O gün, bir süre sonra bana, artık abla olduğumu söylediler... Evde, ortanca kardeşimin doğumu gerçekleşmişti. Onca telaş ve koşturmanın nedeni de buydu. Tabii, benim tam olarak bunu algılamam biraz zamanımı aldı!!.. Benim için artık Purim, kardeşimin doğumuyle eş anlamlıydı ve de şekerlemelerle!!..Yıllar boyu, her Purim, inatla, ısrarla, onu kutladım. Oysa ben, Yahudi dini bayramlarının, her yıl aynı tarihlere denk düşmediğini biliyordum. En sonuda kardeşim, daha fazla dayanamayıp, doğum tarihinin 5 Mart oduğunu açıkladı ve inadımdan vazgeçtim!...
1940, ya da 41de, (tam olarak bilemiyorum) Galatada, oldukça büyük bir apartımana taşındık. Bir süre sonra, babamın Çorluda kalmış olan diğer aile efradı, temelli Istanbula, göç ettiler. Geçici olmak kaydıyla bizim eve geldiler. Ama, zor yıllarımızın başlaması, yani savaşın getirdiği yokluklar, babamın İhtiyat Seferberliğine (20 sınıflar) çağrılması, ve Varlık Vergisi fırtınası bu beraberliğimizi uzattı...Aslında, o zor günlerde bir arada olmak bir tür güven veriyordu bize...
Ben, o seneler zarfında, babaannemden, ve özellikle dedemden çok şeyler öğrendim. Hatta, Judeo-Espanyol bilgimin temelini oluşturdular diyebilirim. Dedem bana dinimizin kavramlarını aşıladı. Babamın yokluğunda, bekar amcam ve dedem bize destek oldu. 8Nj yaşlarında bir çocuktum ama o yıllar bende çok derin izler bıraktı, özellikle 1942...
O yıllarda, dedemi hep kalın siyah ciltli kitaplar okurken hatırlarım. Hoş, onu, sonraları da sürekli bunları okurken görürdüm. Zamanla bunların, Raşi harflerle yazılmış MeAm Loez olduklarını öğrendim. Dedem bana Avraam Avinu, Yosef Ha-Tsadik ve Esterin öykülerini anlatırdı. Hele bu sonuncusunu öyle çok severdim ki, hep tekrar, tekrar anlatmasını rica ederdim. Ve sanırım, zaten benim için çok ilginç anılar taşıyan Purim, bir de bu öykü dolayısıyla da, en çok sevdiğim bayram olmuştur.
Dedemin, yıl boyunca bir dolapta korunan,Ester Megilasıvardı. Kutsal rulo aslında, karton kutusunda dururdu, ama babaannem kutuyu çok güzel atlas bir işlemeyle örterdi. Bu örtü altın yaldızlı Osmanlı nakışları ile bezenmiş harika bir eser... Evet, eserdi demiyorum, çünkü bu örtü, halen bende. Sanırım bu, annemin çeyizinin bir parçasıydı, ve onun ölümünden sonra babam onu bana verdi. Antika değeri yanında, benim için manevi değeri daha yüksek. Onların anısına, her 14 Adarda onu çıkarıp, sehpaya sererim...
Megiladan ayrı, tabii ki Purimin çağrıştığı çok çeşitli semboller, kavramlar var. Oruç, rengarenk şekerlemeler, tatlılar, Purim platikosları ve diğerleri... Evde, olanak nispetinde, bir şeyler hazırlanır, küçükler sevindirilirdi. Babaannem, masapan bile yapardı. Ona, almendrada derdi.(badem ezmesi) Purim harçlığı alabilmek için, nasıl da el öpme kuyruğuna girerdik!! O harçlık ta öyle, ahım, şahım bir şey değildi ama, biz çocuklar için önemliydi. Evde atıştırdığımız bunca tatlı yetmezmiş gibi gider Kuladaki Şekerci Belifanteden kırmızı-beyaz mavlaçalar alırdık.
Purimin bende bıraktığı diğer belirgin kavram, sanırım ara sıra tatlı polemiklere neden olan Taanitti, yani oruç...Kendimi bildim, bileli, annem, 13 Adarda oruç tutardı. Nedense, komşular, adının Ester olmadığı halde niye oruç tuttuğunu sorarlardı hep. Sonunda, ben dayanamayıp, bu soruların nedenini öğrenmek istedim. Merakımı farkeden annem izah etti: Çok kişi Purim orucunun yalnızca, Mordehay ve Esterlere özgün olduğu inancını taşır. Aslında öyle bir şey yok. Toplumumuzun büyük bir kısmı bu orucu benimsemiştir. Ve, sevgili okurlar, o yıl ben de Purim orucuna başladım. Sanırım 11ᆠ yaşlarındaydım.
Annem orucunu tutadursun, Kuledibindeki fırından mayalı francola hamuru ( ya da buna benzer bir hamur) aldırır, ve spesyal Purim biskoçoları hazırlardı. Bunlar, ertesi gün el öpmeye gelecek olan küçükler içindi. Saç örgüsü şeklindeki çörekler kızlara, diğerleri yani folarlar da erkek çocuklar içindi...Purim sabahı, komşularımızın çocukları, torunları bizim ilk konuklarımız olurdu. El öpmeye gelen çocuklar arasında kapıcımız Hüseyin Efendininkiler de vardı. Eh!, bu çok doğaldı. Sonuçta, onlar bir gün önce, bu biskoçoları fırına götürüp, getiren kahramanlardı!...
Annem, bayramda çok sevdiğimiz ayva peltesi yapardı. Bizler ona halva de bimbriyo adını koymuştuk. Annemse, bimbriyada derdi. Nefis bir şeydi. Bir de, doğal bir ayve jölesi olan loap da vardı. Sanırım bugünkü gençler bunu pek bilmezler. Her yıl annem, bunları değişik, akla hayale gelmez yerlere gizlerdi, bayrama kadar... Gene de, babamla biz çocuklar, Purimden önce, bir yolunu bulup yarılamış olurduk ayva şekerlemelerini!..
Bayram arifesi, akşam üstü, babam bizi Büyük Hendek (Neve Şalomun bulunduğu sokak) köşesindeki Müsyü Marko el Şekerciye götürür, çeşitli, rengarenk şekerlemeler alırdık. Bay Markonun Aliya yapmasıyla, o dükkanı Bay Nesim Bahar devraldı. Kendisi, Mahazeke Toranın ve Yazıcı Sokaktaki alliansa, yani 1. Karmanın (elan Barın Yurt) İbranice hocasıydı.
Ve, ünlü, Purim platikosları. Annem, onların uzmanıydı diyebilirim. Ne var ki o, bizdeki deyimin aksine, (yani bayramdan sonra platikosların önemini yitirmesi gibi), yalnız Purimde değil, yıl boyunca bu geleneği sürdürür, çeşitli platikoslar ikram ederdi. Evimize ilk kez gelen her yeni geline, yeni doğan bebeğe, kesinlikle, uygun bir plato verirdi. Bu, dantel işlemeli bir mendil içinde sunulan şekerlerin arasında, bazen küçük altın bir Şaday, bir dukadikoya da çeyrek altın bulunurdu.
Bu, annemin, kendi annesinden de gördüğü bir gelenekti, bilemiyorum. Dünyanın dört bir tarafına dağılmış Yahudi Cemaatlerinin değişik örf, adet ve gelenekleri olduğu bir gerçek. Gene de, benzerlik gösteren, ortak geleneklerimizin ve inançlarımızın varlığı da tartışılmaz...Purim, Pesah Sederi, Yom Kipurgibi...
Bu yazımda, ben genellikle, güzel günlerimi anmaya çalıştım. Ama, hep böyle olmadı. Özellikle 1941ᆾ, yılları çocukluğumun en mutsuz dönemiydi. Avrupayı kasıp, kavuran savaş sınırlarımıza dayanmış, sıkıntı, yokluk günlerimiz başlamıştı. Babam evden uzakta, askerdi. O yıllar, ne annem bimbriyadasını, ne de babaannem, almendradasını yapabildiler. Şekerimiz yoktu, herşey karneye bağlanmıştı...
1956 Purimi burada, ailemle kutladığımız son Purimoldu. Aynı yıl onlar Aliya yaptılar. Böylece, yaşantımda bir dönem kapandı. Ama en azından belleğimde, çocukluğumun güzel anılarını yaşayabiliyorum. Bazı gerçekleri de kabullenmek zorundayım: o anlattığım Purimleri göremiyorum şimdilerde... Ben de hatalı olabilirim, annemin geleneğini tam olarak sürdüremedim. Bunda değişen yaşam koşullarının, komşuluk ilişkilerinin, kısaca, etrafın da payı var sanıyorum. Çocukluğumun bayramları... ne günlerdi onlar! Tıpkı şarkıdaki gibi Those were the days evet Hey gidi günler hey!!