Ateşten açan çiçekler, antika porselenler Nasil ve neye göre seçm

Bir parçanın antika olup olmadığını anlamamız için en azından yapıldığı dönemin tarihi ve sanatsal özelliklerini incelemeniz gerekir. Bu özellikleri taşıyan parçaları antika olarak tanımlıyoruz.Nancy AZARBAD / İç mimar

Toplum
9 Ocak 2008 Çarşamba
Fiyatı belirleyen en önemli etkenlere baktığımızda otantikliği (gerçekliği), kimliği, eserin hasarlı olup olmadığı porselenin altındaki çentik size bu konuda ipucu verecektir.Ve en son olarak esere olan talep size bilgi verecektir. Müzayedeler evlerde veya  Zincirlihan Bedestenlerinden günümüze otel salonlarına taşındı. Özellikle müzayede kitapçıklarının kalınlaşması bize antikaya ilginin gün geçtikçe arttığının işaretlerini oluşturuyor.
İlk olarak Çin’de üretilen porselenlere bazı kaynaklara göre Afrika ve Asya da beyaz saydam olan deniz salyangozunun Portekizcedeki adı verilmiş. Bir dönem para bile olarak kullanılmış. Çinliler uzun süre sırlarını saklı tutmalarına rağmen Batıdaki büyük ilgi pahalı olan porselenin sırrını bulmaya itmiş nice kralları ve prensleri. Porseleni Çin’den Avrupa’ya Marc O’Polo nun getirdiği söylenir. Hükümdarlar için statü sembolü olan porselen tabakların raflara dizilmesi  Rönesans döneminden gelir. Düklerin evlerinde porselen dolaplarına dizildiler uzunca bir süre. Avrupa’da 16. yüzyılda Rönesansın çıkış yeri olan İtalya’da Medici ailesi ilk porselen benzerini ürettiler. 3 sene boyunca Floransa gelirinin yarısı bu icada ayrılır. Sonunda Faience kentinde şimdi fayans tabir ettiğimiz ilk üretim yapılır.  O tarihten 200 sene önce Osmanlı İznik çinilerini bulmuş, sağlamlığı nedeniyle camii ve sarayların iç duvarlarında kullanmıştır bile. Osmanlı bunu yeterli bulur. Saksonya prensi August un  porselene olan büyük ilgisi 40 bin adet Çin ve Japon koleksiyonuna sahip olmasına ve ilk porselen fabrikasını kurmasına sebep olacaktır. Prensin bu büyük tutkusu Meissen yakınlarında bir simyacısının altın bulmaya çalışırken porselenin sırrını buluşuyla ilk porseleni imal ederler. Avrupa’daki tek sırrı bilmesi çalışanları sarayda hapis tutmasına sebep olur. Bu büyük bilgiye sahip olanların bazıları kaçarak Viyana’ya giderler ve Viyana Porselen Fabrikası’nı kurarak zengin olurlar. Porselenin Avrupa’daki hikayesi böyle başlar.
Porselende de markanın önemi büyüktür; Zsolnay, Herend, Sevres, Royal Copenhagen, Haviland&Co, Meissen, Jacob Petit,  Samson firmalarını sayabiliriz. Markadan dolayı damga ile tanınırlar. İlk Meissenler damgasız üretilir. Daha sonra markalar anlamı olmayan Çin motiflerine benzetilir. İyice kendilerine güvendiklerinde Sakson kılıcı ile ilk damga ortaya çıkar. Saksonya’nın simgesi olan sadece törenlerde görülen barış sembolü olan kılıçlar Meissenlerin sembolü olur. Ayrıca Kral Augustus’un ‘’AR’’ damgası 1880 de yasaklanana dek görülür. Firma; Osmanlı önemli bir müşterisi olduğu için ve damgayı haça benzettiği için merkür asası veya uçurtma motifi ile üretmeye başlar. Zaman içerisinde porselenler renklenmeye başlar. Demir kırmızısı, Napoli sarısı, bakır yeşili, altın pembesi gibi renkleri görmeye başlarız. Haliyle satılan porselenlerde bardağın altındaki tek çentik az defolu olduğunu bu çentikler üçe çıktığında da iskarta olduğunun işaretlerini alırız. Osmanlı da ise Abdülhamit; porselenleri Yıldız Porselen Fabrikasında Hoca Ali Rıza, İbrahim Çallı gibi dönemin ünlü ressamları ile dekore eder. Viyana Porselen Fabrikası Türklerin arı kovanı veya sepet olarak tabir ettikleri damgayı kullanırlar. İngilizler kemik tozu ile Bonne China’yı ve serigrafi tekniği ile seri üretime girerek pazarda hızla yer edinirler. İlk olarak Wedgwood mat fon üzerine bisküi tekniği ile beyaz porselenleri keşfeder. Diğer firmalar rekabete ayak uydurmakta zorlanırlar. Bundan önce porselen fabrikalarını kuran krallar ve prensler için üretim maaliyeti hep ikinci planda idi. Böylece İmparatorluk Çin’inde BleueBlanc modasından önce sadece üç renk olan porselenler Avrupa’da uzun bir yol almıştır. Sanatın ve Budizm’in etkilerinin görüldüğü, malzeme ve ruhun yardımıyla yeni bir ürüne dönüştürerek var olan porselenin sarı renkte olanlarını imparator kullanırken, porselenin üvey kardeşi olan Seledon’u Osmanlı padişahları yemekteki zehiri renk değiştirmesi ile belli eden tabaklarında kullanmışlardır. Avrupa’da bir temsilde yeşil ve mavi renkli kıyafetinden dolayı çoban Seledon’un ismini takmışlardı bu malzemeye. Osmanlıdaki adı ise; Zeytuni’dir. Evlerimizde modern mobilyalarımızla beraber yer alan koleksiyon niteliğinde ki bu antika parçaların iyi birer yatırım aracı olmaları da değerlerini bizler için mutluluk verici kılıyor.