Türkiye Yahudileri Holokost`tan nasil kurtuldu?

Bugüne kadar dört kez yapılan yıllık yerel geçit her yıl binlerce katılımcıyla gerçekleşiyor. Fakat artan halk muhalefeti ve şiddet tehlikesi nedeniyle Kudüs polisi gelecek ay yapılması planan eşcinsel gösterisi için verilen iznin yeniden değerlendirileceğini bildirdi

Toplum
9 Ocak 2008 Çarşamba

Mirel Çiçekli

II. Dünya savaşı sırasında Almanya, Türkiye sınırına dayanmışken Rusya’yı biran evvel işgal etme amacı ile yön değiştirip 22 Haziran 1941 sabahı birçok koldan Rusya’ya saldırdı. Hitler’in dünyayı fethetme hırsı ile verdiği bu yanlış karar hem savaşın hem de Türk Yahudilerinin kaderini değiştirdi. Hitler eğer ana plana sadık kalsa idi, “nihai çözüm” raporunda kayıtlı olan 55,500 Türkiye Yahudisi on gün gibi kısa bir sürede öldürüleceklerdi.

22 Ağustos 1939’da Alman Lideri Adolf Hitler, generalleriyle yaptığı toplantıda kendisi ile İtalya Lideri Benito Musolini’nin kişiliklerini ve ülkelerini analiz edip Avrupa’yı işgal planını oluşturdu. Hitler, içinde bulunduğu durumun ve sahip olduğu otoritenin çok değerli olduğunu biliyordu. Bir suikastçı tarafından öldürülme olasılığı tarihin gidişatının istediği biçimde yönlenmesi engelleyebilirdi. Bu yüzden, bu tarihsel konumu hemen hareketle Alman ulusunun lehine çevirmeye karar verdi.  İtalyan Lideri Musolini de kendi ülkesi için aynı fikirleri paylaşıyordu.
Hitler’e göre Avrupa ülkelerinden hiçbiri kuvvetli durumda değildi. Hitler’in Avrupa ile ilgili düşüncesi; İngiltere’nin büyük tehlike altında olduğu, Fransa’nın pozisyonunun giderek azalan nüfusuyla birlikte bozulduğu, Yugoslavya’nın çökmek üzere olduğu, Romanya’nın her zamankinden daha zayıf olduğu ve Mustafa Kemal’in ölümünden sonra yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk gibi ileri görüşlü, kararlı ve cesur bir liderin eksikliğini yaşadığı şeklinde idi.
Hitler, “Bizi avantajlı kılan tüm bu şartlar birkaç yıl içinde değişebilir. Benim ne kadar yaşayacağımı kimse bilemez. Diğer ülkelerin durumları göz önüne alınırsa Almanya’nın bugünkü şartlardan daha iyi bir konumda olması dört - beş yıl içinde mümkün olmayacaktır.” diyerek planlarını yaptığı Avrupa ve Türkiye işgalinin ilk sinyallerini verdi.
12 Mayıs 1939 günü Türkiye Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu, İngilizler ile bir anlaşma yapıp olası bir saldırıya karşı yardımlaşma sözü aldı.  Haziran ayında Fransa’nın Hatay ile ilgili tüm beklentilerinden vazgeçmesinden sonra, benzer içerikli bir anlaşma Fransa ile imzalandı. Böylelikle müttefik devletlerin iki en önemli ülkesi ile bir saldırmazlık ve işbirliği anlaşması imzalanmış oldu. Bu anlaşmalarla Türkiye olası bir savaşta yönünü belirlemiş oldu.
Saraçoğlu, İngiltere-Fransa taraftarı gözükürken, Dışişleri Genel Sekreteri Numan Kemal Menemencioğlu ise Alman tarafına yakın gözüküp Türkiye adına bir denge politikası kurmaya çalışıyordu. Aynı anda hem İngiliz ve Fransızlar ile dost olmak, hem de Almanların düşmanlığını kazanmamak için yürütülen bu stratejinin mimarı ise Cumhurbaşkanı İsmet İnönü idi.
1 Eylül 1939 günü Alman ordularının Polonya’ya girmesiyle II. Dünya Savaşı fiilen başladı. 3 Eylül tarihinde ise İngiltere ve Fransa, Almanya’ya savaş ilan ettiler.
1925 tarihinde Rusya ile Türkiye dostluk ve saldırmazlık anlaşması yapmıştı. Stalin yönetiminin, Türklerden Kars ve Ardahan topraklarını talep etmesinin ardından bir de Boğazlarda üs kurma hakkı istemesiyle Rusya ile ilişkiler fiilen kesintiye uğradı.
Stalin’in önderliğindeki Ruslar, saldırmazlık anlaşmasını bırakmış gözüken bir siyaset izliyorlardı. Bu siyasetin bir sonucu olarak 17 Eylül 1939 günü Polonya’ya girdiler. Bu gelişme üzerine Polonya’daki Nazi-Sovyet bölgelerini ayıran sınırı belirlemek üzere Rusya ile Almanya, Moskova’da bir hudut anlaşması yaptı. Anlaşmayı Alman Dışişleri Bakanı Ribbentrop ile Rus Dışişleri Bakanı Molotov imzaladı. Stalin’in 1939 yılında Nazi Almanya’sıyla imzalamış olduğu bu saldırmazlık anlaşması Türkiye’yi içinden çıkılamaz, zor bir duruma soktu. Gidişat Almanların ve Rusların Türkiye’ye girmelerinin kaçınılmaz olduğunu gösteriyordu.
Nitekim Eylül 1940’ta Alman General Reader ile Hitler’in savaş analizi şöyle idi; “Filistin ve Suriye’ye Süveyş kanalından geçerek, Türkiye sınırına ilerlenmeli. Buraya varıldığında Türkiye bize fazla direnemeyecek ve Rusya problemi başka bir boyuta geçecek. O zaman kuzeye doğru Rusya’ya saldırmak gerekmeyebilir.” Bu yapılan plan içinde Rusya’ya saldırmak yoktu. Zaten tarih bu stratejinin doğru olduğunu teyit edecekti.
Nazi Almanya'sının Doğu'ya yayılma politikasıyla Avrupa’nın neredeyse tümünü işgal eden Alman orduları,  İtalyanların yardım çağrısı üzerine 27 Nisan 1941’de Yunanistan’a girip Atina’yı işgal etti. Böylece Süveyş kanalını geçmeden bir anda Türkiye sınırlarına dayanmış oldular. Tüm bu gelişmeler olurken Dışişleri Bakanı Saraçoğlu ile Alman Başkonsolosu Von Papen Türkiye - Almanya Saldırmazlık anlaşmasını imzaladı. Hitler daha sonradan saldırdığı her ülkeyle bu tarz anlaşmalar yaptığından, Alman tehdidin engellenip engellenmediği Türk politikacıların kafasını kurcalıyordu.
İşte Türkiye’de gerilimin yüksek olduğu, Alman ordusunun Yunanistan’ı işgal edip Türkiye sınırlarına kadar geldiği tam bu noktada tarih Türkiye yararına bir dönüm noktasına tanık oldu.
Alman Generali Reader “Rusya ve İngiltere’ye saldırmayacağız. Afrika’dan Filistin, Suriye ve Türkiye’yi işgal edeceğiz. Sonrasında zaten İngilizlerin Hindistan yolu ile Rusların boğazları kesilmiş olacak.” demişti ancak Hitler bu kadar beklemek istemedi. Aceleci davranıp çok önemli stratejik bir hata yaptı ve direkt Rusya’yı işgal etmeye karar verdi.
Almanya, Türkiye sınırına dayanmışken Hitler tarihi hızlandırmak adına hırslarına yenik düşüp yanlış bir hamle yaparak 22 Haziran 1941 sabahı “Barborasa Harekatı” ile birçok koldan Rusya’ya saldırdı.
Hitler plana uysa idi Süveyş’i keserek Akdeniz’den Rusların ve İngilizlerin girişini engelleyebilirdi. Filistin ile Türkiye’yi işgal ettikten sonra Rusya’ya girerek bütün bölgenin kontrolünü kazanırdı. Hitler’in Rusya’yı biran evvel işgal etme hırsı, Nazilerin dünyayı fethetme umutlarının sonunu getirdiği gibi Türk Yahudilerinin hayatlarının kurtulmasına sebep oldu.
Eğer Hitler Rusya’yı işgal etmek için sabırsız davranmasaydı, 20 Ocak 1942’de yapılacak olan Wannsee Konferansında “nihai çözüm” için belirlenen Türkiye’den 55,500 olmak üzere Avrupa’dan toplam 11 milyon Yahudi’nin yok edilmesi planını içeren rapor sadece satırlarda kalmayacaktı. 
Almanya’nın Türkiye için yaptığı plan işleseydi, belki de Türkiye’deki durum şöyle olacaktı; Türkiye’deki antisemitizm Hıristiyan Avrupa’sında ki gibi olmadığından muhtemelen toprağı tekrar işgal edilmiş Türk halkı, Yahudi karşıtı bir harekatın içinde olmayacaktı. Bu yüzden Almanlar Yahudi gettosunu şehrin dışında kurmak zorunda kalabilirlerdi ve bu getto İstanbul’a yakın ve ada olması avantajı ile korunaklı Büyükada olabilirdi.
Bu ihtimaller düşünüldüğünde 1920 yılında İstanbul’u işgal eden İngiltere’nin zamanında İngiliz karargahı olarak kullandığı Splendid Otel, o vakit bir Nazi karargahı olabilirdi. Savaş patlak verdiğinde Türk Yahudi erkekleri yedek “20 sınıf asker” olarak toplanmış olduklarından, onları bir araya getirmek ve kahverengi üniformalarıyla Büyükada’ya sevk etmek çok zor olmayacaktı. Kadınlar ve çocuklar zaten problem yaratacak güce sahip değildiler.
Savaş Almanların istediği yönde gittiği takdirde, Türk Yahudileri de muhtemelen Yunanlı dindaşları gibi Auschwitz’ Sirkeci’den yük katarlarıyla “Orient Express” güzergahı kullanılarak gönderilirdi. Nazi mühendislerinin verimlilik ilkelerine göre tam randımanlı çalışıldığında, günde 6 bin – 7 bin kişinin öldürüldüğü Aushcwitz-Birkenau’da, Wansee’de tespit edilen 55,500 Türk Yahudisi’nin öldürülme işlemi on gün sürerdi.
Savaş Almanların istediği yönde gitmediği takdirde, Almanlar tıpkı Kiev Babi-Yar’da iki günde öldürdükleri 33 bin Ukraynalı Yahudi gibi Türk Yahudilerini de bulundukları gettolardan çıkartıp en yakın ormanlık alanda öldürebilirlerdi. En yakın ormanlık alanlardan bir tanesi de Büyükada ormanlarıydı. Nazi katliamında milyonlara yapıldığı gibi muhtemelen Türk Yahudileri de kendi kazdıkları mezarlarının başında sıraya dizilip topluca kurşuna dizilirdi.
Kim bilir belki de Almanlar kaz adımlarıyla Türk Yahudi gettosuna girerken tıpkı Varşova gettosundaki ayaklanma da olduğu gibi Mordehay Anielewicz’in gösterdiği cesareti gösteren Türk Yahudileri de olurdu. Askeri olarak kaybedeceklerinin kesin olduğu bir savaşta, isyan edip ayaklanarak onurunu kazanan Anielewicz gibi birkaç Türk Yahudisi…

Kaynakça:
• Brave and Desperate- Ghetto Fighters’ House Museum
• Türkiye Cumhuriyeti’nde Yahudiler- Avner Levi
• The Rise and Fall of the Third Reich- William L.Shirrer
• Efe Başvekil- Gürkan Hacır
• “A Short History of the Holocaust”, International School for Holocaust Studies -Yad Vashem
• http://www.ataa.org/ataa/ref/arm_nazi.html
• http://www.sciforums.com/showthread.php?t=35757
• http://www.militaryhistoryonline.com/excerpts/hitlercouldhavewon.aspx