BMW yeniden...

Williams ve BMW ayrılma kararlarını açıkladıkları zaman akıllarda bir çok düşünce oluştu. Bunların en başlıcaları ise gerçekten yıllar boyunca birçok başarıya imza atmış bu beraberliğin bozulmasının iki tarafa da yaramayacağı idi. Fakat BMW bu düşüncelerin haklı ve haksız tarafları olduğunu gösterd

Spor
9 Ocak 2008 Çarşamba
BMW’nin Formula 1’de belli bir tecrübeye sahip Sauber ile anlaşması, sezona alışma sürecinin biraz daha hızlı atlatılabileceği anlamına geliyordu aslında. Nitekim sezon sonundaki görüntüye bakıldığında BMW’nin sezonu Williams’ın 25 puan önünde 5. sırada bitirmiş olması takımın sezona çabuk ısındığını gösterir gibi. 36 puan ve 2 tane podyum başarısının daha takım olarak yeni çalışmaya başlamış bir ekip için oldukça güç  bir iş olduğunu kabul etmek lazım. Bunun yanında Jacques Villeneuve  gibi zor bir pilotla çalışıyor olmak da cabası. Sonuçta ne olursa olsun dünya şampiyonu bir pilotu memnun etmek, hele bir de eski performansından uzak ise ona güvenildiğini hissettirmek giderek zorlaşır. Villeneuve’ün yüksek ücretlerle çalışmasının da artık takıma yük olmaya başladığı kesin. Yine de pistte şampiyon unvanı bulunan 3 pilottan biri olması Villeneuve’ün takımda kendine yer bulmasını sağladı. Fakat çıktığı 12 yarıştan sekizinde finish görebilmesi ve bitirdiği sekiz yarışta sadece 7 puan toplayabilmiş olması Jacques’in şansını kaybetmesine yol açtı. Kendisinden koltuğu kapan Kubica’nın çıktığı yarışlarda gösterdiği performans, aracın herhangi bir problemi olmadığını kanıtlar nitelikteydi.
Nick Heidfeld ise her zamanki mütevazı kişiliği çerçevesinde bir sezon geçirdi denebilir. Aslına bakılırsa Sauber Petronas’ta yarışmaya, daha doğrusu kendini göstermeye başladığından beri hiç değişmediğini, hala bir kapalı kutu olduğunu söylemek lazım. Sezon biter; kimse farkına varmaz ama Nick aslında podyumda kendini göstermiştir. Bu sezon da aslında aynı şeyi yaşadığımızı söyleyebiliriz. Toplamda aldığı 23 puanla sezonu dokuzuncu bitirirken Nick, yine kendini podyuma atmayı başardı. Benim için sezonun en heyecanlı yarışı olan, yağmur yüzünden Schumi, Alonso ve Kimi’nin yarış dışı kaldığı Macaristan Grand Prixi’nde üçüncü olarak podyuma çıkmayı başardı. Fakat bu sefer de bu zaferi yarışın heyecanının gölgesinde kaldı. Yinede Heidfeld’in başarılı bir sezon geçirmediğini söylemek tam anlamıyla doğru sayılmaz. Dünya şampiyonu bir pilotun takım arkadaşı olma psikolojisine kapılmadan elinden geleni yaptığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
BMW Sauber’in, daha doğrusu patron Mario Theissen’in Formula 1’e en büyük katkısı kuşkusuz yeteneklerini keşfettiği genç pilotlar olmuştur. Bunların başında da daha sadece 6 yarış sonunda , Formula 1 sevenlerin hayranlığını kazanan Robert Kubica geliyor. Böyle bir hayranlık uyandırmasının en büyük sebebi elbette daha henüz üçüncü yarışında podyuma 3. sırada çıkmış olması. Bu olayı ilk defa duyanın “şans” yorumu yapması pek de mantıksız sayılmaz lakin İtalya’da Fisichella, Button, Trulli, Massa ve hatta yarış dışı kalan Alonso gibi pilotların önünde yarışı üçüncü sırada bitirmek için insanın şanstan biraz daha fazlasına sahip olması gerekiyor. Aslında Kubica bunu çıktığı ilk Formula 3 serisi yarışında da birinci olarak yapmış. Sonuçta Kubica 6 yarışa çıktı ve bir  üçüncülükle toplam 6 puan aldı. Ayrıca iki kere de dokuzuncu olarak puana çok yaklaştı. İleride bu durumun havasına kapılıp savrulur mu yoksa azimle şampiyonluktan şampiyonluğa mı koşar bilinmez fakat Kubica henüz 21 yaşında ve dünyaya çok yetenekli olduğunu kanıtladı bile.
Theissen, Kubica dışında takımın üçüncü pilotu Sebastian Vettel’in de bulunmasında etkili rol oynamış. Kendisi 19 yaşıyla Formula 1’in en genç pilotu durumundayken BMW 18 yaşında Marco Holzer adında bir pilotu da testlere katmış. F1’in en heyecanlı şeyi bu olsa gerek, genç pilotların fütursuzca, şampiyon dinlemeden  yeteneklerini sergileyebildiğini görmek.  Formula 1’in sadece efsanelerden oluşmadığını; bunlar gibi gençlerin olgunlaşmasını, şampiyonluklara hatta rekorlara koşmalarını izlerken, aslında efsaneleri izlemek kadar keyif aldığımızı bazen unutuyoruz maalesef.