Beyrut`un son Yahudileri

Nelly BAROKASŞimdilerde Lübnan`ın başkentinde sadece kırk Yahudi yaşıyor. Bir zamanlar on altı sinagoga sahip olan cemaatin bugün damı yıkık bir sinagogu var. Bugün Lübnan`dan uzakta, güvende bir yaşam sürmesine karşın Beyrut`ta yaşayan bir avuç Yahudi için endişe eden Moşe ile gerçekleştirilen bir söyleşiyi aktarıyoruz 

Kültür
9 Ocak 2008 Çarşamba

Hayatından endişe ettiği için asıl kimliğini gizleyen ve Moşe takma adıyla söyleşi yapmayı kabul eden 70 yaşlarındaki işadamı, Lübnan Yahudi Cemaati’nde tanınmış bir kişiydi. Moşe üç yıl kadar önce Beyrut’u terk etti. Bugün Lübnan’dan uzakta güvende bir yaşam sürmesine karşın Beyrut’ta yaşayan bir avuç Yahudi için endişe ediyor.

Beyrut’ta kaç Yahudi yaşıyor?
“Bazıları 100 diyor. Bence yaş ortalaması 80’in üstünde 40 kişi yaşıyor. Orada yaşadığım yıllarda 1000 kadar Yahudi vardı.”
Moşe çocukluğunda Şam’daki siyasi belirsizlikten dolayı ailesi ile birlikte Suriye’den Lübnan’a göç etti. Lübnan Yahudiliği nüfus itibarı ile her zaman Ortadoğu Yahudi cemaatleri arasında en küçük topluluğu oluşturdu. 1950񮕸 yılları Beyrut’un olduğu gibi Yahudilerin de huzurlu bir dönemi oldu.
“Çok güzel bir kentti. Yahudiler, Dürzüler, Şiiler, Sünniler ve Hıristiyanlar barış, dostluk ortamında yaşarlardı. Aramızda pek ender sorun olurdu. Beyrut’ta on altı sinagog vardı, hepsi de dolardı.”

Bugün Yahudi düşmanlığında başı çeken Şiilerin tutumu nasıldı?
“Şiiler, Yahudi dostuydu. Onları tedavi eden birçok Yahudi doktorlarımız vardı. O yıllarda Lübnan’da bir efsane olan Dr. Shames’i anımsıyorum. Şiilerin çoğunluğu yoksul olduğundan doktora para ödeyemezlerdi. Ona tedavi karşılığında tavuk, yumurta, yağ, incir, üzüm getirirlerdi.”
Fakat iç savaş başladığında bu saflık ve pastoral ortam yok oldu. Cemaatin büyük kısmı Beyrut’u terk etti. Moşe’ye göre kentte 1800 Yahudi kaldı.
1975’ten itibaren bir Yahudi mahallesi olan Wadi Abu Jamil’de yaşayan Yahudiler, Yaser Arafat’ın El Fetih örgütünün himayesi altına girdiler. O dönemde halen Yahudilerle İsrail arasındaki ayrımın bilincindeydiler. Buna rağmen toplum giderek küçülmeye devam etti. İsrail Ordusu 1982’de Lübnan’a girince Moşe barışın nihayet gerçekleşeceğine inandı. İsrail ile Lübnan arasında barış imzalandı. Moşe, Nahariya’da yaşarken Lübnan’da çalışma hayalleri kurmaya başladı. Bu hayallerin gerçekleşmediği gibi Beyrut Yahudilerinin durumu giderek bozulmaya yüz tuttu;  Hizbullah ve Şiilerle işbirliğine zorlandılar. Moşe bir kez kaçırıldı; kaçıranlar günümüzde Lübnan Parlamento Sözcüsü olan, o dönemde Amal örgütünün liderliğini yapan Nabih Beri’nin Şiilerden oluşan mensuplarıydı.
“Beyrut’taki evimdeydim. Akşam sekiz sularıydı. Kapı çaldı. Pijamalarımla kapıyı açtım. Gelenler kendilerini Walid Jumblatt’ın adamları olarak tanıttılar. Bu doğru değildi. Giyinmeme fırsat vermediler, beni bir göçmen kampına götürdüler. Orada 48 saat tuttular, şanslıydım. Walid Jumblatt şahsen araya girince, beni serbest bıraktılar.”
O dönemde Beyrut’ta sadece 1000 Yahudi kaldı. 1985’te İsrail güvenlik şeridine yerleştiğinde Moşe ülkede kalmaya karar verdi. Bu arada üç kez daha evinden alındı ve götürüldü. Ama şanslıydı, hayatta kalabildi. 1984’ün Nisan ayında Hizbullah tarafından kaçırılan bir akrabası öldürüldü.

Tüm bu deneyimler ülkeyi terk etmeniz için yeterli sebepler değil miydi?
“Orada yaşadığınız zaman, güçlükleri alt etmeyi öğreniyorsunuz. Ülke dışına çıkamadığımız dönemler oldu. Hıristiyan siyasetçilerle ilişki içindeydik, bu bizim güvende olmamızı sağlıyordu.”
Toplum yaşamı altüst olmuştu ve Yahudiler Beyrut’ta tehdit edilen, gözdağı verilen bir azınlık konumunda yaşamaktaydı.
“70’li yılların sonunda artık cemaatimizin bir din adamı yoktu. 80’lerin başında minyan oluşturmaktan acizdik. Sinagoglarımız terk edilmiş durumdaydı. Sinagoglar önce Kürtlerin, sonra da Şiilerin denetimi altına girdi. Yahudi yaşamını açıkça sürdüremiyorduk.”
Yahudi Cemaati ileri gelenleri, 1920’de inşa edilen ünlü Magen Avraham Sinagogu’nun geleceğini konuşmak üzere birkaç kez Hariri ile görüştüler. Saldırganlar 1982’de sinagogu ve Talmud Tora binasını tahrip etmişlerdi. Uzun süren iç savaş döneminden sonra Hariri Lübnan başkentini yeniden yapılandırmak istiyordu.
“Talmud Tora binası Hariri’nin inşa ettirdiği bazı binaların deniz manzarasını kapıyordu. Bu mekanı canlandırmak için yıllar boyunca mücadele ettikse de başarılı olamadık.”
2002’de Hariri Beyrut’un son Yahudileri ile bir anlaşma yaptı. Onlara 1500 metrekarelik bir arsa verecek, sinagogun yıkılan çatısını onaracak, dış cephesini yenileyecekti. Bunun karşılığında Yahudi Cemaati, Talmud Tora binasının yıkılmasına izin vermeliydi.
Yeni bir Talmud Tora binası inşa edilemedi, azalan ve yaşlanan cemaat bir proje oluşturmayı başaramadı. Buldozerler antik binayı yıktı, yerine deniz manzarası olan bir park yapıldı, ancak sinagog hiçbir zaman onarılmadı.
Yaşam koşulları Yahudiler için bu denli olumsuzken, Moşe ülkeyi niçin daha önce terk etmedi?  Moşe şu sözlerle yanıt veriyor:
“Direnip, kaldığımda birkaç hedefim vardı. Hizbullah’ın kaçırıp öldürdüğü ve dinimize uygun olarak defnedemediğimiz İsrailli askerlerin yerlerini tespit etmek istiyordum. Toplumuzun son bireyi ülkeyi terk edene dek onları korumak istiyordum. Bunların dışında ayrıca bir de kişisel hedefim vardı: Lübnan’da yaşamaya hakkım olduğunu kanıtlamak. Lübnan’da Yahudi varlığının süregelmesi için çok uğraştım. Yahudilere karşı nefret varsa bu nefretin cehaletten kaynaklandığını kanıtlamaya çalıştım.”

Kaynakça/ Yediyot Aharonot