Gelişen lüks tutkusu: Nişantaşi, zincir mağazalar ve alişver

“Ucuz alacak kadar zengin değilim” bir İngiliz atasözüdür. Türkiye`de halk dilinde ise bunu “Ucuz etin yahnisi yavan olur” sözleriyle duyarız. Lüks tüketime artan talebi bu sözle açıklamak mümkün değil. Kanyon`daki birçok mağazayı gezenler, İstinye Park ve City`s Nişantaşı`nı turlayacak olanlar, marka tutkunları ve kendil

Ekonomi
9 Ocak 2008 Çarşamba
Çok zengin olmadıkları halde ‘bir kere alırım ama uzun süre kullanırım’ diyen büyüklerimizin aksine, yeni lüks tüketicileri, daha çok kendilerini iyi hissetmek için alışveriş yapanlardan ve zenginliğini göstermek isteyenlerden oluşuyor. Günümüz lüks tüketicileri çok fazla parası olmasa da, kendisi için bazı lükslere para vermeye hazır olanlar ve ‘yeni zengin’ olmanın şovunu yapmak isteyenler.
Bir diğer kesim ise, lüks mağazaların Türkiye’ye gelmesini beklemeden Milano, Paris Londra gibi moda merkezlerine kadar gidip hem alışveriş hem de kısa bir “ week end prolonge” ( birleştirilmiş hafta sonu tatili) yapanlar. Ancak, hazır giyim mağazalarının yanı sıra Cartier, Yves Saint Lauren, Dior, Ferre, Hermes gibi üst  kesime hitap eden markaların birçok noktada mağaza açmalarının ardından, artık alışveriş için week end prolongelere gerek kalmayacak gibi görünüyor.
Türkiye, daimi alıcıları ile geçinmekte zorlanıp, daha geniş bir müşteri kitlesine ulaşmaya çalışan yeni ve çekici yatırım sahalarından biri haline geldi. Özellikle İstanbul’da Ferrari için sıraya girenlerin, Borusan Otomotiv’in almış olduğu siparişlerle ve yaptığı satış rakamlarıyla BMW’nin en büyük satış distribütörlüğünü aldığı,  lüks konut projelerinin ve birbiri ardına açılacak lüks alışveriş merkezlerinin yapılandırıldığı bir ülke Türkiye.  Bu markaların, Türkiye’de lüks tüketim için hevesli ve genç alıcı kitlesini beklediği yadsınamaz bir gerçek.
Lüks harcamalar sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada artış trendi içine girdi. İstanbul’da düzenlenen LÜKS Konferansı’nda tüm dünyadaki lüks harcamalarının toplamının 200 milyar dolar olduğu açıklanmıştı. Türkiye’nin bu toplamdan aldığı pay ise yüzde 2. Rakamsal olarak açıklarsak yaklaşık 4 milyar dolar demek. Ancak bunun içinde, tekstil, elektronik, mücevher, çanta ayakkabı gibi sektörler de giriyor. Hazır giyimde lüks tüketim pazarının hedefi toplam pazarın yüzde 10’una ulaşmaktır. Şu anda bu oran yüzde 4LJ oranında olduğu açıklandı. Türkiye’de organize perakende pazarının içinde hazır giyimin büyüklüğü 7 milyar dolar. Bu da ilk hedefin hazır giyim için 700 milyar dolar olduğunu anlamına geliyor.
Londra merkezli Ledbury Research ‘ün yöneticisi Mark Cohen, dünya lüks harcamaları da artması beklenen BRIC (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) ülkelerini değerlendirirken Türkiye’den de söz etti. Cohen’e göre Brezilya yavaş bir büyüme süreci içerisinde. Rusya ve Çin’de ise güçlü talepler var; ancak buradaki büyüme zaman alacak gibi görünüyor. Daha kısa sürede ilerleme kaydedecek ülkelerin başında Türkiye geliyor. Türkiye kısa vadede potansiyel gösterecek pazarlar arasında yer alıyor. Öte yandan, Doğu Avrupa ülkeleri, Ortadoğu, ve özelikle Dubai potansiyel vaat eden ülkelerin başında geliyor. Cohen’in şirket haberlerini takip eden üyelerine gönderdiği aylık bültende Türkiye’nin özellikle izlenmesi gereken bir pazar olduğu görüşünde. Zira talepler ve artan yatırımlar bunun en önemli kanıtı...
Her geçen gün daha fazla mağaza açılıyor. Yukarıda da belirtmiş olduğum gibi, yurtdışındaki bir çok marka, Türkiye’ye özellikle İstanbul başta olmak üzere, yatırımlar yapıyor mağazalar açmak için en iyi lokasyonu belirliyorlar. Yetmişli, seksenli ve doksanlı yıllarda lüksün önemli iki adresi vardı: Beymen ve Vakko. O yıllarda bu mağazalardan giyinmek giyim tutkunlarının en belirgin özelliği olurken, yurtdışına gidip oradan bir kıyafet alıp  günümüz deyimiyle tam anlamıyla “ikoncan” olarak tanımlanıyordu. Beymen ve Vakko markaları bugün de yeni yatırımlara ve yeni mağazalara kolları sıvamış durumda. 2006’nın ikinci yarısında büyümesi yüzde 70’i bulan Beymen’in  2007’de İstinye Park’ta açacağı 4 bin 700 metrekarelik mekanı İstanbul’daki en büyük mağazası olacak.
Türkiye’nin genç ve markaya tutkun bir nüfusa sahip olması, yatırımcılar için son derece cazip. Lükse en çok harcama yapanlar, yüzde 70 oranında gençler oluyor. Markaları daha çok seviyorlar, ait oldukları ve olmak için savaş verdikleri sosyal sınıfın markalarını satın almaya ihtiyaç duyuyorlar. Egolarını tatmin ediyorlar. Avrupa’nın harcama yapmaktan pek hoşlanmayan 40 yaş ve üstündeki gelir grubunun tersine, Türkiye genç marka tutkunlarının daha rahat harcadıkları gözleniyor.
Özellikle İstanbul’a yatırım yapmak isteyen yabancı markaların CEOları, zengin sayısının artmasıyla birlikte birim fiyatları da artış gösteriyor. Öte yandan yeni zenginler oluşuyor. 
Ayrıca, lüks tüketim, üst sınıflar için, toplumun alt kesimlerinden farklılaşma, orta kesimler için de üst sınıfa benzeme ve onlara yetişme arzusunu tetikliyor.   
Lüks tutkunlarını kategorilere ayıracak olursak:
Gerçek Zenginler: Lüks markalar Türkiye’ye gelmeden önce Milano, Paris ve Londra’dan alışveriş yapıyorlardı. Bu özelliklerinden giderek vazgeçiyorlar. Yurtdışı seyahatlerini sadece gezmek amaçlı düzenliyorlar. Her marka Türkiye’ye gelince, fark yaratmak isteyen küçük bir kesim henüz Türkiye’ye gelmemiş ya da gelse bile giymesi cesaret gerektirecek kıyafetleri alıyorlar. Lüksü tamamen kendileri için istiyorlar. Çünkü, lüks, bu kesim için bir yaşam biçimidir.
Lükse Özenenler: Sınıf atlamak ve ait olmak istedikleri sınıfın standartlarında yaşamak için adeta yarış içinde olan kesimi yansıtıyor. Paraları olmadığı halde varmışçasına hareket ediyorlar. Örnek aldıkları insanlar hangi markları kullanıyorsa ona sahip olmaları istek kavramının dışına çıkmış bir hırs halini almıştır.
Akıllı Orta Sınıf: Lükse harcayacak çok parası bulunmamasına rağmen indirim ve kampanya zamanlarını kolluyorlar. Diğer harcamalarını kısarak, harcayacakları paraya değeceğini düşündükleri lüks markalara eğiliyorlar. Bu kesimin sloganı ise ‘Kendimi iyi hissetmek istiyorum.’
Yeni Zenginler: Paralarını harcamayı en çok onlar seviyorlar. Harcamayı sevdikleri gibi satın aldıklarını sergilemek de onları mutlu ediyor. Markaların kendilerini belli etmesi onlar için egolarını tatmin etmek anlamına geliyor. Kendileri kadar yakın dostları aileleri ve arkadaşları için de aynı harcamaları yapıyorlar.
Sonuç olarak, yeni sezon ürünleri cıvıl cıvıl vitrinleri süslüyor. Bahar mevsimi, gezip dolaşmamız için en güzel günleri bize sunuyor. Alışveriş yapmanın en keyifli zamanı. 
Bu Pazar 13 Mayıs Anneler Günü.  Bizleri bugünlere getiren, yüreği sevgi dolu, iyiyi ve kötüyü ayırt etmeyi öğreten, erdemli ve asil olmanın yaşam şekli olması gerektiğini benimseyen, paylaşmanın gelecek nesillere aktarılacak en değerli hazine olduğunu bilen annemin ve tüm annelerin Anneler Günü’nü kutluyorum.