Diaspora Yahudileri

Geçen hafta anlatmaya başladığımız Aşkenaz Diasporası serüvenine bu hafta da devam ediyoruz. 1. Haçlı Seferi`nin ardından gelen diğer haçlı seferlerini ve Yahudilerin ortaçağdaki durumlarını inceliyoruz.Sara YANAROCAK

Kavram
9 Ocak 2008 Çarşamba
Haçların Gölgesinde Aşkenaz – 2
Birinci Haçlı Seferinin ardından gelen iki yüzyıl boyunca sekiz haçlı seferi daha gerçekleşti. Haçlıların düşüncesi Kudüs’teki Latin imparatorluğunun varlığının sürdürülmesi ile Haçlıların prensiplerinin birbirine olan aynılıklarının sonucu hep birlikte İslam güçlerine karşı durabiliyor olmaları idi. Son haçlı seferi 1291 de Akka kalesinin, yani kutsal topraklardaki son haçlı kalesinin düşüşünen hemen önce gerçekleşti.
Ortaçağ’da Yahudiler için yaşam gitgide daha da zorlaşıyordu. Bunun nedenleri arasında sadece Haçlılar tarafından pompalanan dinsel duygular değil, genel olarak halk arasında yükselmeye başlayan antisemit fikirlerdi. Kuzey Avrupa tamamen barbar ve tehlikeli bölgelerden ve insanlardan oluşuyordu. Burada asalet; askeri konumlarla, işlenen cinayetlerle ve kavga etmeyi bilen adamlara verilen şeref payeleri ile değerlendiriliyordu. Nüfusun en büyük bölümünü cahil, bağnaz ve hurafelere inanan eğitimsiz insanlar oluşturuyordu. Bütün kışkırtmalar, saldırılar, tecavüzler ve şehirlerin ateşe verilmesi hep bu kötü inançlı topluluklar tarafından üretiliyordu. Din savaşları bütün ülkelere birer birer sıçratılıyordu. Hıristiyan dünyasının, Hıristiyan olmayan tek topluluğu olan Yahudiler, ortaçağ Avrupası’nda yaşanan tüm bulaşıcı hastalıkların, kavgaların günah keçisi konumundaydılar. Yahudiler ülkelerdeki feodal idarelerin yapıtaşları olan aristokrasiden, kiliseden, köylülerden ve normal şehirlilerden ayrı bir statü ile değerlendiriliyorlardı.
Özellikle ekonomik yönden hızla yükselmeye eğilimli olan Yahudiler, özellikle bu yüzden kısıtlamaya uğratılıyorlardı. Ticaretten uzaklaştırılıp tecrit ediliyorlardı.
Memleketlerin içinde ve dışında ticaret ve zenaatkarlık yapmalarına engel oluyorlardı. Uluslararası ticarette ise, Haçlılar Hıristiyanların çıkarları için onların eski prensliklerin merkezleri olan Venedik, Cenova ve Amalfi’de ticaret yapmalarına izin veriyordu.
Yahudiler’e serbest, Hıristiyanlara ise yasak olan tek ticari konu para alış-verişi idi.
Bu onlara göre aşağılık, kirli ve günah dolu bir işti; bu yüzden de Yahudilere verilen tek iş hakkı buydu. Buna neden olan şuydu; Ortaçağ döneminde Kilise uzun tartışmalardan sonra şöyle bir karara varmıştı. “Küçük ya da büyük bu türlü para işiyle ilgilenmek günahtır.” 3. Luteryen Mezhebi konsili 1179 yılında Roma’da toplandığı zaman bu karara varmıştı. Bunun aksini yapacak olan ise ölümle cezalandırılacak ve Hıristiyan mezarlığına gömülmeyecekti.
Oysa Yahudiler’in kutsal kitaplarında Tesniye 23:20 bölümünde şöyle bir ayet yer almaktaydı: “Para faizi olsun, zahire faizi olsun, yahut ödünç verilen herşeyin faizi olsun, kardeşine faizle ödünç vermeyeceksin. Yabancıya faizle ödünç verebilirsin ama, kardeşine faizle ödünç vermeyeceksin.” Bu ayetin anlamına göre kilise konsili Yahudilere hak görülen tek işi para işi olarak saptadı.
Bu rabinik Tora izni, Yahudiler için, Ortaçağ’da Avrupa’da ayak kalabilmenin, varolmanın ve yaşamlarını sürdürebilmenin tek anahtarı oldu. Bu sayede Hıristiyan Avrupa Dünyası’nın tek para finansörleri haline geldiler. Herkesin paraya ihtiyacı vardı. Kralların ve baronların, devam ettirmek zorunda oldukları savaşlar için, çiftçilerin, fakir rençber çalıştırabilmelerini sağlayacak maaşları verebilmeleri için, Kilisenin ise kendi yönetimlerini yürütmek, yeni kiliseler, manastırlar ve katedrallar inşa ettirebilmeleri yine bu paraya ihtiyaçları vardı. Şehirdeki çeşitli ticari kollardaki tüccarların, şövalyelerden alınan vergiler için (Sctutage) hizmet veren şövalyelerin, zenaatkarların imal edecekleri malın malzemeleri için yine Yahudilerin parasına ihtiyaçları vardı. Yahudiler böylece Avrupa para finans dünyasının merkez noktası haline geldiler. Faiz oranları çok yüksekti ama aynı oranda da risk taşıyordu. Eğer bir Yahudi öldürülür veya yaşadığı yerden sürülürse, parası krala kalıyordu!
Kralların Yahudilerle iki tür para ilişkileri vardı. Birincisi kendi kişisel masrafları için Yahudilerden aldıkları borç para, diğeri ise ülkedeki diğer vatandaşlardan aldığı vergilerin daha fazlasını Yahudilere koyduğundan, onlardan aldığı vergilerdi. Yahudiler’in Avrupa’daki legal statüleri “servi camerae regis” (latince bir cümle olup anlamı kralın odasının hizmetkarları idi)
Esas prensip 12. yüzyılda İngiltere’de Tövbekar Edward’ın Kanun’larında tespit edildi. Bu kanunda şöyle yazıyordu. “Krallık sınırları içinde yaşayan tüm Yahudiler, buranın kanunlarına uymak zorundadır. Hepsi krallık gözetimi altında yaşayacaktır. Hiçbir Yahudi’nin kendilerine ait mal varlıkları olamayacağı gibi, ellerindeki tüm para ve gayrimenkul krala aittir. Kral eğer isterse tüm varidatlarına el koyup, kendi mülkiyetine geçirme hakkına sahiptir.”
Kanun çok keskin hatlara sahipti. Tüm bu dayatmacılığının yanında bütün tebası gibi Kralın Yahudi halkına da merhametli ve cömert olacağı yazıyordu! Bu kanun kendi Yahudilerini gömüyordu. Koyduğu ağır vergiler ve yaptırımlar onları uçurumun dibine çekiyordu.
Ortaçağın sonlarında Yahudiler bankerlik fonksiyonu gitgide yitirdiler. Hıristiyanlar yeni kanun tasarıları hazırlayarak para işini kendi lehlerine çevirdiler. Yasadaki boşluklardan yararlanarak, Fransızlar para işi yapmaya başladılar. Bu kişilere Lombardlar ve Cahorsinler deniyordu. Bu kişiler gelecekte ilk Avrupa bankalarını kuranların başlangıcını oluşturuyordu.
Ortaçağ döneminde Yahudilere yepyeni bir kimlik yapıştırıldı. “Tefeci” yaftası o dönemden itibaren Yahudi imajı olarak zihinlere yerleşti. Dünyanın en önemli ve hümanist yazarlarından sayılan William Shakespeare “Venedik Taciri” adlı eserinde “Shylock” adlı Yahudi tefeci tüccar kahramanını yarattı.
devam edecek....