açik davet >Düşünüyorum, demek ki varim!

Karel VALANSİİç savaş sonrası yeni toparlanmaya başlayan Lübnan, temmuz ayında başlayan İsrail- Hizbullah çatışması ile kendini tekrar bir savaşın içinde buldu. Lübnan ordusunun katılmadığı çatışmalarda İran kökenli Şii Hizbullah, varlık hakkını tanımadığı İsrail ile Kuzey İsrail ve Lübnan`d

Perspektif
9 Ocak 2008 Çarşamba

Marsel RUSSO

Sizleri kısa bir süre için olsa da olayları durdurup yaptıklarınızı, yapmak istediklerinizi veya yapamadıklarınızı düşünmeye, tartışmaya davet ediyoruz. Perspektif sayfasını paylaştığım arkadaşım David Ojalvo’nun geçen sayı yaptığı çağrıyı yinelemek istiyorum


nsan büyüdükçe, ailesinin çekim kuvvetinden uzaklaşarak kendi ayakları üstünde durmaya başladıkça, için için bir ürperti sarar benliğini. Bilinmeze yelken açmanın tedirginliğidir bu…
Fiziksel olarak dünyaya gözlerini açmak ile, hayata atılmak arasındaki belirgin farkın keşfedilmesinin yarattığı heyecandır bu… Geri dönüşü olmayan yolda, kişiye rehber olacak unsurlar ise, ailenin kendisine yüklediği değerlerin içinde saklıdır…

Ben kimim?
Nereden geliyorum?
Nereye ulaşmak istiyorum?
Niçin buraya ulaşmak istiyorum?
Bunun için yapmam gerekenler neler?

Bu tür sorular, okullarda, üniversitelerde yanıt bulunacak türden değiller. Toplumun bireye sağladığı eğitim sistemi, kendisine bilgi yükleyen, yeteneklerini geliştiren, pekiştiren, insanlarla ilişkilerini düzenlemesine yardımcı olan bir sistemdir. Ancak kişinin karakteri, manevi değerleri, beklentilerinin niteliği, yani tamamen sübjektif olan yanı, ilk çocukluk döneminden itibaren aile içinde şekillenir. Akademik süreç ise, onun diğerlerinden etkilendiği ve / veya diğerlerini etkilediği bir zaman aralığıdır. Bu uzun yıllar esnasında bir yandan kişilik gelişirken, birey düşünme, kendini ifade etme, karar alma becerilerine kavuşmaya başlar.
…Ve hayata atıldığında, şeklen de olsa kendisini bekleyen zorlukları karşılamaya hazır olur. Karşısına çıkacak problemlerin niteliği ve bunlara geliştireceği yanıtı bilmese bile, çözümü nerede arayacağı hakkında fikir sahibidir. İçindeki ürpertinin korkuya dönüşmemesinin çaresi budur.
“Düşünüyorum demek ki varım!”… Descartes, felsefesinin derinliğini bu çok basit cümlede toplarken işaret ettiği, insanı tüm diğer canlılardan farklı kılan bir gerçektir : İnsan düşünen bir yaratıktır ve her hareketi bir düşünce sürecinin sonucudur. Bu düşünce sonucu, birey kendisi için en doğru olanı seçer… Ve her seçim, seçilmeyenin feda edildiği bir sonuca getirir kişiyi. Bu en basitinden en karmaşık olana dek uzanan ve her gün onlarca kez tekrarlanan bir durumdur…
Sağlıklı seçimler, sağlıklı düşünce yapısına ihtiyaç duyar. Sağlıklı düşünce yapısı ise, özgür ve doğru bilgilenmeyi gerektirir. Etkileşim bu bilgilenme sürecinin önemli bir halkasıdır. Onun içindir ki, mutlaka tartışmalı ve fikirlerimizi bu tartışma ortamlarından elde edeceğimiz çıkarımlar üzerine oturtmalıyız. Bağnazlık, körü körüne itaat, doğru düşünceye ve seçime ulaşmada bireyi tehdit eden önemli bir engeldir. Bu gibi engelleri aşmayı öğrenen kişi, genelde uzun ve bazen de sancılı bir düşünme süreci sonrasında, seçimini özgür iradesi ile yapar.
Her seçim, yanında bir de sorumluluğu yükler kişinin omuzlarına. Yapılan seçimin, niteliğine göre, hem bireyi hem de toplumu ilgilendiren yanı vardır. Ancak alınan kararın uygulamaya konması, seçimi anlamlı kılar. Uygulanmaya konmayan kararlar, iki unsurun habercisidir:
Ya seçim baskı altında yapılmıştır, ya da kişi kendisini yeterince tanımamış, seçimini destekleyecek unsurları toplayamamıştır. Her iki durum da bireyin özgüveninden bir şeyler koparır, hiç şüphesiz…
Uygulamanın başarısı, amacın doğru okunmasına, yöntemlerin doğru tespit edilmiş olmasına ve doğru bir ekip ile yola çıkılmasına bağlıdır. Ekibi oluşturan kişilerin uyum içinde çalışması, birbirlerine güvenmeleri ve ehil olmaları ve daha da önemlisi kararlı olmaları başarıyı getirecek önemli unsurlardır. Bu aşamada, toplum içinde yaşayan kişi için bireysel başarıdan söz etmenin zor olduğunun da altını çizmek gerek.
Her uygulamanın başarı ile sonuçlanacağı garanti değildir. Değişen şartlar bazen başarının parmakların arasından kayıp gitmesine yol açabilir. İşte bireyin sorumluluğu burada başlar.
Yapılan hatalardan sonuçlar çıkarmak ve kişinin kendisini düzeltme çabası içinde olması, onun toplum içinde yükselmesini sağlayacaktır.
Yine Descartes’ın dediği gibi, “Zeki olmak yeterli değildir. Önemli olan zekayı en iyi şekilde kullanmaktır”…
Günümüz teknolojisi ve bizlere dayattığı yaşam şekli, toplum içindeki bireyi önüne katmış sürüklüyor. Koşuşturma içinde, neyin amaç neyin araç olduğunu sıkça unuttuğumuz anlar oluyor… Gençlerimiz adeta bir yarış içinde, sağlıklı kararlar verebilmekten yoksun duruyorlar. Sistemin önerdiği sınav yöntemi, geleceklerini şekillendirmede kendilerini, isteklerini saf dışı ediyor. Ve liseyi bitirirken, hatta daha ileri yaşlarda, hayata atılırken hissetmeleri gereken heyecanı, korkuya, belki de kabusa döndürüyor.
Perspektif sayfasını paylaştığım arkadaşım David Ojalvo’nun geçen sayı yaptığı çağrıyı bu aşamada yinelemek istiyorum. Sizleri kısa bir süre için olsa da olayları durdurup yaptıklarınızı, yapmak istediklerinizi veya yapamadıklarınızı düşünmeye, tartışmaya davet ediyoruz. Sayfamızı, örneğin gençlerin sosyal sorunlarına, üniversite yaşantısı sonrasında yaşadıkları sorunlara, hayatlarını şekillendirirken, aile kurma aşamasında içine düştükleri ikilemlere, daha sonra genç anne-babalar olarak konumlarının kendilerine yüklediği zorluklara açmak ve sizlerle bunları tartışmak istiyoruz. Bu konudaki sorunlarınızı, görüşlerinizi bizlerle paylaşmanızı diliyoruz….