Motosikletli Kiyiköy Sefasi

Metin MİZRAHİSıcaklar geldi çattı. Bu güzel havalarda en çok şehir dışı kaçamakları tercih ederim. Bütün haftaiçi yoğun iş temposundan ve trafikten kurtulmanın en güzel yoludur. Hafta sonu, İstanbul`dan 300-400km mesafede, gidilebilecek çok güzel deniz kıyısı, kamp alanları mevcut. Tercihim her sene arkadaşlarımla gitmekten b&#

Toplum
9 Ocak 2008 Çarşamba
İşte bu hafta her sene olduğu gibi gezimizi yapmak için Cumartesi sabahı saat 10:00’da Beylikdüzü Mc Donals’ da buluştuk. Yazlıkçıların akını yüzünden kalabalık olan ELJ karayolunu kullandığımız için trafikte yolculuk etmek zorunda kaldık.. 15 motorluk konvoy ile yola çıktık. Çatalca-Subaşı-Saray ve Kıyıköy istikametini kullanarak dağ, tepe, orman içlerinde harika bir yolculuk yaptık. Yol boyunca çift şerit yollarda fermuar düzeni halinde giderken, yolun daraldığı noktalarda  motor sayısının çok oluşundan dolayı tek sıra halinde mesafeleri açarak seyir ettik. Böylece sollama yapmak isteyen araçlara yeterli boşluk yaratarak grubun daha sağlıklı gitmesi sağlandık.
Her sene Saray'a gelmeden Binkılıç köyü yolu üzerindeki kahvede durup çay içerdik, ancak bu sene bu geleneği bozduk ve 15:30 civarında Kıyıköy’deki kamp alanımıza ulaştık. Pansiyonda kalmak isteyenler kendilerini kişi başı 10  YTL. olan televizyonlu otel odalarına atarlarken kamp yapmak isteyenler de çadırlarının kazıklarını çekiçlemeye başladılar. Herkes gece kalacağı yeri ayarladıktan sonra gezinin "olmazsa olmaz"ının, yani kamp ateşinin hazırlanılmasına başlandı.
Tam bu esnada Kıyıköy içinden gelen telefon ile 4LJ kişilik yol yardım ekibi köye hareket etti. Bunun nedeni  arkadaşımızın Virago’sunun arka lastiğinin patlatmış ve otelin önünde en az lastik kadar buruşmuş bir suratla bekliyor olmasıydı. Kefken-Kerpe gezisinde lastiği patlayan bir diğer Virago’lumuz ise, tecrübeleriyle hemen olaya el atarak lastiği sökmeye başladı. Köyün ortasında sökülen lastik tamirciye götürülürken, 535 Virago takoz niyetine kullandığımız piknik tüpünün üzerine oturtuldu. Lastik tamir edilip arkadaşımızın buruşmuş suratı düzeltildikten sonra kamp alanına inilerek leziz yiyecekler midelere indirildi. Karınlar doyar doymaz gitarlar tıngırdamaya başladı. Gece yarılarına kadar süren eğlencede gitar namelerine yıldızları seyrederek şarkılarla eşlik ettik. Gecenin zifiri karanlığı çökmeye başlayıp, kurbağaların verdiği açık hava konserine kurtların ulumaları eklenince Pansiyon tayfası (ki biz onlara sosyete diyoruz) ufak ufak odalarının yolunu tuttu. Geriye kalanlar birer birer çadırların içinde kaybolurken, ben de ufak ufak çadırıma yöneldim.
Sabah saat tam 08:00'de tüm kamp sakinleri ayaktaydı. Bazı çadırlar toplanırken bazıları deniz sefası sonrası için bırakıldı ve kahvaltı için köyün içine gidildi. Tüm sahil şeridine ve kamp alanına tepeden bakan bir yerden kahvaltı ettik. Kahvaltı yerine ulaştığımız da sosyetenin kahvaltıya çoktan başlamış olduğunu gördük. Yan masalara sığışarak bizler de  kahvaltımızı tamamladık. Bu arada sosyeteler  ile aynı masada kahvaltı ettiğim için  adım "sosyete yalakası"na çıktı. Yazıklar olsun hepinize be boğazıma dizildi zeytinler! ( Ama sosyete bir masa kurmuştu ki  bir kuş sütü eksik...)
Kahvaltıdan sonra saat 15:00'te toparlanmak üzere dağıldık. Kimilerimiz deniz kenarında güneşlenirken, kimilerimiz restoranın balık menülerini alt üst etti. Bazıları geçen senelerden kalan alışkanlıklarından vazgeçmedi ve yine sandal ve deniz bisikleti kiralayarak nehirde sefa yaptı. Deniz sefası yapılıp, yemekler yenildikten sonra artık toparlanma zamanı gelmişti. Yavaş yavaş herkes köy meydanında toparlanıp yola çıkmak için hazırlandı... İki gruba ayrılarak İstanbul’un yolunu tutuk. İstanbul’a vardığımızda biraz yorgun, biraz da bronzlaşmıştık. Artık topladığımız enerji ile yepyeni bir iş gününe hazırdık.