ancona kentinde olmuştu. Bir grup Portekizli Marrano Papa tarafından bu kente davet edilerek, hem limanı geliştirmelerini, hem de Osmanlı İmparatorluğu ile ticaret yapmalarını istemişti. Onlar engizisyonun zararlarından etkilenmemek için garanti istediklerinde ise Papa 4. Paul bu garantiyi vermeyi reddetti. Aralarında bir de kadın olan kentteki 25 Marrano diri diri yakıldılar. Birçok marrano da tutuklanarak köle olarak satıldılar. İstanbul ve Selanik Yahudi cemaatlerinin liderleri Ancona ile ticareti boykot ederek, bu vahşi hareketleri cezalandırma yoluna gittiler.
İtalya’nın Ferrara kentinde ise Marrano Cemaati, şehrin yöneticilerinin koruması altında çok büyük bir gelişme göstermişlerdi. 1581 yılında ise Ferrara Dükü Papanın baskıları sonucu Marranoların büyük bir çoğunluğu hapsedildi. Aralarından üç tanesi tutuklanarak Roma’ya götürüldüler, orada kendilerine yapılan işkence sırasında hayatlarını kaybettiler.
Bazı çok güçlü ve bağımsız kent liderleri ise Kilisenin ve engizisyonun baskılarına karşı durarak kendi Marrano cemaatlerini koruma altına aldılar. Bu davranış Venedik’te ve Torkana Dükalığında gerçekleşti. Toskana Dükü 1593 yılında Leghorn kentine Marranoları yerleştirerek orayı kalkındırmalarını istedi. Aynı şey 1572 yılında Savoy dükü tarafından de gerçekleştirilmişti. O da Akdeniz’in en güçlü limanı olan Nice kentine Marranoları yerleştirerek oranın daha da geliştirilmesini onlardan istemişti. Fakat zaman içinde o da kilisenin ve İspanya kralının zorlaması ve tehditleri sonucu Marranolarla yaptığı anlaşmayı feshetti ve onları sınırdışı etti.
16. yüzyıldan itibaren İtalya toprakları, İspanya, Fransa ve Avusturya’nın yönergeleri altına girdi. Rönesans dönemi ile mukayese edilecek olursa Yahudiler tamamen sessiz ve edilgen bir biçimde inşa edilen gettoların içinde kendi çaplarında yaşamaya çalıştılar. Sürekli olarak gözetim altındaydılar. Bu dönem 1789 yılında Fransa’da gerçekleştirilen Fransız ihtilalinin ardındından İtalya’ya giren Fransız orduları ile birlikte son buldu. Yahudiler yeniden normal yaşama haklarına kavuştular.

İtalyan Yahudileri ve Rönesans Kültürü
Rönesans dönemi boyunca, Yahudiler ülkenin sanatsal ve entellektüel performansından son derece etkilendiler ve önemli eserlere imza attılar. Bütün bunlar olurken Yahudi din adamları da aynı etkileşimle bu akıma kapıldılar. Yahudi doktorlar Papaların ve yaşadıkları kentlerin idarecilerinin saraylarında hizmet vermeye başladılar. Bu Yahudilerin arasında yazarlar, şairler ve tercümanlar çok sayıda, yer alıyordu. Sicilya’da ve Güney italya’da yaşayan Yahudiler İslam ve Arap edebiyatına ait eserleri, fen çalışmalarını ve felsefi eserleri Arapçadan İtalyanca ve Latince’ye tercüme ediyorlardı. Bu diller Avrupa Hıristiyan din bilginlerinin ama dillerini teşkil ettiğinden çok önemliydi. İspanyol Yahudileri gibi onlar da, eski Yunan elyazmalarını ve eski Arap ilmi eserlerini, özellikle Aristotelesin felsefesini eski Yunanca ve Arapçadan İtalya ve Latince’ye tercüme ediyorlardı.
Yahudiler sanat hayatında da belirgin başarılar gösteriyorlardı. Müzik, dans ve tiyatro dallarında oyun yazarları, aktörler, besteciler ve sanat yönetmenleri göze çarpıyordu.
Bazı Hıristiyan entellüktüel kişiler, Rönesans döneminde İbranice ile ilgilenmişler, Hahamlardan İbranice, Yahudi öğretisi olan Tora ve Kabala dersleri almaya başlamışlardı.
Faraj ben Solomon 13. Yüzyılda Arap Tıp Ansiklopedisi Al Harvi’yi Latin alfabesine tercüme etmiş ve Sicilya kralına sunmuştu.
Salamon de Rossi (1570- 1629) ise döneminin en önemli bestecilerinden biri olup, o dönemde bestelenen en önemli Yahudi liturjik müziğine damgasını vurmuştu.

devam edecek...