O bir es, O bir anne, O bir yazar, O bir gazeteci…Nora Romi

Köşe yazılarıyla annelere yol gösteren Nora Romi deneyimlerini okurlarıyla paylaşmaktan mutluluk duyuyor…Batya KEBUDİ[email protected]

Kültür
9 Ocak 2008 Çarşamba

Seni hem tanıyor hem de tanımıyoruz. İyisi mi baştan tanışalım…
1970 Yılında İstanbul’da doğdum. İlk orta lise eğitimini Şişli Terakki Lisesi’nde tamamladıktan sonra İstanbul Üni. İngilizce Öğretmenliğinde okumaya başladım. Ne var ki 1992 yılında Bir Numara Yayıncılık’a bağlı Para dergisinde çalışmaya başlayarak eğitimimi yarım bıraktım. Daha sonra Penthouse dergisi kadrosuna bağlı olarak Bir Numara yayıncılığa bağlı pek çok dergide yazı ve araştırmalarım yayınlandı. 1995 yılında Milliyet Gazetesine geçerek çalışmalarıma orada devam ettim. No Name adlı köşe yazılarının yanı sıra, cumartesileri yayınlanan “Vitrin” ilavesinin editörlüğünü yaptım. Arada çeşitli yazı ve yazı dizileri hazırladım. 1999 yılında Milliyet’ten ayrılarak yazılarıma bir süre Yeni Yüzyıl’da devam ettim. Arada pek çok dergi ve yayında yazılarım çıktı. Doğum yaptıktan bir süre sonra 2002 yılında Hürriyet Gazetesinde “Yeni Anne” sayfasını hazırlamaya başladım. İki kitabım var. İlki, Gendaş Yayınlarından çıkan “Sanırım Seninle Uzun Uzun Konuşmamız Gereken Şeyler Var Kürşat’çığım” İkincisi, Hayat Yayınları’ndan “9 ay 3 yıl Annelik Günlüğü” Halen Hürriyet Gazetesi’ndeki sayfasını hazırlamaya devam etmekte, Parents dergisinin yayın yönetmenliğini yapmaktayım...

Hürriyette yazmaya başlama maceranı anlatır mısın?
Eski ve iyi bir gazeteci olarak, doğurduktan sonra evde otururken Hürriyet’in önemli şahsiyetlerinden biri olan Neyyire Özkan beni arayıp, “Hadi bakalım, artık iş başına. Cuma günleri şehirle ilgili yeni bir ilave çıkartacağız” dedi. Ama ben ona artık çok değiştiğimi, eski gezen, bilen hayatımın olmadığını ve bu işin hakkını veremeyeceğimi söyledim. Ama iyi yapabileceğime inandığım başka bir önerim oldu: Anneler için bir sayfa! Tam sayfa, bir bölümü benim oğlumla ilişkim, bir bölümü bütün annelere genel bilgi veren bir konu. Ve küçük haberler. Bir de onların özellikle istediği “Annemin köşesi”. Bu format herkes tarafından çok beğenilince hemen başlamamı istediler.
Daha öncede hep bu konuda mı yazıyordun?
Daha önce bu konu ile ilgili konuşmuyordum bile.. Yani annelik ve çocuk işine çok uzaktım. Tamamen yaşamla, gençlikle, ilişkilerle, sosyallikle ilgili yazardım. Moda ve trendler de buna dahil. Toplumun daha “light” olarak kabul ettiği, ama en çok sevdiğimiz zamanlarla ilgili yazardım. Memleketi kurtarmaya kalkmadım yani. Ama ana gazeteye tekstil ya da reklamcılıkla ilgili yazı dizileri de hazırladım bu arada. Öyle eften püften olmuyor!!!

Bu güne kadar hangi dergi ve gazetelerde yazdın?
Oooo, hatırlamıyorum bile... Çalıştığım yayın gruplarının pek çok bölümüne yazı verdim çünkü. Penthouse’a bağlı çalışırken gençlik dergisi Free’den Cosmopolitan’a, Esquire’dan Aktüel’e, hepsine iş yaptım. Yeni Yüzyıl, Milliyet ve çeşit çeşit ilaveleri... Muhabirlik de, deneme yazıları da. Bağımsız dergilere de yazdım ki adlarını unuttum. Ne kadar çok yere, ne kadar farklı iş yaparsanız o kadar öğrenirsiniz. Bir fikri gazeteye ayrı, aylık dergiye ayrı, haftalığa ayrı yazarsınız. Üstelik aynı şeyi; kadın dergisine farkı, erkek ya da gençlik dergisine farklı yazarsınız. Bu işte sadece araştırma kısmında değil, yazma kısmında da meraklı olmak lazım...

Yazı konularını neye göre belirliyorsun?
Artık alanım belli. Annelik, çocuk yetiştirme, çocukların yaptıkları, bize yaşattıkları...Dolayısı ile bu alanda yaşadıklarımı, okuduklarımı, dinlediklerimi, gözlemlerimi değerlendiriyorum. Okuduklarımla ya da bilen kişileri sorduklarımla birleştiriyorum. Ortaya her zaman yazacak bir şeyler çıkıyor. Bu meslekte 24 saat her şeye “haber” gözüyle bakıyorsunuz. Şimdi bu bende biraz hafifledi, alanımın belli olmasından dolayı. Ama normalde bir gazeteci duyduğu her cümleyi değerlendirir. Arkadaşının anlattığı sıradanmış gibi gelen bir olaydan, ilginç bir şey çıkartabilir. Eskiden daha çok böyleydim ve kendime bayılırdım. Hafta başı toplantı olduğunda asla konu sıkıntısı çekmezdim. İki sayfa gazete çevirdiğimde bile konu bulabilirdim. Sonuçta konular o kadar önümüzde ki...

Günde kaç adet mail ya da mektup alıyorsun?
Tamamen değişiyor ama öyle çok çok almıyorum. Cumartesileri gazete yazılarından dolayı artış oluyor. Dergi aracılığıyla gelen mailler de var.Soruları oluyor insanların.

Seni zorlayan mektuplar oluyor mu?
Arada bir oluyor. Televizyona konuk olarak çıktığım zaman da... Anneler beni Pedagog sanıyor, o yüzden çocukların gelişimi ile ilgili sorular soruyorlar. Her seferinde doktor ya da “uzman” olmadığımı belirtip tecrübeye dayalı cevap verdiğimi söylüyorum onlara... Hemen hemen hiç olumsuz bir tepki almadım.

İlgiden memnun musun?
Kesinlikle memnunum. Benimle irtibata geçenlerden daha çok, çevremden ne kadar okunduğumu duyuyorum.

Böyle bir iş yaptığın için neler hissediyorsun?
İşimi her zaman çok sevdim. Zaten bu yüzden de “çok çalışmak” durumunda kalmadım, çünkü hiçbir şey “çok” olmuyordu. Yedi gün de işe gittim, gece de devirdim. Ama asla sorun değildi. (Bekarken iyi bile oluyordu).  Artık biraz daha rahat çalışıyorum. Eski gazete telaşım kalmadı. Ama o zamanların tadını hiçbir şeye değişmem. Arkadaşlık ve iş dışı eğlence hayatımız da çok iyiydi. Çok sıkı insanlarla akşam sofralarına oturdum. Çok şey dinledim. Bunlar da işimin bir parçasıydı. En azından bana kattıklarıydı. Çok kitap okumam gerektiği için bile mutlu oluyordum. Şimdi az okuyorum çünkü sudokuya takmış durumdayım.
 
Hangi kaynaklardan yararlanıyorsun?
Bilgi olarak elimde her zaman için kitaplar vardır. Bunun yanı sıra internet de var. Ama konu ile ilgili kişilerden bilgi ve görüş de alırım. İnternetten bulduğum bir yazıyı, yazarının onayını almadan kullanmam. Dergimiz Parents’ın yazıları da önemli bir kaynaktır benim için. Telifli dergi olduğumuz için yazıları kullanma hakkımız var ve Türkçeye çeviriyoruz. Oradaki yazılar o kadar özenli hazırlanmış ki her türlü detayı bulabiliyorsunuz. Bazen espri bile yapmaya çekiniyorum, ya anneler yanlış anlarsa diye. Veya en ufak bir bilgiden emin olmak istiyorum. Bir gün bir annenin, “Çorbayı senin dediğin gibi yaptım, çocuk ishal oldu” demesini istemem. Bundan dolayı gerçekten hassasım. Oturup kafadan yazmıyorum çoğu şeyi.

Sinan’ın doğumuyla mı başladı bu yazı dizisi?
Annelikle ilgili olan Sinan’la başladı. Sinan  kasım 2000 doğumlu.Doğumdan sonra evdeydim, oğluma bakıyordum. Hürriyet’te başlamam Sinan iki yaşındayken oldu. Aradaki iki senede evde takıldım. Bir süre daha Hürriyet’e evden yazı gönderdim. Sonra da dergi işi başladı.Derginin yayın yönetmenliğini yapıyorum. Her gün ofise gidiyor, Sinan okulda iken ofiste çalışıyorum. Sonra gidip onu okuldan alıyorum ve sonrasında beraberiz hep.

Sinan’la yaşadıklarını okurlarla paylaşmak nasıl bir duygu?
Ben yazarken çok da özel görmüyorum. İnsanları eğlendirerek onlara yol göstermek için ben de Sinan da bir araçmışız gibi hissediyorum bazen. O ve ben dikkat etmek zorundayız. Fazladan sorumluluk hissediyorum üstümde...

Sinan büyüdükçe de bu yazı dizisi devam mı edecek?
Sanırım edecek ama ne zamana kadar gider bilmiyorum. Ergenlikle birlikte belki başka türlü bir format bulabilirim. Oğlan büyüdükçe herhalde dergilerde başladığım noktaya geri dönerim: Erkek dergisine!!!