Yakin tarihimizden bir, iki yaprak: AUSCHWITZ (27 OCAK 1945) ve (24 MART 2OO3)

Coya DELEVİBu günlerde,(27 Ocak) Auschwitz`in mütteffik ordular tarafından kurtarılmasının 62. yılını idrak ediyoruz. Auschwitz, Yahudi Tarihinin en trajik sayfalarının yazıldığı dönemin meş`um sembolüdür. Bunu asla unutmamalıyız. Bu dönem, daima yazılacak, konuşulacak ve anılacaktır. Her zaman anımsamaları için, gelecek nes

Kavram
9 Ocak 2008 Çarşamba
Her yıl, bu anma törenleri duygusal bir atmosferde gelişir, konuşmalar yapılır, dualar edilir. Bir kaç yıl önce, bu münasebetle, Israil Parlamentosu’nda yaptığı konuşmasında, dönemin Başbakanı Ariel Şaron, birleşmiş orduların savaş süresince, Holokost’u önlemek için, hiç çaba göstermediklerini ifade etmişti. Bu, doğrudur...Toplama kamplarındaki esirler, ancak savaş sonrası, ya da bitmesine yakın, özgürlüklerine kavuşabildiler.
Auschwitz, ya da genelde, Nazi Soykırımı’nın, 6 milyon Yahudi’nin yok edilmesinin arkasında, medeni(!!!) Avrupa’nın en büyük günahı gizliydi: “Judeofobia”... Evet, 1945 te savaş sona erdi. Ve, belki de, bir ölçüde, Yahudi Ulusu’nun azabına son verildi. AMA, ARKASINDA 6 MİLYON EVLADINI BIRAKARAK...Bu rakamı telafuz etmek bile, insana inanılmaz geliyor, dehşet veriyor.
İki yıl evvelki anma gününde,Vatikan’dan, konuyla ilgili yaptığı konuşmasında, Papa, şu barış mesajını yollamıştı:”...Milyonlarca insanı etkilemiş olan böyle bir trajedinin, asla tekrarlanmamasını dilerim. 60 yıldır, bu insanlar için ağlıyoruz...”Ama, ne yazık ki, o yıllarda, ne Kilise, ne de iktidarlar, Avrupa’nın tam göbeğinde oynanan bu insanlık dramını, ayıbını önlemek için küçük parmaklarını dahi, kımıldatmadılar...Özellikle, yeni araştırmalar, o dönem Vatikan’ın başında bulunan Papa XII. Pius’u suçlar nitelikte...(1*)
Naziler milyonlarca insanın ölümüne neden oldular. Bu olaylara karşı, sessiz kalanlar, umursamayanlar, masumların durumunu daha da zorlaştırdılar. Ama, bunların yanısıra, Yahudileri kurtarmak için hayatlarını tehlikeye atan insanları, diplomatları gördük. Hiç tanımadıkları yabancıların kurtulmasını sağladılar. Israil Parlamentosu, Yahudiler için, bu tehlikeleri göz ardı eden kişilerin, “Yad Vashem Müzesi” tarafından anılmalarına, ve onlara özel bir ad verilmesini kararlaştırdı. “Righteous Among the Nations” (Uluslararası Dürüstler). Bu kişilerin yardımları çeşitli belgeler ve kurtarmış olduklarının anılarıyla da kanıtlanmışlardır. Ben, az da olsa, bu özel insanlardan birini, bir arkadaşımın akrabası olan Merhum Selahattin Ülkümen’i tanıdım...
Ve, 24 Mart 2003... Bu, oldukça yeni sayılabilecek bir tarih, Auschwitz-Birkenau kampında, Judeo-Espanyol lisanında yazılmış Anıt-Mezar taşının açılışının tarihidir.Bunun nasıl geliştiğini ve sonucunu kısaca nakletmek isterim.
Kendi de bir Holokost kurtulanı olan, Prof. Haim-Vidal Sephiha, Auschwitz-Birkenau Memorial’daki değişik lisanlarda oluşturulmuş 20 Anıt-mezar taşının arasında, Judeo-Espanyol kitabenin yokluğunu farketti. Tarih: Mart 2000...Bu saptama onda, büyük infiale, hatta isyana neden oldu. Nasıl olurdu da, bu kamplarda can vermiş, Balkanlar’dan ve diğer ülkelerden, yaklaşık 160.000 Sefaradın lisanında bir “Epitaf” (kitabe) bulunmuyordu?...
Dr. Michel Azaria ile birlikte, JEAA’yı (Judeo-Espanyol a Auschwitz) kurdular. Akabinde, bir imza kampanyası başlattılar. 10 Eylül 2001’deki, Uluslararası Auschwitz Konseyi’nde, yeterli imza oluştuğunun saptanmasıyla, 21. Anıt-Taş’ın konulması karara bağlandı. Belirlenen tarih, 24 Mart 2003 tü. Bu tarihi olayı belgeleyen C.D’yi bir kez daha izleyip, Sn. Sephiha’nın  kitabe ile ilgili konuşmasından bir kaç bölüm aktarmayı uygun buldum:
“Kardeşlerim, insanlarım... işte, trajik bir ironi!..Nazilerin bizler için hazırladıkları “VAADEDİLMİŞ TOPRAKLAR”!!! Yahudi ailelerini bir araya getirmeyi planladıkları topraklar...Gerçekte, korkunç bir şekilde, anne, baba ve tüm bizimkilerden öksüz, yetim kaldığımız topraklar..Buraya 22 Eylül 1942 de geldiğimin 3. gününde, bana, ana dilimde “Ayde”diye seslenen kader arkadaşımı gördüm. O, bir Selanikliydi ve, bir daha asla onu göremiyecektim..
“Benimkilerin sesleri, burada, bu”Memorial”de, bir Judeo-Espanyol Kitabenin varlığını istiyor...Ve, bugün, hepimiz onun önünde toplanmış bulunuyoruz...Artık, burada, ebediyete kadar, lisanımızın tatlı  tınıları kazılmış bulunuyor...”
“Ke este lugar ande los Nazis eksterminaron un milyon i medyo de ombres, de mujeres i de kriaturas, la mas parte Djudios de varios payizes de la Evropa, sea para syempre para la umanidad, un grito de dezespero i unas sinyales.
Auschwitz-Birkenau 1940񮕩” (2*)

Geçtiğimiz yıl, 27 Nisan 2006 da, Holokost’u anma gecesi kapsamında davet edilen, Ruth Fayon’un konuşmasıyla noktayı koymak istiyorum. Bir Holokost kurtulanı olan Fayon, şöyle demişti:” Kendimi Holokost’un yaşayan bir hafızası olarak addediyorum.Hiç bir zaman, yaşadıklarımın yeniden yaşanmaması açısından, çocuklarımıza ve gelecek nesillere, Nazi kamplarındaki korkunç olayları asla unutmamaları gerektiğini devamlı surette hatırlatıyorum...”
“ZAHOR” hatırla!...Bıkmadan yazacağız, konuşacağız, evren yok olana kadar.

(1*)-Ek bilgi için bkz. 10 Ocak 2007 tarihli “Şalom” gazetesi sah. 16 “Vatikan’ı suçlayan yeni araştırmalar”.
(2*)-“Epitaf” ın çevirisi:” Avrupa’nın değişik ülkelerinden, çoğunlukla Yahudi, bir buçuk milyon erkek, kadın ve çöcuğun, Nazi’ler tarafından yok edildiği bu yer, insanlık için, ebediyete kadar bir sembol ve umutsuzluk çığlığı olsun.”