Bir savaş daha bitti mi?...

2006 Lübnan - İsrail Savaşı sona ermesine rağmen halen devam eden tartışmalarıda beraberinde başlattı. İsrail`in politik arenası suçlamalara, istifalara sahne olurke; ortadoğu diğer yandan otorite boşlukları, İran`ın dünyaya meydan okuması, Lübnan`ın iç savaşın eşiğine gelmesi, Filistinliler için de i

Toplum
9 Ocak 2008 Çarşamba
Temmuz ayı boyunca takip ettiğimiz savaş İsrail-Lübnan tarihinde bir ilk değil.  Sebep ise genelde hep benzer:  İsrail’in iç güvenliğini tehdit eden terörist aktiviteleri yok etme ihtiyacı, Lübnan’ın kendi sınırları içerisine yerleşen milisleri kontrol altına alamaması, ve Filistin sorununu öne sürerek milis grupların terörizmi meşru kılmaya çalışmaları.

1978’den günümüze İsrail – Lübnan çatışması
Ortadoğudaki birçok anlaşmazlıkta olduğu gibi İsrail Lübnan çatışmasının da uzun bir geçmişi var. Bu anlaşmazlığın merkezinde ise Arap-İsrail anlaşmazlığı yatıyor. 1948 yılında Lübnan’ın da içinde bulunduğu beş Arap ülkesi İsrail’in doğuşuna karşı açtıkları savaşı kaybedince, bölgede yaşayan Araplar mülteci konumundaki Lübnan ve Ürdün’e sığınmak zorunda kaldılar. Yeni yerleşim bölgelerinde oluşturdukları gerilla güçleri ile Filistin’in İsrail’e karşı başlattığı terör bazlı savaşta böylece başlamış oldu.  1970 yılında Ürdün güçlenmiş Filistinli grupları ülkesinden dışarı çıkarma kararı aldı. İşte o günden itibaren Filistin’in terör kanadı Güney Lübnan’a kayarak dünyanın son 25 yıllık gündemine oturdu.
Filistin hareketinin Lübnan’a kaymasının iki büyük etkisi oldu. Öncelikle İsrail’e yapılan saldırılara gelen şiddetli cevaplar Lübnan’ı oldukça yıprattı. İkinci olarak ülkenin hassas bir noktası olan Hiristiyan - Müslüman toplum Filistinli grupların eklenmesi ile dengesini kaybetti. Güç kazanan müslüman grubun daha fazla hak iddia etmesi üzerine Lübnan kendini kanlı bir iç savaşın içinde buldu. ‘Doğunun Parisi’ Beyrut yıllarca bombalanmalara sahne oldu.
1978 yılında, Lübnan iç savaşı sırasında, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Kuzey İsrail’e saldırılarına devam etti.  Bu noktada İsrail, tarihinde ilk defa, çoğunluğu FKÖ tarafından yönetilen Güney Lübnan’ı işgal etme kararı aldı.

İsrail ile Lübnan’ı karşı karşıya getiren tarihler
1978 - Güney Lübnan işgali:  25 bin İsrail askeri, FKÖ’nün terörist saldırılarını engellemek ve bölgeyi -gerillalardan temizlemek amacı ile Güney Lübnan’a girdi.
1981 – İsrail’in karşılığı: FKÖ’nün roket saldırılarına karşılık olarak İsrail Kuvvetleri Güney Lübnan’daki FKÖ hedeflerine karşı ağır bombalı saldırı başlattı.
1982 - Galil’de Barış operasyonu: İsrail iç güvenliğini tehdit eden saldırılara karşılık olarak Beyrut yakınlarına kadar ilerledi. FKÖ’nün Lübnan’ı terk etmesi sağlanırken Lübnan’lı şiilerin oluşturduğu yeni bir milis grup olan Hizbullah İsrail’e karşı saldırılar düzenlemeye başladı.
1993 - Güvenlik operasyonu:  Hizbullah’ın devam eden roket saldırıları ve İsrail Ordusuna yönelik kaçırma, öldürme girisimlerinin ardından İsrail, Güney Lübnan’ı Hizbullah’ın barınamayacağı bir yere dönüştürmeye karar verdi. Tarihe bu operasyon Yedi Gün Savaşı olarak geçti.
1996 - Gazap Üzümleri Operasyonu: İran ve Suriye tarafından desteklenen Hizbullah’ın Güney Lübnan’da gizlenmesini engellemek amacı ile İsrail ağır hava saldırıları gerçekleştirdi. On altı gün süren savaşta birçok Hizbullah sığınağı bombalanırken, Kuzey İsrail’e 650’den fazla roket atıldı.  Hiristiyan ve Şii Müslüman gruplardan oluşan Lübnan ordusu, kara çatışmalarında İsrail’e destek verdi.
2006 – II. Lübnan Savaşı: Hizbullah’ın İsrail askerlerini öldürme ve kaçırma operasyonlarına karşılık İsrail, Güney Lübnan’a harekat başlattı.

II. Lübnan savaşının İsrail’e politik yansımaları
2006 savaşının ardından Hizbullah zaferini ilan etti. Lübnan içerisinde ve hatta hükümetin içindeki konumunu sağlamlaştırdı. Hizbullah’ın zafer çığlıklarının ardında savaş alanındaki sonuçlardan çok, İsrail’in politik arenasındaki olaylar, yönetime karşı yöneltilen eleştiriler vardı.  İsrail’in iç hesaplaşmasını Hizbullah zafer olarak değerlendirdi. Savaş’ın sona ermesi ile başlayan süreç Genelkurmay Başkanı Dan Halutz’un istifası ile yeni bir boyut kazandı. Altı ay boyunca savaş süresince birçok hata yaptığı, yedek askerleri etkin kullanmadığı, hazırlıklarda geri kaldığı eleştirilerine maruz kalan Genelkurmay Başkanı Dan Halutz istifa etti. İsrail halkı Başbakan Ehud Olmert ve Savunma Bakanı Amir Peretz’in de istifasını talep ediyor.  Olmert hakkında açılan yolsuzluk davaları ile de manşetlere düşünce, halkın yönetime verdiği destek %14’lere kadar geriledi. Doğru stratejiler uygulayamayan yönetimlerin başka savaşlar, yeni güvenlik sorunlarına yol açacağı ise yaygın bir kanı.  Olmert ve ekibi de halk tarafından arzu edilen adımları atabilecek yetkinlikte görülmüyorlar artık. Halk, Olmert’in savaş sırasında aldığı kararların sorgulanması ve hatta yargılanması gerektiği fikrini yüksek oranda destekliyor.
Savaş, Kadima Partisini barış ile ilgili görüşlerde de böldü. Parti içindeki birçok lider Başbakan Ehud Olmert’in fikirleri ile ters düşme pahasına Suriye ile görüşmelerin başlatılması, FKÖ ile masaya oturmanın yeniden gündeme gelmesi konusunda çağrıda bulunuyorlar.

Tek taraflı çekilme yeterli mi?
İsrail – Lübnan Savaşı’nın tek amacı Hizbullah’ın daha da ilerlemesini durdurmak mıydı? Ortadoğu analistlerine gore en önemli amaçlardan biri Lübnan ordusunun otoriteyi sağlamada etkin rol almasını sağlamaktı. Savaş sonrasındaki görev dağılımı, BM ve Lübnan güçlerinin Güney Lübnan’da görev yapmaya başlaması, sonucun istenilen şekilde geliştiğini ortaya koyuyor.
Savaşın ardından sorulan en önemli sorulardan biri ise ‘Bir gün Batı Şeria ve Gazze de yeni bir Güney Lübnan olabilir mi?’ şeklindeydi.  Otorite boşluğunun nelere mal olabildiği Güney Lübnan’da gözler önüne serildi. 2000 yılında İsrail’in Güney Lübnan’dan tek taraflı çekilmesinin Hizbullah’ın emelleri üzerinde hiçbir değişiklik yapmadığı da apaçık ortada.  İsrail, Batı Şeria’dan tamamen çekilse, güvenlik duvarını inşa etse bile, bölgeyi yönetecek sağlam bir otorite olmadan hiç bir öneri tam çözüm getiremeyecek gibi gözüküyor. Milis grupların ve roketatarların İsrail’in ardından hızla Batı Şeria ve Gazze’ye yerleşmesi kaçınılmaz olarak değerlendiriliyor. Bazı akademisyenler, İsrail’in tek taraflı hamlelerinin uzun vadede sorunu çözmek yerine teröristlerin İsrail’i yok etme emellerine hizmet edeceği görüşünü de taşıyor.
‘Savaşta kazanan yoktur, kazansan da kaybedersin’ şeklinde bir ibare kullanıyor okuduğum bir makale. Sıcak savaş günlerini geride bıraktıktan sonra zorluklar ortaya çıkıyor. 2007 yılında İsrail, İran’dan gelen tehditler, Hizbullah’ın zafer çığlıkları arasında  politik anlamda önemli değişimler yaşayacak. Alınacak kararların barış ve huzur dolu günleri getirmesi ise hepimizin dileği. 
  
Kaynakça:
www.globalresearch.ca
www.english.safe-democracy.org
www.historyguy.com
www.haaretz.com
www.jpost.com