Basindan > Severken terk etmek

29 Ocak Pazartesi akşamı, Yad Vaşem Enstitüsü`nden Efraim Kaye, Bahçeşehir Üniversitesi`nde “İkinci Dünya Savaşı, Nazi Dönemi ve Yahudi Soykırımı” konulu bir konferans gerçekleştirdi. Marsel Russo`nun derlediği konuşmayı iki bölümde yayınlıyoruz

Perspektif
9 Ocak 2008 Çarşamba

Can Dündar, Milliyet, 5 Şubat 2007

Güler misin, ağlar mısın? Yeni öğrendim ki, savcılık NTV'den 301. maddeyi tartıştığımız bizim Neden programının bandını istetmiş.
Programdaki konuşmalarda 301. maddeden dava açılabilecek suç unsurları olup olmadığını incelemek istemiş.
Programın konuşmacılarından biri Hrant Dink'ti.
Bence soruşturma sürdürülmeli ve bu ülkede ölümün bile kurtuluş olmadığı cemi cümleye iyice belletilmelidir.
***
Hrant, hakkında birbiri peşi sıra açılan davalar üzerine demişti ki:
"Bu süreçlerden herhangi birinden aklanamazsam ülkemi terk edeceğim."
Geç kaldı.
Dink'in katlini planlayan Yasin Hayal'in "Orhan Pamuk akıllı olsun, akıllı" tehdidinin ardından Pamuk da gitti.
Yaşar Kemal'le bir cenazede buluştuk geçen hafta... Taziyelerden sonra koluma girip "Hadi çıkalım şuradan" dedi, "Bu millet ölü sever oldu. Diriden esirgediği sevgiyi ölüye veriyor."
Gidip bir yerde baş başa yemek yedik.
Edebiyattan çok, ölümden konuştuk. Yazıdan çok silahlanmaktan, son romanından çok yurtdışına gidip gitmeme kararından...
***
Amaç da bu zaten; hayatı değil, ölümü konuşmamızı sağlamak...
Karamsarlık, umutsuzluk, korku yaymak...
Severken terke zorlamak...
Ve ülkeyi, beyni dışarı akmış bir mevtaya dönüştürmek...
Son haftalarda tribünlerden ırkçı sloganlar haykıran o öfkeli kalabalıklara, 1930'lar Almanya'sındaki Yahudi bilim adamlarının anılarını okumak isterdim..
Onlardan Ernst Hirsch ("Anılarım", TÜBİTAK, 1997), Almanya'yı hangi koşullarda terk ettiğini hicranla yazmıştır:
"Ülke içi politik durum her geçen gün daha da kötüleştiği halde yasaların güvencesi altında olduğumuza inanıyorduk. Zarar görebileceğimizi tasavvur edemiyorduk."
Bir yargıç olan Hirsch, gamalı haç pazıbentli genç ayaktakımının tehditlerine muhatap olmuştu. O tehditler, zamanla azınlıklara yönelik silahlı bir saldırganlığa dönüştü. Arkadaşları "Ülkeyi terk et" demeye başlamıştı.
Hirsch anılarında şöyle yazdı:
"Polis, Yahudilere saldırılmasına, onların aşağılanmasına seyirci kaldı. Halk da bütün bu zorbalıkları, bir film izler gibi kılını kıpırdatmadan seyretti. Sonunda yurtdışına çıkmaya karar verdim."
***
Benzer durumlar, değil mi?
Sonra ne olduğunu hatırlıyor musunuz peki?
Göç eden aydınlarla Almanya "beynini kaybetti" ve faşizmin kucağına düştü. Kafası koparılmış bir tavuk gibi kan saçarak etrafa saldıran Nazilerden kurtulmak, hem Almanya'ya hem dünyaya çok pahalıya mal oldu.
Yahudi bilim adamları mı?
Belki tribündeki ırkçılar bilmezler; onların bir kısmı Almanya'dan kaçıp Atatürk'ün Türkiye'sine sığındı.
Hirsch onlardan biriydi. İstanbul ve Ankara hukuk fakültelerinde, "çok iyi koşullarda" 20 yıl çalıştı.
Anılarında şöyle yazdı:
"Kendi vatanında aşağılanıp terke zorlanan ben, dünyanın bir ucundaki Türkiye'de saygıdeğer bir profesör olarak yaşadım."
***
Peki ne oldu bu ülkeye?
Ne oldu da zulümden kaçan aydınlara sığınak olan ülke, bugün kendi aydınlarının sığınak aradığı bir korku diyarı haline geldi.
"Beynini, yüreğini, vicdanını yitiren" ülkelere ne olduğu, tarih kitaplarında yazıyor.
Buna geçit vermemeliyiz