Çanakkale aşki ve Museviler

Çanakkale`de yayınlanan Troy Dergisi ilk sayısında, bir zamanlar orada yaşamış ve günümüzde dağılmış olan Çanakkale kökenlileri konu etti. Her yıl ekim ayında geleneksel olarak yapılan Çanakkale gezisine katılan Mehmet Celen`in makalesini alıntılarla aktarıyoruz

Toplum
9 Ocak 2008 Çarşamba

Türkiye’nin  ve dünyanın değişik bölgelerine dağılmış Çanakkale kökenli Musevilerin bedenleri kent dışında ama kalpleri hep Çanakkale için çarpıyor.

Kimi; çocuk denecek yaşta ayrılmış Çanakkale’den. Kimi; Çanakkale’yi ancak aile büyüklerinin anlattıkları kadarıyla tanıyor ama söz Çanakkale’den açıldığında bir başka oluveriyor ruhları.

Bu gün iş, kültür ve magazin dünyasında önemli yer tutan Penso ailesi kalbi Çanakkale için yanıp tutuşan Musevilerden sadece biri

Yaklaşık 550 yıl öncesine dayanır Çanakkaleli Musevilerin İspanya’dan gelip kente yerleşmeleri. Ancak Çanakkale’ye gelip yerleşen İspanyol kökenli Musevilerin diğerlerinden farklı bir özelliği var. Onlar, hem Osmanlı İmparatorluğu döneminin kültürünü, hem de Cumhuriyet dönemi kültürlerini birlikte yaşamışlar.

Aynalı Çarşı ve Museviler
Museviler pek çok din, dil ve ırk’a oranla da farklı insanlar. Örneğin Çanakkale’nin aynalı Çarşısı.” Çanakkale içinde Aynalı Çarşı” dizelerinin yer aldığı o meşhur ağıt, o meşhur türkünün doğmasına vesile olan Musevi İlyo Halyo’yu unutmak mümkün mü? 1889 yılında Osmanlı Padişahına  bağlılık amacıyla kurulan bu ticaret merkezi bugün bile Çanakkale’ye gelenlerin en çok ziyaret ettiği yerdir.
Mekor Hayim Sinagogu
Mekor Hayim Sinagogu’nda ( Hayat kaynağı anlamına gelir) düzenlenen duaya pek çok Musevi katılır. 120 yıllık bu tarihi ve kültürel yapı yeterli Musevi cemaati bulunmadığı için sadece 29 Ekim’lerde açılır.

Çanakkale’ye geldiler
Bu yıl (2005) Mekor Hayim Sinagogu’nda düzenlenen duaya getirmek istiyoruz.  3 gün boyunca yakından izlediğimiz geziyi bu yıl organize eden Penso ailesi idi. İstanbul’dan Gaziantep’ten hatta İsrail’den, Kanada’dan İngiltere’den gelen Çanakkale asıllı Musevilerle birlikte olduk. Yosi Penso anısına düzenlenen dua töreni Mekor Hayim Sinagogu’nda gerçekleşti ve cemaat üyeleri iki yıl önce yaşamını yitiren Yosi Penso için dua ettiler.

Kutsal dua
 29 Ekim sabahı Mekor Hayim Sinagogu’na tan yeri ağarırken adımımızı attık. Kutsal sayılan özel giysiler içerisinde sinagoga girenleri merhum Yosi Penso’nun babası Albert Penso kapıda karşılıyordu.

Sezer’e şükran duası
Dualar ve namazın ardından merhum Yosi Penso’yu anmak için tören başladı. Rulo halindeki Tevrat eski haline getirilirken kulağımıza hiç de yabancı olmayan iki çift Türkçe söz geldi Hazan’dan. Diyordu ki: Bizlere burada dua etme fırsatı tanıyan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve ayrıca Türkiye Cumhuriyeti’nin Devlet Başkanı, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e de şükranlarımızı sunuyoruz. Çok enteresan geldi bize. Çok farklı bir dua idi. “ Niye TC ve Cumhurbaşkanı Sezer’e şükran duası?” diye sorduğumuzda Musevi dostlarımız aynen bize şunları söyledi: “ Eğer Türkiye Cumhuriyeti olmasa idi ve devletin başında da Cumhurbaşkanımız olmasaydı yani bir anlamda bize bu özgürlüğü tanımasalardı bizlerin gelip burada dua edilmesi mümkün müydü?

Özlem giderdiler
Sinagogun kapısından dışarı çıktığımızda bir de ne görelim? Yahudi Mahallesi çevresinde bulunan ne kadar Çanakkaleli varsa hepsi sinagogun önünde gelmiş eski komşularını, eski dostlarını, çocukluk arkadaşlarını arıyordu. Kucaklaşmalar, özlem ve hasret ifadeleri ile tam bir seremoni yaşandı. Tüm bu gelişmeleri Hahambaşılık Yönetim Kurulu Üyesi Moşe Benveniste  de ilgiyle izliyordu.

İlginç bir öykü
Daha sonra bir köşede olup bitenleri seyreden Meri Molinas ve ailesi dikkatimizi çekti. “sizi hatırlayan yok galiba” dediğimizde dudaklarında biraz buruk biraz da hasreti anlatan bir gülümseme oldu.  Dedik” Siz kimlerdensiniz?” . Bu soruya Meri “ Ben Jak Molinas’ın torunuyum”. Çarşı Caddesi’nin eski tüccarlarından merhum Jak Efendinin torunu ha. Kendileriyle biraz daha sohbeti koyulaştırdığımızda Meri Molinas’ın sözleri  bizi çok etkiledi. Meri diyordu ki: “Ben buraya sırf dedemin ve babaannemin mezarını görmek için geldim”. “Nereden geldiniz?” diye sorduğumuzda “ İsrail’den” yanıtı geldi.

Geleneksel kahvaltı
Meri ile ilgili anının detaylarını şimdilik  burada bırakıp Akol Otel’deki kahvaltıya sözü getirmek istiyorum. Saatler tam 09.30’u gösterdiğinde  Çanakkale’nin meşhur börekçisi Sabetay’ın  sıcak börekleri ve fırında özel pişirilmiş yumurtaların servisi yapılıyordu. Sabah kahvaltısı neşe içinde yapıldı.

Ve Pazar sabahı
Pazar sabahı erkenden kalkıp Musevi fertlerinin  defnedildiği Şehir eski Kabristanlığının yolunu tuttuk. Onlardan önce gelmiş olmalıyız ki; mezarlıkta  tek bir Musevi yok, mezarlık görevlileri çevre temizliği yapıyor. Saatler10.30’u gösterdiğinde kafileler mezarlığa gelmeye başladı. kimi anne, babasını kimi de yakınlarının mezarlarını ziyaret edip dualar okudu. Meri Molinas’ı aradı gözlerimiz.Ne de olsa özlemini gidermiş olmalıydı. Baktık Jak Molinas’ın mezarının başından ayrılmış, yüzünde bu kez mutluluk vardı. “Meri  Hanım epey rahatlamış görünüyorsunuz? Şu an neler hissediyorsunuz?” diye sorduğumuzda “ Küçük bir çocuğun hayal meyal hatırladığı bir dede ile 35 yıl sonra buluşması ne ise onu hissediyorum” dedi. Bugüne kadar niye gelip dedesinin mezarını ziyaret etmemişti? Diye merak ettiğimizde “ Adettir. Küçük çocuklar mezarlıklara götürülmez. Daha sonra İsrail’e göçtük. Tam 35 yıl özlem içinde bekledim bugünkü anı” dedi.

Yosi’yi anımsadı
Meri ile konuşurken bir ara gözlerimiz Albert Penso’nun eşi Güneş Hanıma yöneldi. Güneş Hanımın göz pınarlarından akan yaşlardan daha fazla etkilenmemek için kabristanım çıkışına yöneldik ve o anda kafilenin de dönüş zamanı gelmişti.  Mezarlıkta iki orta yaş grubundan bayan uzaktan esleniyordu “Emine Hanım merhaba, nasılsın iyi misin?” Çanakkaleli bayanlar önce bu sesin sahibinin kim olduğunu anlamaya  çalıştı ardından da, “ Aaa Reyna sen misin?” deyip mezarlıkta birbirleriyle kucaklaşmalar derken diğer bayan seslendi “ Reyna vallahi ben de seni sesinden tanıdım. Bak burada kim yatıyor biliyor musun? Ablam” dedi ve ekledi “ O da seni evin içinde sesinden tanırdı. Bu Reyna’nın sesi derdi. Hatırlıyor musun?” gerçekten bu manzaralar göçüp giden Çanakkaleli Musevilerin Çanakkale’de  nasıl dostluk oluşturduklarını, nasıl komşuluk ilişkilerini geliştirdiklerini bir bir ortaya koyuyordu. Çok açık ifadeyle, bu gün yolda birbirimize “ Günaydın” demeyi gülümsemeyi dahi unuttuğumuz bir dönemde  Çanakkaleliliğin ne olduğunu, insanlığın ne olduğunu, insanlık ilişkilerinin nasıl olması gerektiğini 3 gün boyunca birlikte olduğumuz Musevi dostlardan öğrendik diye de itiraf etmeliyiz. Albert Penso ve ailesinden gördüğümüz yakın ilgiye de ayrıca çok teşekkür ediyoruz.