İki devletli çözüm hayal mi?

Altı Gün Savaşı’nın kırkıncı yıldönümünde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Koordinasyon Ofisi (OCHA) yayınladığı raporda “iki devletli çözüm” konusunda çıkmaza girildiğini vurguladı
Altı Gün Savaşı’ndan zaferle çıkan İsrail için 1967 yılı ülkenin varlığını garantiye almak açısından bir dönüm noktası olarak kabul ediliyor. Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdülnasır’ın “İsrail’i denize dökmek” amacıyla başlattığı bu savaş üzerinden kırk yıl geçtikten sonra Filistinliler’in  devlet kurma yolundan iyice saptığını gösteriyor. 
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Koordinasyon Ofisi (OCHA)’nun yayınladığı rapora göre, Filistin yönetimindeki istikrarsızlıklar, mali kaynakların savaş makinelerine yatırılması ve İsrail’in Filistin politikasının getirdiği zorluklar bağımsız bir Filistin Devleti’nin kurulmasını görünürde imkansız kılıyor.
İsrail’in Gazze’den 2005 yılında tamamen çekilmesinin ekonomik gelişime yol açacağı beklentisine karşın bölge, Hamas ve El Fetih’in güç mücadelesinin merkezine oturdu. İki grup arasında neredeyse hergün yaşanan sokak çatışmaları ve uzun süreli ateşkesin sağlanamaması yerel halkın yaşam koşullarını daha da zorlaştırdı.
Batı Şeria’da ise günlük yaşam ve ekonomik gelişim nispeten daha iyi olsa da İsrailli yerleşimcilerin yılda %5,5 oranında artan nufusu ve güvenlik nedeniyle alınan önlemler şehirlerarası ticareti neredeyse imkansız kılıyor. Batı Şeria’daki yerleşimcilerin nufus artış hızı Yeşil Hat’tın batısının üç katı kadar. Batı Şeria’da 161 İsrail yerleşim birimi ve 96 yasadışı yerleşim yeri bulunuyor. Bölgede iki buçuk milyon Filistinli ve yarım milyon İsrailli yaşıyor. OCHA’nın Filistin Özerk Yönetimi Baş Temsilcisi David Shearer kapsamlı bir barış anlaşması olmadan İsrail’in yanında bir Filistin Devleti’nin kurulmasının imkansız olduğu görüşünde. Kamuoyu yoklamalarına göre, 1993 Oslo barış antlaşmasından beri bu yıl ilk kez, İsraillilerin çoğunluğu “toprak karşılığı barış” fikrinden umudu kestiler. Filistinli taraflar arasındaki sürekli çatışmalar ve Hamas’ın İsrail’i “yok etmeye” yönelik söyleminin kamuoyundaki bu değişiklikte etkili olduğu düşünülüyor.