Yahudileri ölümden kurtaran İranli diplomat ve İranli bir Holokost Kur

• Günümüzde İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad Holokost`u inkar etmesine karşın, II. Dünya Savaşı`nda bir İran diplomatı olan Abdol Hossein Sardari, Paris`te birçok Yahudi`nin yaşamını kurtarmıştı.• 1939 yılının Ağustos ayında Menashe Ezrapour, Fransa`nın Grenoble kentinden bir trene binip Holokost vahşetinden canın

Kültür
9 Ocak 2008 Çarşamba
88 yaşındaki Menashe Ezrapour’un, 60 yıldır gizlediği yaşamda kalma öyküsünü  açığa çıkarması, İran Yahudi toplumunu Holokost gerçeğine daha da yakınlaştırdı.
Yad Vaşem, Washington’daki Holokost Müzesi ve Los Angeles’teki Simon Wiesenthal Merkezi’nden Holokost uzmanları Menashe Ezrapour’un büyük olasılıkla hayatta kalabilmiş tek İran Yahudi’si olduğunu ileri sürmekteler.

Uriage, Shapoli, Gurs, Meyreuil kampları
Fransa’nın güneyinde  kamplarda kaldığı dönemlere ait her türlü ayrıntıyı anımsayan Menashe Ezrapour’un öyküsü, erkek kardeşi Edward ile birlikte İran’ın Hamadan şehrindeki evlerini terk edip eğitimlerini ilerletmek üzere 1938 yılında Paris’e varmaları ile başlar. 1939’da Grenoble’a geçen Menashe ve Edward,  patlamak üzere olan savaş nedeniyle İran’a dönmeye karar verirler. Geri dönüş hazırlıkları başladığında  Bağdat Yahudisi arkadaşı Maurice, Menashe’yi kalmak konusunda cesaretlendirir.
Edward’ın İran’a dönmesinden sonra Menashe Grenoble’da mühendislik eğitimine devam etti. Üç yıl süresince ne Fransa’daki Alman işgalcileri, ne de Vichy hükümeti onu rahatsız etmedi. Buna rağmen Vichy hükümeti kanunları uyarınca 1941’de Yahudi olarak kaydını yaptırmak zorunda kaldı.
1942’de Menashe bölgede yaşayan yüzlerce Yahudi ile birlikte kıstırıldı ve yakınlardaki bir transit kampına gönderildi. Fransız polisi Ezrapour’u Uriage adlı bir çalışma kampına yolladı. Oradaki tutsaklar huzursuzdular, çünkü Almanya’ya gönderilecek olmanın korkusunu yaşıyorlardı.
Uriage’da bir ay kaldıktan sonra iki gün için Grenoble’a dönme izni alan delikanlı bir daha kampa dönmedi. Grenoble’da iki hafta Hıristiyan bir kadının evinde gizlendi, edindiği sahte kimlikle sokağa çıkma cesaretini buldu. Ama bu önlemler yakalanmasını engelleyemedi. 45 gün hapis yatmasının, 40 gün Shapoli çalışma kampında kalmasının ardından, İspanya sınırına 80 km mesafede bulunan Gurs toplama kampına gönderildi.
1939 ile 1945 arasında işlev gören ve 60.000 tutukluyu barındıran Gurs, Fransa’nın ilk ve en büyük temerküz kamplarından biriydi. Kayıtlara göre Gurs’daki tutuklulardan 23.000’i General Franco’dan kaçan Cumhuriyetçi İspanyol askerler, 7.000’i uluslararası gönüllü askerler, 120’si Fransız direniş hareketi mensupları, 21.000’i de Avrupa ülkelerinden Yahudilerdi.
Menashe Ezrapour, yaşam koşullarının dayanılmaz olduğunu, birçok kişinin küçücük barakalarda kaldıklarını, çok az beslendiklerini anlatırken; “Her gün bizlere dağıtılan tek besin çok sulu şalgam çorbası ve 75 gram ekmekti” demekte.
Gurs, Yahudilerin Auschwitz-Birkenau ve Sobibor’a transferlerinden önce toplandıkları bir kamptı. Binlercesi açlık, tifo, dizanteri ve aşırı soğuk nedeniyle yaşamını bu kapta yitirmişti.
Gurs’da geçirdiği bir aylık süreç sonunda Ezrapour, diğerleri ile Auschwitz’e değil, Marseilles kenti yakınında Meyreuil adlı bir çalışma kampına gönderildi.
Meyreuil’e varmasından iki gün sonra yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Kimliklerimizi kontrol eden bir asker bana Yahudi olup olmadığımı sordu. Değilim diye yanıtlayınca, bana inandı. Bu bir mucizeydi. Daha sonra, 1944’te kampa gelen ve listede benim Yahudi adıma rastlayan iki Gestapo subayı beni aradılar. Fakat kampın komutanı benim İranlı, veya Iraklı olduğumu söyleyince peşimi bıraktılar.”
Meyreuil yakınında, gün boyunca kömür madeninde çalışan Menashe Ezrapour, 1944 yılının Ağustos ayında ABD güçleri sayesinde özgürlüğüne kavuştu. Bir sınır kentinde, İspanya yer altı direnişçilerinin yanında barındı. Savaş bittiğinde Grenoble’da yarım kalan eğitimini tamamladı. 1946’nın Haziran ayında geri döndüğü İran’da otomobil yedek parçası işiyle ilgilendi.
Dachau’daki tutukluların listesine ait resmi kayıtlarda, ABD ordusunun kampı kurtardığı 1945 yılının Nisan ayında, dini konusunda bir bilgi olmadığı halde İran vatandaşı olan bir kişinin hayatta kalabildiği belirtiliyor. Yad Vaşem’in İsimler Salonu’nda Holokost’ta yaşamlarını yitiren İran doğumlu beş Yahudi’nin adı geçiyor.

Cesur İran büyükelçisi
Her ne kadar günümüzde İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad  Holokost’u inkar eden uluslar arası bir konferans düzenliyorsa da, geçmişte bu soykırıma tanık olmuş ve Yahudilerin yaşamını kurtarmak için mücadele etmiş onurlu  ve duyarlı  İranlı bir diplomat vardı: Abdol Hossein Sardari…
2004 yılının Nisan ayında Wiesenthal Merkezi, ölümünden sonra II. Dünya Savaşı sırasında Alman işgali altındaki Fransa’da İran Büyükelçisi görevinde bulunan Abdol Hossein Sardari’yi onurlandırdı.
Büyükelçi Sardari, Paris’te yaşayan 200 İranlı Yahudi’nin kamplara gönderilmesini engellemiş, hatta 1942 yılında Paris’te İranlı olmayan yüzlerce Yahudi’ye İran pasaportu vererek yaşamlarını kurtarmıştı.
O dönemde çok sayıda İranlı Yahudi ailesi Paris’te yaşamaktaydı. Abdol Hossein Sardari Alman yetkililerle kurduğu ilişkiler sayesinde onlara İran Yahudilerinin yüzyıllardır diğer İran vatandaşları gibi ülke yasalarının koruması altında olduklarını anlattı. Bu nedenle İran pasaportlarında din hanesine yer verilmediğini söyledi. Bunun üzerine Almanya’nın Paris büyükelçisi gönderdiği bir mesajla Sardari’ye hiçbir İran vatandaşının zarar görmeyeceği güvencesini verdi.
“Nihai Çözüm” kararı ile Yahudiler kamplara gönderilmeye başladığında İran Yahudi Cemaati Başkanı İranlı diplomat Abdol Hossein Sardari’ye başvurarak tehlikede olan dindaşları için yardım istedi. Sardari, İran vatandaşı olmayan birçok Yahudi’ye pasaport çıkarttı.
Savaş sonrasında 1948’de, İran Yahudi Cemaati ileri gelenleri ve bu ülkenin vatandaşlığını alarak hayatta kalma şansına sahip olanlardan oluşan bir heyet, Büyükelçi Abdol Hossein Sardari’yi ziyaret ederek şükran borçlarını dile getirdiler.
Diplomatik kariyerinden sonra 1950’li yılların ortalarında İran Ulusal Petrol Şirketinde görev yapan Abdol Hossein Sardari, 1981 yılında Londra’da yaşama veda etti.