Bir Öykü: İki Öğrenci

Sara YANAROCAKBu hafta İspanya`da doğmuş olan ve ünlü seyahatnamesi, şöhreti ile dünyaya yayılan seyyah Tudelalı Benjamin`den söz etmek istiyoruz.Benjamin Ben-Yuda Akdeniz-Yakın Doğu bölgelerinin Yahudi hayatını, oraları gezerek kaleme alan en önemli seyyahların başında gelir

Kavram
9 Ocak 2008 Çarşamba

Çeviren: Coya Delevi

Bir zamanlar, iyi kalpli, akıllı bir genç yaşarmış. Kendini tümüyle öğrencilerine adamış, onları eğitmiş, dinimizi gerektiği gibi öğrenmeleri için çaba sarfetmiş. Ve, bu genç, zamanla, haham olmuş. Yaşamı boyunca eğittiği öğrencilerinin, ciddi, akıllı birer insan olarak yetişmiş olmaları onu gururlandırmış... Haham, doğal olarak, bu nitelikli gençlerin tümüyle gurur duyarmış. Ama nedense, içlerinde iki öğrencisi varmış ki, onları asla unutamamış...Sayın Hahama göre, bu gençler, eğittikleri arasında en iyileri imiş. Sık, sık onları anımsar, geçirdikleri doyumsuz ders saatlerini anarmış...
Zamanla, Hahamın çocukları, torunları, yani oldukça geniş bir ailesi olmuş. Ve, tabii, kendi de epey yaşlanmış. Daima, sevdiği, eğittiği o iki akıllı öğrencisini merak eder, onları görmek istermiş... Dayanamamış, bir gün, bu isteğini oğluna açmış, ve şöyle demiş: “Oğlum, gel o iki genci bulalım. Onlar benim en çalışkan öğrencilerimdi. Gel, bakalım şimdilerde ne yapıyorlar...”
Oğul, babasını kıramamış, ve yola çıkmışlar. Gençlerden birinin öğretmenlik yaptığı okula varmışlar... Ama, o da ne?!...Her taraf sessiz, hiç çıt çıkmıyor... Neyse, sınıfa girince, bu sessizliğin nedenini anlamışlar. Öğrenciler, saygıyla, hiç ses çıkarmadan, dersi anlatan hocalarını dinliyormuş. Hatta, ondan birazcık ta çekindiklerini söyleyebiliriz!...Genç öğretmen yaşlı Hahamı görür, görmez, heyecanla yaklaşmış, elini öpmüş ve “Haham Efendi, öğrencilerim size, yeteneklerini gösterecek” demiş. Çocuklara değişik sorular yöneltmiş, ve hepsinden harika yanıtlar almış. Yaşlı Haham:
“Aferin, seni kutlarım.” demiş. “Bu kentteki çocukları çok iyi yetiştirmişsin. Bunu nasıl başardın?” diye de sormuş. Öğretmen de cevap vermiş:
“Sayın hocam, yalnızca bana öğrettiklerinizi uyguladım, ve sonucunu görüyorsunuz”
diyerek alçak gönüllülük göstermiş.
Ertesi gün, Haham ve oğlu, başka bir kentte, ikinci genci de bulmuşlar. Ne raslantı!... O da, öğretmenlik yapıyormuş...Ama, nasıl bulmuşlar!?sormayın!.. Gürültü, patırtı, dersin verildiği sınıftan şarkı sesleri filan... Yani, sizin anlayacağınız, az, buz bir gürültü değilmiş... İçeri girdiklerinde, bu gürültünün nedenini anlamışlar. Hoca, öğrencileriyle oturmuş, onlarla neş’eli, mutlu bir şekilde konuşuyor, hatta gayri ciddi denecek şekilde ders öğretiyormuş.
Bu genç hoca da yaşlı Hahamı görür, görmez yerinden kalkmış. O da, elini öpmüş, ve  öğrencilerinin yeteneklerini göstermek istemiş, sorular sormuş. Onlar da, nerdeyse hep bir ağızdan cevap vermişler. Azıcık düzensiz de olsalar, bu öğrenciler de gerçekten mükemmel bir şekilde yanıtlamışlar soruları..Yaşlı Haham bu kez de hayretler içinde kalmış, ve: “Öğrencilerin bu kentin en iyileri, bunu nasıl başardın?” diyerek aynı soruyu yinelemiş.
“Haham Efendi, ben sizin  sözlerinizi, öğrettiklerinizi can kulağı ile dinleyip, o şekilde uyguladım, ve, işte sonucu!” diyerek cevaplamış genç adam... Yaşlı hoca, bu öğrencisini de kutlamış, kucaklayıp, kutsadıktan sonra, oradan ayrılmış. Evlerine vardıklarında, Hahamın oğlu merakla babasına sormuş:
“Baba, sanırım bu adamlardan biri yanılıyor. Sizi iyi anlamamış değil mi? İkisine de aynı şeyleri öğrettiğiniz halde, farklı şekide yorumlayıp, uyguluyorlar. Acaba yanılan hangisi? Saygı değer babam, neden siz, ikisini de kutlayıp, kutsadınız?”
Haham:” Her ikisi de haklı. Onlara öğrettiklerimi farklı şekilde yorumlayıp, kendi karakter ve kişiliklerine göre uyguluyor ve olumlu sonuçlar alıyorlar. Aynı anda, birden çok kişiye ders verdiğinizde, bu hep böyledir. Din öğretisi alan gençler,kendilerince doğru olan şekilde yorumlarlar. Aslında, her biri dinin bir bölümünü yorumlarlar ki, bunda az, çok haklılar. Ancak, bize bu dini veren Yüce Varlık, dinin tüm anlamını bilir. Önemli olan, sonucun doğru ve olumlu olması” diyerek oğlunu cevaplamış.
Bunun üzerine, Hahamın oğlu, babasının elini öperek: “Umarım, Tanrı bana da, size vermiş olduğu bilgeliği bağışlar. Umarım ben de, sizin yaptığınız gibi, çocuklarımı doğru bir şekilde eğitirim” demiş...

Anlatan: Miriam Raymond (1987)