19- 20 Nisan tarihlerinde birçok büyük yabancı bankanın ve IMF, IIF (Institute of International Finance) gibi uluslararası kuruluşların ve birçok Türk bankasının ekonomistleri İstanbul`da toplanarak global ekonomi ve finansal piyasalar hakkındaki görüşlerini paylaştılar. Bu toplantıda, gelişmiş ve gelişmekte olan bir çok ülkenin ekonomileri hakkınd
...buna rağmen, talepteki artış sınırlı
2000li yılların başında dünyada ekonomik büyümenin güçlenmesine rağmen, talep artışının nispeten sınırlı kaldığını görüyoruz. Çin ve Hindistanın söz konusu arz artışındaki önemli rolüne burada bir kez daha değinmek istiyorum. Bunu başka bir şekilde ifade edecek olursak: dünyada arz hızla artıyor, ancak özellikle gelişmiş ülkelerde- talep artışı daha sınırlı kalıyor. Sanayileşmiş ülkelerde talebin çok düşük olması karşısında, bu ülkelerin merkez bankalarının genel tepkisi parasal genişlemeye gitmek oldu. Bu da, global likiditenin artmasına neden oldu. İşte Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin son yıllarda gördüğü ilginin ve finansal piyasalara akan likiditenin bir sırrı da burada. Ancak, parasal genişleme aynı zamanda sanayileşmiş bu ülkelerin enflasyonunun da artmasına neden oldu. Sonuç olarak, bu ülkelerin merkez bankaları enflasyonu kontrol altına almak için faizleri yükseltme yoluyla parasal sıkılaştırmaya gittiler.
Global ekonominin mevcut görünümüne ilişkin riskler...
Mevcut görünümde, önümüzdeki en önemli riskler enflasyon, global dengesizlikler, konut piyasası ve finansal dengesizlikler olarak sıralanabilir. Özellikle konut piyasalarındaki gelişmeler toplantılarda en çok konuşulan ve tartışılan konulardan bir oldu.
Birinci risk: Enflasyon...
1- Dünyada parasal genişlemenin devam etmesi enflasyon üzerinde baskı yaratıyor.
2- Üretimin artması enflasyon üzerindeki baskıyı artırıyor.
3- Çin ve Hindistan ekonomileri aşırı ısınıyor. Bu da, enflasyon riskini artırıyor.
4- Emtia fiyatlarının yüksek kalması enflasyon açısından önemli bir risk oluşturuyor.
5- Sonuç olarak, dünya genelinde faizlerin daha fazla yükselmesi olasılığı var.
İkinci risk: global dengesizlikler...
Global dengesizliklerden kastımız ABDdeki yüksek cari açık ve bütçe açıkları. Bazı ülkelerdeki döviz fazlası (özellikle Çin) ABDnin cari açığını finanse ediyor. Aynı zamanda, ABDde bütçe açığının da yüksek olması özel sektörün yanısıra kamunun da açık verdiğini; yani büyümede dış finansmanın önemli rol oynadığını gösteriyor. Bu durum ABD ekonomisindeki riski önemli ölçüde artırıyor. Öte yandan, carry-trade adını verdiğimiz işlemler de global dengesizlikleri artırıyor. Carry-trade, düşük değerli ve düşük faizli para birimleriyle borçlanarak (Japon yeni ve İsviçre frangı gibi), değerli ve yüksek faizli para birimleri cinsinden yatırım yapmak anlamına geliyor. Son yıllarda Türkiyeye de carry-trade şeklinde döviz girişi olduğuna şahit olduk. Sonuç olarak, katılımcılar global dengesizliklerin sonucunda, ABD dolarının daha fazla değer kaybetme riski olduğuna da değindiler.
Üçüncü risk: konut piyasası...
Yapılan sunumlarda, son yıllarda sadece ABDde değil, dünyanın birçok ülkesinde konut piyasalarındaki fiyat artışlarına önemli bir risk unsuru olarak dikkat çekildi. Aslında, dünya genelinde tüketicilerin konut kredilerine ulaşımının kolaylaşması sonucunda konut talebinin artması; buna bağlı olarak konut fiyatlarındaki tırmanış uzunca bir süredir bu tarz toplantılarda ekonomistlerin en çok tartıştığı konulardan biri. Konut piyasasındaki fiyatlarda balon oluşup oluşmadığı, oluştuysa da bu balonun sönmesi durumunda bunun ciddi bir kriz yaratabileceği sık sık tartışılıyor. Hepimizin yakından bildiği ve takip ettiği gibi, bir süredir ABD konut piyasasındaki gelişmeler ABD ekonomisinin yavaşlayıp yavaşlamadığı ve ne hızda yavaşladığına gösterge olması açısından çok yakından takip ediliyor. Hatta Şubat-Mart aylarında ABD sub-prime mortgage (yüksek risk grubuna verilen yüksek faizli mortgage kredisi) piyasasına ilişkin endişeler finansal piyasalarda ciddi bir dalgalanmaya neden olmuş; ancak, bu dalgalanma kısa bir sürede yatışmıştı. Sonuç olarak, bu toplantılarda değinilen konulardan biri de konut piyasalarının son yıllarda yaşadığı bu canlanmanın bir etkisi olarak birçok gelişmiş ülkede tasarruf oranlarının düşmüş olmasıydı. Ekonomik açıdan tasarruf oranlarının düşmesi çok arzu edilir bir durum değildir; çünkü bir ülkenin vatandaşlarının tasarrufu düşükse, bu ülke yatırım yapabilmek ve büyüyebilmek için yurtdışından borçlanmak durumunda kalmaktadır (Türkiye de hızlı büyüdüğü dönemlerde bu şekilde büyüyebilmektedir). Öte yandan, ABDde konut piyasasındaki yavaşlamaya dikkat çekilmiş ve önümüzdeki dönemde ABDde tasarruf oranlarının artabileceği belirtilmiştir.
Dördüncü risk: finansal dengesizlikler...
Genel olarak reel faizlerin (enflasyondan arındırılmış faiz) nispeten düşük olması, dünyanın birçok gelişmiş ya da gelişmekte olan- ülkesinde kredilerin artmasına neden oluyor. Öte yandan, yine birçok ülkede likit olmayan (yani kolayca nakte çevrilemeyen) varlık fiyatlarındaki artışlara da bir risk unsuru olarak dikkat çekildi. Finansal piyasalardaki bu eğilimlerin tersine dönme olasılığına bu olasılık çok yüksek olmasa da- değinildi.
Bu yazımda sizlere katılmış olduğum toplantılarda gündeme gelen risk unsurlarını özetlemek istedim. Ancak, bir çok sunumun da oldukça olumlu olduğuna, genel olarak risklerin gerçekleşme olasılığını düşük görüldüğüne dikkat çekmek istiyorum. Geleceğe ilişkin beklentileri olumlu olan ekonomist sayısı olumsuz olanlara kıyasla daha fazlaydı. Bu arada, Türkiye gelişmekte olan ülkeler arasında yine en çok ilgi gören ülkelerden biriydi. Özellikle bu yıl Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerin yapılacak olmasının yarattığı belirsizlik nedeniyle Türkiye en çok konuşulan ülkelerden biriydi.