Piyasalarda yine bahar havasi...

Suzi APALAÇİ DAYANYKB, Kıdemli EkonomistŞubat ayının son günlerinde tüm dünya piyasalarında yaşanan düşüşler çok uzun sürmedi ve Mart ayının büyük bir kısmında ve Nisan ayının ilk günlerinde piyasalara bir kez daha olumlu bir havanın hakim olduğunu gördük.

Ekonomi
9 Ocak 2008 Çarşamba
Yaklaşık bir ay önce Çin borsasındaki satışlarla başlayan olumsuz hava, Japon yeni gibi düşük faizli para birimleri cinsinden borçlanıp yüksek faizli ve değerli para birimlerine yatırım şeklinde özetlenebilecek carry-trade risklerinin gündeme gelmesiyle kuvvetlendi. Zira Japon yeninin değer kazanması ve Japon Merkez Bankası’nın faiz artırabileceğine dair endişeler, Japon yeni cinsinden carry-trade’lerin çözüleceği endişesini doğurmuştu.
Son bir ay içinde piyasalarda yaşanan ikinci satış dalgası ise ABD’deki konut piyasasına ilişkin endişelerden kaynaklandı.
ABD mortgage piyasasında, geri ödeme açısından riskli görünen kesime (subprime mortage) verilen kredilerdeki sorunlar yine gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülke piyasalarını olumsuz etkiledi. Ancak, bu olumsuz havanın da çok uzun sürmediğine şahit olduk. FED’in 20ᆩ Mart tarihlerindeki Açık Piyasa Komitesi toplantısının sonrasında yaptığı açıklamada, daha önce yaptığı gibi para politikasının daha da sıkılaştırılabileceği (yani faizlerin artırılabileceği) ifadesini kullanmayarak daha nötr bir duruş sergilemesi, FED’in faiz artırma olasılığının iyice zayıfladığı ve önümüzdeki aylarda faiz düşüşünün gündeme gelebileceği beklentilerini doğurdu. Bu da, uluslararası piyaslarda havanın bir kez daha olumluya dönmesine neden oldu.
Geçtiğimiz hafta da, hem yurtdışı piyasaların olumlu olmasına, hem de yurtiçinde iyimserliğin artmasına bağlı olarak faizlerin ve kurların hızla gerilediğine şahit olduk. Yurtiçinde olumlu havanın başlamasına neden olan gelişme salı günü açıklanan enflasyon verileri oldu.
Pazartesi günü açıklanan 2006 yılı büyüme rakamlarının beklentilerden daha güçlü olması ve bunun da ardından, mart ayı enflasyon verilerinin piyasa beklentilerinden çok az düşük gelmesi piyasalar açısından olumlu karşılandı.
Aynı zamanda, Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’na aday olmayacağına ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde önemli bir gerilim yaşanmayacağına dair oluşan beklentiler faiz ve kurlardaki düşüşü kuvvetlendirdi. Ancak, ben geçen hafta piyasalarda yaşanan bu olumlu havanın çok sağlam temellere dayanmadığını, bu nedenle de çok  kalıcı olmayacağını düşünüyorum. Öncelikle, geçen hafta açıklanan enflasyon verileri beklentilerden düşük olsa da, hala enflasyonun çok yüksek olduğuna işaret ediyor. Yıllık bazda enflasyon rakamları hedefleren çok uzak. Özet olarak, bu rakamlar Merkez Bankası’nın şu an için faiz indirmesine çok olanak sağlayacak gibi görünmüyor. Öte yandan, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine çok az bir zaman kaldı ve henüz adaylar konusundaki belirsizlik devam ediyor.
Sonuç olarak, 30 Mart – 6 Nisan Cuma günleri itibariyle, ikinci el piyasada en çok işlem gören 26 Kasım 2008 vadeli tahvilin faizi 0.6 puan gerileyerek %19.8 seviyesinden %19.2 seviyesine düştü. Aynı tarihler arasında YTL/dolar kuru %3.3 düşüşle 1.36 seviyesine kadar geriledi. Aynı dönemde euronun da dolar karşısında değer kazanmasının etkisiyle, YTL/euro kurundaki artış daha düşük kaldı (%1.5). Böylece, euro kuru 1.82 YTL seviyelerine kadar geriledi. 1 dolar ve 1.5 eurodan oluşan döviz sepeti ise bir hafta içinde %2.4 düşüş kaydetti.
Yazımı bitirmeden önce bir kez daha bazı global risklere dikkat çekmek istiyorum. Finansal piyasaların bir hafta iyi, bir hafta kötü olduğunu görüyoruz. Küresel çapta dengesizlikler devam ettiği sürece; yani ABD’nin cari açığı ve bütçe açığı yüksek seviyelerini koruduğu, bu ülkenin büyümesinin Çin gibi yüksek cari fazla veren ve yüksek döviz rezervlerine sahip ülkelerden gelen sermaye akımlarıyla finanse edildiği sürece, global piyasalarda son bir ayda yaşadıklarımıza benzer dalgalanmaların yaşanmasının kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum. ABD ya da Çin gibi bir ülkedeki rahatsızlıklar da hiç vakit kaybetmeden Türkiye piyasalarına yansıyor.
Bunların bizim piyasalara ne boyutta yansıyacağı ise kendimize özgü gerek siyasi, gerekse ekonomik sorunları ne oranda çözebildiğimize bağlı olacaktır. Kısacası, yurtiçi riskler ne denli büyük olursa global dalgalanmadan o denli fazla etkileneceğiz. Ya da, yurtiçi sorunlarımızı ne denli hızlı çözüp riskleri azaltırsak, global dalgalanmalardan o denli  az etkileniriz.