Antisemitizm, bildiğiniz gibi…

Marsel RUSSOAntisemitizm bilinen, ancak az konuşulan veya konuşuldukça insanı sıkan kasvetli bir konu. Oysa, tarihi boyunca Yahudi toplumlarını bir gölge gibi adım adım takip etmiş ve zaman zaman onun önüne geçecek kadar da cüretkâr olabilmiştir. Yazımızda, antisemitizmin çağlar boyunca değişen ancak kişiliğinden ödün vermeyen karakterini irdeli

Perspektif
9 Ocak 2008 Çarşamba
Hayat dengeler üzerine kurulu… İyinin yanında kötü, güzelin yanında çirkin, doğrunun yanında eğri gündelik yaşantımızda sıklıkla karşılaştığımız gerçekler… O zaman, her gelişen yapının, fikrin, akımın bir karşıtının olması doğal değil mi?  Olaya bu şekli ile yaklaşacak olursak, en ilkel çağlardan beri, tarihin her köşesinde irili ufaklı sayısız izler bırakan Yahudiliğin karşısında, onu – en hafif şekli ile – dengeleyecek güçlerin oluşması kaçınılmaz. O hâlde, tarih boyunca, “antisemitizm” diye adlandırdığımız Yahudi düşmanlığı esasen eşyanın tabiatına aykırı olmayan bir sonucu ifade eder.
Burada ilginç ve irdelenmesi gereken konu, Yahudi düşmanlığının toplumdan topluma ve zaman içinde farklılıklar gösteren normatif karakteri. Ortaçağ’da din içerikli bir düşmanlık söz konusudur. Yahudiler, Hıristiyanlığın babası İsa’yı Romalılar’a ihbar etmişler ve onun öldürülmesine neden olmuşlardır… Dolayısı ile bunlar göz ardı edilmesi gereken bir topluluktur! İsa ile ilgili konu bir yana, kan iftiraları da hâlen çok bağnaz Hıristiyan toplumlarda Yahudi düşmanlığının kaynaklarından biri olarak karşımıza çıkar.
Dini temellere dayalı antisemitizm, 1789 Fransız Devriminden sonra kılıf değiştirir. Bir yanda “milliyetçilik” akımı öte yanda, sanki buna taban tabana tersmiş izlenimi veren  “eşitlik, kardeşlik, özgürlük”  kavramları ile Yahudi toplumlarının aydınlanma çağına girmeleri, hatta “öteki olmama – herkes gibi olma” adına dinlerini dahi reddetmeleri, en azından bu yolda yaşantılarından ödün vermeleri, beklentilerinin aksine, antisemitizmi yok etmemiş, bu defa Yahudi düşmanlığı tamamen ırkçı bir kimliğe bürünmüştür.
Dreyfüs Olayını takip eden yıllarda, antisemitizmin bir odak tarafından yönlendirilmeyen yanı ortaya çıkar. Artık Yahudi düşmanlığını körükleyen ne kilisedir ne de şu veya bu kademedeki yönetici… Antisemitizm ilk kez, bir halk hareketi olarak Paris’ten yayılmaya başlar… İşte hemen o dönemde, Rus Gizli Polis Örgütü Okhtana’nın başı Pyotr Ivanovich Rachkovsky tarafından yine Paris’te “Siyon Önderlerinin Protokolleri” yayınlanır. Bu günümüze dek gelecek olan tüm antisemit yayınların anasıdır.
Kitap 1920 yılına dek hep Rusça çıkar. Birinci Dünya Savaşını sonlandıran Paris görüşmelerinde gelen tüm heyetlere parasız dağıtılır. Berlin, New York ve hatta Tokya’da dahi okuyucu bulur. 1920 yılında ilk kez Almancaya tercüme edilir ve Hitler’in başbakanlığa atandığı 1933 yılına dek 33 baskı yapar.  Azılı bir antisemit olan Henri Ford tarafından yayınlanan Yahudi karşıtı dergilerde kitaptan parçalar kullanılır.
İngiltere’de “The Jewish Peril – Yahudi Tehlikesi” adı altında çıkar. Kitabın yankısı, Londra’da birçok gazetede, örneğin The Times’ta “Rahatsız Edici Bir Kitap: Soruşturmaya Çağrı” şeklinde olur. Londra’nın The Morning Post gazetesi ise “The Cause of the World’s Unrest: Dünyadaki Kaynamanın Nedeni” şeklinde değinir kitabın içeriğine…
Kitap Fransızcaya da çevrilir ve 1938 yılına dek defalarca yeni baskılar yapar. Dönemin antisemit gazetesi La Libre Parole, Protokolleri dizi yapar. Aynı dönemde, Lehçe’ye, Portekizceye, İtalyancaya ve nihayet Arapçaya çevrilir.  Nazi partisi kitabın Almanya’daki yayın hakkını alır ve geniş kitlelere ulaşması konusunda çaba sarf eder.
1957- 58 döneminde, Süveyş Savaşı sonrasında Mısır’da yayınlanır ilk kez ve 1967 Altı Gün Savaşının hemen akabinde Rusya’da değişik bir boyuta taşınır işlediği tema: “Siyonizm Nedir?” çerçevesi içinde antisemitizm ırkçı çizgisinden hafif koparak İsrail’in varlığını sorgulayan bir havaya girer. Verilen mesajın siyasi yanı ağır basmaya başlar ve özellikle Arap ülkelerinde, günümüzde televizyon programlarına dahi özne olan İsrail düşmanlığı çizgisindeki antisemitizm dalga dalga yayılmaya başlar.
1968 yılında Beyrut İslam Enstitüsü değişik lisanlarda 300.000 adet basar ve dağıtır. Hintçe versiyonu “Hintlilere Karşı Uluslararası Komplo” adı altında 1974 yılında çıkar. 1987 yılında ise Japoncaya tercüme edilir.
“Siyon Önderlerinin Protokolleri” dünya Yahudiliğinin bir yerden yönetildiğini ve amacının siyasi/ekonomik erki ele geçirmek olduğunu iddia eden ve bunu desteklemek için birçok komplo teorisini – acı şaka misali – üreten bir kitap. Yayınlandığı döneme ve ülkeye göre farklılıklar gösteren -  Yahudi karşıtı demek yetmez -  Yahudi düşmanı bu best seller etrafında, yığınlarca antisemit gazete ve dergi hayat buldu, fikirler oluştu; “Yahudi Sorunu” olarak adlandırılan yapay problemler üretildi ve “Son Çözüm” adı altında formüller yaratıldı.
Kişilerin ve toplumların birbirlerini sevmesi kadar sevmemesi de olağandır. Ulusların, çıkarları doğrultusunda politikalar geliştirmeleri, bu politikalar çerçevesinde hareket etmeleri doğaldır. Bu çerçevede, uzun yıllar boyunca birbirleri ile savaşmış Avrupa uluslarının eriştikleri olgunlaşma düzeyinin, sosyal ve ekonomik etkenlerle de yoğrulması sonucu oluşan Avrupa Birliği, toplumlararası husumetin pekâlâ geride bırakılabileceğini ve refah dolu bir gelecek için ortak hareket edilebileceğini göstermektedir.
Ancak ne yazık ki, günümüzde bile yoğunluğundan bir şey kaybetmediği görülen antisemitizm söz konusu olduğunda, Avrupa Birliği ülkelerinde dahi pek bir şeyin değişmediği noktasına varılıyor.  Başta Fransa olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesine yayılan münferit antisemit saldırılar ardı ardına konduğunda varılan sonuç hiç de iç açıcı değil.
Son birkaç haftada görülen saldırı, yaralama ve kundaklama olayları bir yana Antidefamation League (ADL) tarafından Avrupa Birliği’nin 5 ülkesinde yapılan ve 23 Mayıs 2007 tarihli Şalom’da da yayınlanan araştırmanın sonucu çarpıcı gerçeği ortaya koyuyor. “Önemli sayıda Avrupalı Yahudi karşıtı görüşlerden hâlâ etkilenmekte ve klasik komplo teorilerinin arkasından gitmekte…” 
Soru yöneltilen kişilerin % 20si hala Yahudi’leri İsa’nın öldürülmesinden sorumlu tutuyor.
Yahudiler’in iş çevrelerinde etkin oldukları ve uluslararası finansal pazarları yönlendirdikleri de – muhtemelen olumsuz anlamda -  yoğun kabul görmüş durumda...  Ancak kimse Yahudi bilim adamlarının kazandırdıklarından veya Yahudi sanatçıların evrensel kültüre katkılarından söz etmiyor. Hâl böyle olunca da, bu kez Yom Hashoah vesilesi ile İsrail’de gençler arasında yapılan anketteki çarpıcı sonuç ortaya çıkıyor: “İsrail gençliğinin üçte biri ikinci bir Holokost’tan tedirgin”…  Benzer bir araştırma diaspora Yahudi toplumlarında yapılsaydı acaba sonuç nasıl çıkardı?
ADL Başkanı Abraham Foxman’ın söylediği gibi, “antisemitizmi ırkçılık olarak kabul eden ve bununla savaşılması gerektiğini beyan eden Avrupa Birliği ile devlet hükümetlerinin, eski komplo teorilerini kırmak için etkin programlar ve yöntemler bulmaları…” gerekiyor.
Konu ile ilgili en rahatlatıcı mesaj ise İran Dışişleri Bakanı Mottaki’den gelmiş. Ürdün’e yaptığı ziyaret sırasındaki bir basın toplantısında Mottaki, Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın İsrail’in haritadan silinmesi gerektiği şeklinde sözlerine açıklık getirmiş. Mottaki, “Her ilkokul öğrencisi bir ülkenin haritadan silinmesinin mümkün olmadığını bilir ve bu son derece açıktır…” derken, İran kaynakları Ahmedinejad’ın söyleminin bir tehditten ziyade bir tespit olduğunun altını çizmişler…
Neticede, Yahudi tarihi kadar eski ve ne yazık ki, o tarih kadar zengin, bir o kadar da acımasız antisemitizme set çekmek, ne insan ne de toplum yapısına uygun. Antisemit girişimlere sessiz ve tepkisiz kalmak ise bunlara ancak yardımcı olacaktır. Elie Wiesel’in dediği gibi, “Sevginin zıttı nefret değil, tepkisizliktir…”

Kaynakça:
A Lie and A Libel: The History of the Protocols of the Elders of Zion
Binjamin W. Segel, 1995
www.adl.org
www.haaretz.com
www.ynetnews.com