Evvel zaman içinde...

Duaların GücüBir hafta sonra Simha Tora bayramı vardı. David çok heyecanlıydı. Bu en sevdiği bayramdı. Sefer Toraları yerlerinden çıkarıyorlar, danslar ediyorlar, güzel şarkılar söylüyorlardı. David henüz 6 yaşındaydı ama üç dua öğrenmişti bile. Komşuları Sultana`nın oğlu en samimi arkadaşıydı. Albert

Kavram
9 Ocak 2008 Çarşamba

Çeviri ve Uyarlama: COYA DELEVİ

“Evvel zaman içinde...” logosu altında, bir bölümünü yayınlamayı planladığımız,”Contes Juifs”kitabının yazarı Noémi Sinclair-Kharbine, Mançurya’da doğmuştur. Aynı zamanda, gazeteci ve portre ressamı olan yazar, çeşitli ülkelerde bulunmuş ve eserlerini sergilemiştir. Konumuz olan kitabında, gerek çocukların, gerekse, ebeveyinlerinin, zevkle, ilgiyle okuyabilecekleri öyküler anlatmaktadır. Zaman, zaman, Yiddish Folklorunu yansıtmakla beraber, çoğunluğu, yazarın yaratıcı hayal gücünün eseridir. Öyküler, bazen garip, sevecen, masalımsı, hatta, azıcık korku verici olabilmekte.. Ama, asla, fantezi ve mizah anlayışını yitirmemektedir...

Büyük Aldatmaca
Atalarımızın, belki de gelenekleri demem gereken, bazı alışkanlıkları, adetleri vardı. Günümüzde, bunlar bize biraz garip görünebilir. Örneğin, evliliklerin çoğu, daha çocuklar kundaktayken düzenlenirdi. Ya da, evin büyük kızı evlenmeden, diğer kardeşler evlenemezdi.
Tiberya (Yam Kineret) Gölüne yakın, Safed kentinin yüksek bir tepesinde, Sussia ailesi yaşarmış...Yani, anne, baba, ve kızları, Safira ile Şoşana...Baba, zamanının çoğunu Sinagog’da dua ile geçirirken, hanımlar, küçük dükkanlarının arkasındaki mandırada, keçi peyniri imal etmekle uğraşırlarmış...Bu, çok lezzetli bir peynirmiş, öyle ki, yoldan geçenler, kokusuna kapılıp, küçük dükkana girer, bir kalıp satın alırlarmış...
Anne Malka, nedense, kızlarının alıcılarla ilgilenmelerini pek istemezmiş. Ve, hemen, hemen daima, onu, tezgahın arkasında görmek olasıymış. Yusyuvarlak vücuduyla loş ışıkta, onu, keçi sütüyle dolu bir fıçı sanırdınız!...Ama, becerikli elleriyle, peyniri keser, tartar ve bembeyaz  bir keten parçasıyla paketlermiş...
Evin büyük kızı Safira, tıpatıp annesinin kopyasıymış sanki!..O denli şişman olması, aslında hiç te şaşılacak bir şey değildi. Çünkü onu, sürekli bir şeyler atıştırırken görmeniz mümkündü!...Hatta geceleri, şeker ve tarçınla tatlandırdığı keçi peynirini yemek için, yataktan kalktığı da olurmuş...Şoşana ise, ince ve zarifti. Bu yönüyle babasına çekmişti.
Oyuncak satıcısı Itzhak Maggid, ilk kez Şoşana’yı, keçilerini otlatırken gördüğü an, onunla evlenmeye karar vermiş. Genç kızı izleyip, yerini öğrenmiş, ve, onu tekrar görebilmek umuduyla, sürekli oraya gitmiş. Ne yazık ki tüm çabaları sonuçsuz kalmış. Çünkü anne, ilkin büyük kızının evlenmesini istediğinden, küçüğü hep bir yerlere gizlemiş...
Bu durumdan çok sıkılan Itzhak, aile reisiyle, görüşmek üzere Sinagog’un kapısına kadar gitmiş, Sussia Baba’yı çağırtmış:” Reb Sussia”, demiş. “Çok iyi bir işim var ve kızınız Şoşana’yla evlenmek istiyorum. Yeruşalayim’de, Massada’da, hatta Negev Çöl’ünde bile beni tanıyorlar. Oyuncaklardan başka, inci ve şifalı otlar da satıyorum. Kızınız Şoşana, hiç bir şeyden yoksun kalmayacak.”
Bu sırada, kapı aralığından, gizlice, Itzhak’ı gören Şoşana’da, onu çok beğenmiş. Baba bu evliliği onaylamış ama, gelgelelim, Anne Malka’nın dediği dedikmiş!...”Bu evden ilk çıkacak gelin Safira olacak, o kadar!...”diyerek diretmiş.
Diretmiş ama, genç Itzhak’ta, Safira ile evlenmeyi kabul etmemiş. “O çok şişman” diyerek karşı çıkmış. “Onunla arabama binip yola çıksam, o kadar çok yer kaplıyor ki, ticari mallara yer kalmayacak!..Ben ince bayanlardan hoşlanıyorum.”
Ama, Malkada çok inatçı ve kurnaz biriymiş. Korkunç bir plan yapmış. Kızlarının saç rengi ve boyları aynıymış (tabii birinin tombulluğunu saymazsak!). Safira’yı rejime sokmuş, incelmesini sağlamış. Kocasına da, Itzhak’ın teklifini kabul etmesini öğütlemiş..
Geleneklere göre, dini nikah esnasında, gelinin yüzü görünmeyecek şekilde, kalın bir tülle örtülü olur. Malkanın planına göre, son ana kadar, hiç kimse bu hilenin farkına bile varmıyacakmış!..Ve, damat, gelinin yüzünü açıp, Şoşana yerine Safira’yı gördüğünde, iş, işten geçmiş olacakmış...İşin ilginç yanı, günlerini Sinagog’da dua ile geçiren Reb Sussia hiç bir şeyin farkında değilmiş. Evinde nelerin olup, bittiğini anlayamamış bile!...
Bu arada Safira, annesinin zoru ile, alışkanlıklarını bırakıp, ne geceleri kalkıp, tarçınlı keçi peynirini yiyebilmiş, ne de, bir oturuşta silip, süpürdüğü yumurtaları, tereyağlı, ballı ekmekleri...Ve, zavallı! Safira, bu rejimle, tamamı tamamına, elli kilo vermiş, kız kardeşi Şoşana’dan bile incelmiş.
Düğün günü, sevdiğine kavuşma beklentisinde olan Itzhak, ortalıkta hiç görünmeyen! Tombul Safira’nın yokluğunu hiç farketmemiş. Aslında, gerek kendisini, gerek Reb Sussia’yı, onun hasta olduğuna inandırmışlar. Her ikisi de, genç adamın Şoşana ile evleneceğinden çok eminmişler...Düğün oldukça neşeli başlamış. Yeruşalayim’den, Yeriho’dan (Jericho), tüm aile ve akrabalar gelmiş.
Aslına bakarsanız, Şoşana’yı  da ortalıklarda gören yokmuş. Çünkü, zavallı genç kızı,keçilerle birlikte ahıra hapseden Malka, kimsenin bu aldatmacanın farkına varamıyacağından eminmiş...Ama, hiç kimse demek pek doğru olmaz sanırım. Çünkü, Şoşana’nın bir koruyucu Meleği varmış. Ve, bilindiği gibi, Melek’ler her şeyi bilir... Yani, planlanan hileyi öğrenen Melek, hem Malka’ya, hem de Safira’ya bir oyun oynamaya karar vermiş. Gelin Hanım’ı! Baştan çıkaracak bir şeyler düşünmüş. Nasıl mı? İşte şöyle: Malka, kızına, düğün süresince, yüzündeki tülü açmasını ve yemek yemeyi kesinlikle yasaklamıştı. Bunu bilen Şoşana’nın koruyucu Meleği, Safira’nın kulağına eğilerek: “Afiyet olsun Safira, afiyet olsun” diye fısıldamış.
Sanırım, bundan sonrasını tahmin etmek hiç zor değil...Safira, peçesinde açtığı ufak bir delikten, atıştırmaya başlamış. Başlamakla kalsa iyi!...O, eski alışkanlığıyla, yemeklere saldırmış!..O kadar çok yemiş ki, yediklerini burada saymak çok zor, hatta olanaksız...Yemiş, yemiş, o kadar çok yemiş ki, bir balon gibi şişmiş, ama, balon gibi uçamamış zavallıcık!...
Bu öykü nasıl noktalandı dersiniz? Bunu bana, Itzhak Maggid’le evlenen, ve geçenlerde, altın yıllarını(50.ci evlilik yıldönümü) kutlayan, Şoşana’nın kendisi anlattı. Ama, ne yazık ki, 50 yıldan sonra, Şoşanada, hemen hemen anne ve ablasının kilolarına yaklaşmış gibi görünüyordu...    

Kaynak:  Contes Juifs
Noémi Sinclair-Kharbine