yabanci basindan >İkinci Lübnan Savaşi neden çiktiğ

Marsel RUSSOTürkiye kamuoyunun Lübnan`a asker gönderme konusunu tartıştığı şu günlerde, bu ülkenin günümüze nasıl geldiğini ve şu anda yaşamakta olduğu sıkıntıların kaynağını irdelemek ve kaldığımız yerden devam etmek, Lübnan gerçeğini anlamak adına önemli...

Perspektif
9 Ocak 2008 Çarşamba

Sever Plutsker

İsrail’in bu savaşı Lübnan Hükümeti’ne karşı değildir. Lübnan’a hakim olmak isteyen ve Suriye ile İran’ın desteği ile “İsrail’i haritadan silmeyi” gaye edinen Hizbullah terör örgütüne karşıdır...
Bunun böyle olduğunu İsrail, 2000 yılında kuvvetlerini Lübnan’dan çekmekle kanıtlamıştı... Hem de hiçbir karşılık istemeden...
Bu son Lübnan savaşını da istemedi İsrail...
Hizbullah terör örgütü, İsrail-Lübnan sınırını geçip gizlice iki İsrail askerini kaçırmasaydı ve fırlattığı yüzlerce katyuşa roketlerinden biri Hayfa tren istasyonunda masum 8 İsrail vatandaşının ölümüne sebep olmasaydı, bugün İsrail-Lübnan sınırında asayiş berkemal olacaktı... Savaş patlak vermeden önce, geçen temmuz ayının başlarında, Lübnan vadisinde çiftçiler tarlalarını sürmeye, İsrailliler de (simerlerini) yazlık portatif evlerini kiralamaya devam edeceklerdi...
İsrail de çok abartılı diyeceksiniz!
İki askerin kaçırılması, fırlatılan katyuşa roketlerinden birinin de Hayfa tren istasyonunda “kazara” 8 masum vatandaşın ölümüne sebep olması,  bütün bir bölgenin ateşe verilmesi için yeterli sebep miydi yani?... Az kalsın ateş, sadece Ortadoğu’yu değil, tüm dünyayı saracaktı nerede ise.. bunu daha insancıl yollardan hâlletmenin imkânı yok muydu sanki, diyeceksiniz...
Hayır, yoktu! İsrail’in bunu daha insancıl yollardan halletmesinin imkânı yoktu! Hiçbir  devlet, kendi vatandaşlarının günbegün ölüm saçan roketlere maruz kalmasına müsaade etmez...
Herşeye rağmen, İsrail’in başlangıçta, Hizbullah terör örgütüne gösterdiği tepki, hiç de savaş boyutlarına varacak derecede değildi...
Gelin görün ki Hizbullah bu durumu sabırsızlıkla bekliyordu. İsrail ordusunun ciddî tepkilerinden önce Nahariya, Hayfa, Kiryat Şmona vs. gibi nüfusları yoğun olan kentlere her gün sayıları 200냴’ü bulan uzun menzilli İran ve Rus yapımı roketlerle ateş yağdırmasını; yüzlerce kişinin ölmesine, yaralanmasına, binlerce kişinin evsiz barksız kalmasınasebep olmasını nasıl açıklarsınız? Bu önceden planlanmış, önceden böyle bir durumun yaratılması istenen bir olay gibi gözükmüyor mu?
İsrail “gel beni vur” mu demeliydi?
Hizbullah  böyle bir durumu neden sabırsızlıkla beklesin ki? diyeceksiniz.
Bunun yanıtını Lübnan’ın bugün değişmekte olan sosyal yapısında ve Hizbullah’ın buna mani olmak istemesinde aramak gerekir.
Lübnan demokratikleşmek, ekonomik ve sosyal bakımdan liberal bir yapıya ulaşmak yönünde batıya dönük bir arayış ve değişim içindedir. Bu yönde atılan adımlar Hizbullah gibi fondemantalist, köktendinci, saldırgan bir örgütün işine gelmiyor ve amaçlarına ters düşüyor. Lübnan’ın Şii halkı, mutlu, sakin, dengeli, kentsel bir yaşamı arzu etmekte ve Hizbullah terör örgütünü, kendi  yolunda bir engel olarak görmektedir...
Terör örgütleri genelde zayıf  ve fakir ülkelerde kuvvet kazanırlar. Dengeli, mutlu, yaşam standardı yüksek ülkelerde tutunamazlar. Çünkü düzeyli bir yaşam isteyen, emekli olduğunda geleceğini garantiye almayı arzu eden, sosyal haklara sahip orta tabaka bir halka, Hizbullah gibi köktendinci bir terör örgütü,  ölüm, savaş, tahrip ve nefret duygularından başka ne gibi vaatlerde bulunabilir?!
Hizbullah terör örgütü, İran’dan aldığı çuvallar dolusu dolarları, Lübnan hükümetinden çabuk davranarak fakirlere dağıtmakla onların gönüllerini kazanacağını ümit ediyor...
Lübnan halkının barış ve mutluluk yolundaki gelişmelerine engel olmak için, Hizbullah terör örgütü, Nasrallah’ın idaresinde İsrail ordusunun tepkisini dört gözle bekledi. Başlangıçta yalnız iki askerin kaçırılması ve 8 kişinin ölümü ile örtbas edilmek istenen durum  olunca, Hizbullah’ın etekleri tutuştu... Aman, sönmeden ateşi körükleyelim, dedi Tel-Aviv’i tehdit eden uzun menzilli İran yapımı roketlerle varmak istediği gaye buydu: İsrail’i tahrik etmek, bütün dünyaya bu devletin saldırgan bir güç olduğunu göstermek, sakin ve mutlu bir yaşam isteyen Lübnan’ın Şii halkına “gerçek” düşmanı parmağıyla göstererek itham etmek...
Bu durumda, Lübnan’ın ilerlemesi yönünde meşru hükümet tarafından hazırlanan programlar tabii ki rafa kaldırılır! Şimdi bunun sırası değil, denir...
İsrail’in bugün “ben onlara gösteririm” gibi tehditlerden ziyade, sadece kendi sınırlarında değil, komşusu Lübnan’da da sükun ve barışın yerleşmesine ve artık bir Hizbullah tehdidinin tamamen ortadan kalkmasına yönelik bir politika gütmesi gerekmektedir. Bu, ulaşılması kolay bir hedef değildir. Lübnan’daki sosyalleşme ve batılılaşma yönündeki değişimi, “henüz kundağında olan” bir bebeğe benzetebiliriz.. Orta sınıf, güç kazanma yönünde henüz ilk adımlarını atıyor. Hizbullah fakir  halka idealist, dindar, milliyetçi bir imaj vermek, Hizbullahsız şerefli ve mutlu bir yaşamın mümkün olamayacağını göstermek, İsrail’in “haritadan silinmesi gereken düşman bir devlet” olduğunu kanıtlamak gayesini gütmektedir.
Ateşkesin hüküm sürdüğü bugünlerde barış  yönünde aklıselimin gösterdiği bir anlaşmaya varılmazsa, verilen kurbanlar ve bütün gayretler maalesef boşa gidecek ve kısa bir zamanda gelecek savaş için hazırlanmak gerecektir...
İsrail’in kendi vatandaşlarının hayatları pahasına teröre karşı vermekte olduğu bu mücadele,  tüm dünyanın mücadelesi sayılmalıdır...

Yediot Ahronot
Çeviri: Yako Kohenκ