ABD ve Irak Savaşi

Ceki BİLMENIrak savaşının başlamasının ardından üç senelik bir zaman geçti. Peki ABD bu üç sene zarfında neleri başarabildi neleri başaramadı? ABD`nin Irak savaşı başarılı bir savaş mı yoksa başarısız bir savaş mı olarak nitelendirilebilir?

Toplum
9 Ocak 2008 Çarşamba
ABD’nin Irak operasyonunun ardından üç yıldan uzun bir süre geçti ancak operasyonun hemen ardından Irak Lideri Saddam Hüseyin’in iktidardan devrilmesiyle oluşan olumlu hava gün geçtikçe yerini karamsar bir havaya bırakmış durumda. Aslında bu savaşın ABD için ne anlama geldiğini tam olarak anlayabilmemiz için son üç senedeki verileri bir araya koyup savaşın; ABD, Irak ve uluslararası camia için neler getirip neler götürdüğünü incelemek gerekiyor.
ABD açısından; ABD’nin bölgesel çıkarları söz konusu olduğunda dünya kamuoyundaki tüm tepkilere rağmen tam anlamıyla başarısızlık değil, başarı ile başarısızlık arası bir sonuç görmekteyiz. Burada bölgesel çıkardan kast ettiğim petrol çıkarları. Ancak anlatmaya çalıştığım ABD’nin çıkarı, ABD’li petrol şirketlerinin Avrupa ve Asyalı rakiplerini ekarte ederek, daha avantajlı petrol anlaşmalarını almaları değil. Benim ABD’nin petrol çıkarları ile kast ettiğim şey başka. ABD’nin, 1973 Arap-İsrail savaşından çıkarttığı çok önemli bir ders var. O da şu ki " ne yaparsan yap petrolün bir silah olarak kullanılmasını önle".
Bilindiği gibi 1973 Arap- İsrail savaşından sonra Arap devletleri ABD ve Batı ülkelerine İsrail’e verdikleri destekten dolayı petrol ambargosu uygulamış ve petrol fiyatlarının olağanüstü yükselmesi ile dünya ekonomisi ciddi bir krize girmişti. Bugünkü petrol fiyatlarının aşırı yükselmesinin ABD’nin Irak’a girmesi sonucu oluştuğu ve ABD’nin Irak’a girerek yine bu sefer hiç bir petrol boykotu olmadan kendi eli ile petrol fiyatlarını aşırı yükselttiği dolayısıyla yine başarısız bir politika izlediği görüşüne katılmıyorum. Ciddi iktisatçıların yaptığı açıklamalar petrol fiyatlarındaki olağan üstü artışın sebebinin ABD’nin Irak operasyonu değil Çin’in muazzam seviyedeki ekonomik büyümesinin çok ciddi oranda petrole dayanması ve Çin’in aşırı petrol talebinin petrol fiyatlarını yükselttiğidir. Dolayısıyla ABD petrol söz konusu olduğunda petrolü bir ekonomik silah gibi kullanabilecek bir Saddam rejiminden kurtulmuştur. Bu kendi açılarından bir başarı olarak görülebilir. Ancak asıl başarısızlık güvenlik konusunda ve Irak’ta devlet düzeninin yeniden sağlanması konusunda oluşmuştur.
ABD’nin soğuk savaş sonrası dış siyasetini şekillendiren en önemli belge olan "rouge doctrine" yani serseri yada başı bozuk devlet doktrini olarak tanımlayabileceğimiz belgede, ABD soğuk savaş sonrasında en önemli dış politika önceliklerinin kitle imha silahlarına sahip olup komşularını tehdit edebilecek kabadayı devletleri ortadan kaldırmak olduğu belirtiliyordu. İlginçtir ki bu belge dönemin ABD Başkanı olan baba George Bush tarafından "state of union adress" denen ve her yıl ABD’ de çok ciddi siyasi mesajların verildiği toplantıda okunduğu sırada bu belgedeki kabadayı devlet tanımına tam uyan Saddam’lı Irak birlikleri, komşusu Kuveyt’i işgal etmekle meşguldü. Bu perspektiften bakıldığında bu belgenin yayınlanmasından 12 yıl sonra Irak’ın Saddam rejiminden kurtarılması ABD açısından kuşkusuz ciddi bir başarı.
"Rouge Doctrine" perspektifinden bakıldığında tam bir başarı arz eden bu durum yine ABD’li siyasetçilerin özellikle Somali iç savaşında ABD’nin yaşadığı felaketten sonra ortaya attığı başka bir fikir ile ciddi anlamda ters düşmüş durumda. Bu fikir de "collapsed states" dedikleri Türkçe’ye çökmüş yada devlet olma vasfını yitirmiş devletler olarak çevrilebilir.
Bu fikre göre ABD için en çok tehlike arz eden durum bu devlet olma vasfını yitirmiş devletler çünkü bu devletlerde düzgün işleyebilecek ve kendi "hüküm sürdüğü" topraklarda konuşlanabilecek terörist örgütleri çökertebilecek bir devlet mekanizması olmadığı için ABD karşıtı terörist örgütlerin bu ülkelerde barınmaları ve ABD karşıtı faaliyetlerini bu ülkelerden yürütmeleri gayet kolay olacaktı. Nitekim ABD bu problemi Kenya, Tanzanya, Sudan, Yemen ve Afganistan gibi çökmüş devlet ülkelerinde yaşadı ve bu ülkelerde rahatça faaliyet gösteren teröristler ABD’li hedefleri vurdular. İşte bu çökmüş devlet perspektifinden bakıldığında ABD Irak’ta tam da en istemediği şeye sebep oldu. Saddam rejimi altında iyi kötü işleyen devlet bürokrasisinin ABD tarafından çökertilmesinden sonra Irak, 2003 yılında dünyada artık devlet olma vasfını yerine getiremeyecek devletlere en iyi örnek oldu.
2003 yılından itibaren Irak’ın çöken devlet yapısının yerine yenisinin konulamaması bu ülkede terörist örgütlerin faaliyetlerini ABD’ye karşı rahatça yürütebilmesine imkan verdiği gibi, Irak devletinin özellikle güvenlik güçlerinin imkansızlıklarından dolayı, Irak’ı bölgeye terörist ihraç eden bir ülke konumuna getirdi. Dolayısıyla ABD’yi 11 Eylül’den önceki "rouge doctrine"i ile değil 11 Eylül’den sonra daha çok anlam ifade eden çökmüş devlet doktrini ile değerlendirdiğimizde ABD’nin güvenlik konusunda Irak’taki politikası bir başarısızlık olarak görülebilir.
ABD için diğer bir önemli konu ise Irak’ta devlet kurma işlemi. Geçen üç senenin ardından ne istikrarlı bir hükümet yapısı ne de istikrarlı bir devlet yapısı kurulamamış olması ABD’nin itibarı açısından sıkıntı yaratmış durumda. Bunun yanında ABD’nin itibarını zedeleyen diğer bir konu ise uluslararası camianın ABD’ye bakış açısını etkilemiş olması. Zaten Irak savaşı ile uluslararası camiada tepki toplayan ABD Irak hapishanelerindeki işkence fotoğrafları ile uluslararası kamuoyunda ciddi bir yara aldı.
Özellikle Avrupa devletleri arasında ABD’ye Irak savaşından sonra bakış açısı tamamen değişti. Savaştan önce ABD’nin dünyadaki tek süper güç olduğu kabul edilirken bu hegemonya "yumuşak huylu hegemon" tabiri ile tanımlanıyordu. Ancak savaştan sonra Avrupa’da görüşler değişti. ABD’nin artık  savaşa başvururken Avrupalı müttefiklerinin de görüşünü alan yumuşak huylu ülke olmadığı vurgulanırken, tek taraflı hareket eden ve Avrupalı müttefiklerini hesaba katmayan bir güce dönüştüğü söylenmeye başlandı.
Savaşı değerlendirdiğimizde karşımıza karışık bir tablo çıkıyor. Bir taraftan bölgesel bir diktatörden kurtulma ve petrolün Irak tarafından bir silah olarak kullanılmasının engellenmesi diğer taraftan ise Irak’ta güvenlik ve devlet yapısının sağlanamaması sonucunda bölgede ortaya çıkan istikrarsızlıklar ve tüm soğuk savaş boyunca belli krizlere maruz kalmasına rağmen yürütülebilen Atlantik ötesi Avrupa- ABD ilişkilerinin çok ciddi yara alması.