Doğa sporlarına gönül veren İstanbullu, ilk eğitimini Bolu ve çevresinde alır. Kimisi Boluya yaptığı ziyaretlerin sonucunda daha fazlasını keşfetmek üzere daha uzaklara seyreder, kimisi de doğa sporları tutkusunu, gelip geçici hevesleri arasına katarak bu defteri bir Bolu dönüşü TEM otoyolu üzerinde kapatır.
Yanlış anlaşılmasın, Bolu asla sadece yeniyetme doğa tutkunlarının heveslerini körelteceği bir eğitim parkuru değildir. Tam tersine sayısız yaylası, gölleri ve milli parkı ile her seferinde yeni bir yönünü keşfedeceğiniz gerçek bir doğa sporları cennetidir. Buna TEM otoyolundan kolay ulaşımı eklediğinizde bölgenin cazibesi, biz zora fazla gelemeyen şehirli doğa tutkunları için kat be kat artar.
Yaklaşık 12 yıldır her fırsatta Boluya giden biri olarak, bu bölgenin yaylalarını, göllerinden önce keşfettim. Lise yıllarında Demirciler Yaylası ile başlayan Bolu gezilerim, ilerleyen yıllarda arazi araçları ile çıktığımız iki-üç günlük kamplarda keşfettiğim irili ufaklı yaylalarla sürdü ve uzun yıllar bir doğa sporları merkezi olarak Boluyu sadece yaylalarıyla tanıdım
Her zaman mutlaka gidilmeli diye düşündüğüm, ama doğa sporlarından çok, bir tatil dinlencesi olarak gördüğüm Bolu göllerini keşfetmeyi ise son bir yıla kadar sürekli erteledim. Bu yıl artık sırası gelmiş olacak ki, yılın farklı zamanlarında düzenlediğimiz gezilerle Boludaki üç farklı göller bölgesini ziyaret etme şansını buldum.
İlk ziyaret ettiğim bölge YediGöllerdi. İrili ufaklı yedi (hatta sekiz bile denebilir) gölden oluşan, mutlaka sonbaharın kışa bakan günlerinde ziyaret edilmesi gereken, Boluya vardıktan sonra bir türlü bitmek bilmeyen tali yolu nedeniyle İstanbullular için ulaşımı en zor Bolu parkuru olan bu popüler doğa harikasından fazla bahsetmeyeceğim. Zira mevsim burayı ziyaret etmek için çok uygun değil. Eğer yeşilin, sarının ve kırmızının birbirine karışmış onlarca farklı tonunu bir arada görmek istiyorsanız kasım ayını beklemelisiniz. Bu mevsimde gidilmesi daha uygun olan göl ise Sünnet Gölüdür. İstanbuldan çıktıktan sonra yaklaşık iki buçuk saatte Bolu-Göynük bölgesine ulaşılır. 15 dakika daha araba kullandığınızda ise artık bu muhteşem doğa harikasının kıyısında suya taş sektiriyorsunuzdur.
Sünnet Gölü, İstanbula ve Ankaraya yakınlığı ile günü birlik ziyaretler için ideal bir rota olsa da, bu gölün kıyısında, doğanın dengesini bozmadan uzanan ve ziyaretçilerine haftasonu konaklamaları için beklentilerinin çok üzerinde dinlenme fırsatı sunan Mudurnu tesisleri, Sünnet Gölü kıyısında birkaç gün geçirmek isteyenler için bulunmaz bir fırsattır.
Mudurnu Tavukçulukun sahipleri Sünnet Gölü kıyısında, insanı hayallar kurmaya sevkeden muhteşem evlerine bu dinlenme tesisini eklemiş, yıllar içinde burayı doğa tutkunlarının hizmetine açmışlar.
Tesise ulaştığınızda karşınıza dikilecek dev tavuk heykeli, doğru yerde olduğunuzu size söyleyecektir. Burası aynı zamanda bölgeyi ziyaret eden konuklar için önemli bir hatıra fotoğrafı çektirme noktasıdır. Sakın tavuğun üzerine çıkıp fotoğraf çektirmeyi ihmal etmeyin. Otelde göl manzaralı ve orman manzaralı olmak üzere iki çeşit oda bulunuyor. Odaların en büyük özelliği, hepsinin içinde bir de çatı katının bulunması.
Geçtiğimiz mayıs ayında sadece dinlenmek ve mümkün olduğunca uyumak amacıyla çıktığımız Sünnet Gölü tatilinde, ıslatan ama üşütmeyen bir yağmur eşliğinde otele varmış, açık penceremizden orman kokusu ve yağmur sesi eşliğinde çok uzun zamandır uyumadığım kadar deliksiz bir uyku çekmiştim.
Şimdi gördüğüm onca doğa güzelliğinin yanı sıra, Sünnet Gölünü düşündüğümde zihnimde bu bir kaç saat süren ama bir ömre bedel uyku canlanıyor hemen.
Tabi ki Sünnet Gölüne gelip de sadece uyumak çok akıllı işi olmaz. Temponuza göre 1.5 ile iki saat arasında bir sürede gölün çevresinde unutulmaz bir yürüyüş yaparak, mevsimine göre ağaçların ve toprağın aldığı renklerin keyfine varabilirsiniz. Tabi ki gölün biraz gerisinde yakacağınız mangal, her doğa gezisinde olduğu gibi Sünnet Gölü ziyaretinde de, vücudunuzu kısa süre için bile olsa, alışık olmadığı derecede çalıştırmanızın en güzel müfakatı olacaktır.
Sünnet Gölünü terk etmeden mutlaka ama mutlaka, otelin önündeki dev yumurta şeklindeki stanttan yöresel gıda ürünlerinden satın alın. Önerim, buradan alacağınız erişte, börülce, kara ve kızıl barbunyadan İstanbula döner dönmez güzel bir çorba yapmanız. Bu hem haftasonunun yorgunluğunu alacak, hem de bölgenin tatlarını size hatırlatarak tatilinizin henüz bitmediğini size hissettirecektir.
Yine bu tarihlerde kolaylıkla ziyaret edebileceğiz bir diğer Bolu gölü, Sülüklü Güldür. Bilinçsizce yetiştirilen balıklar nedeniyle bu gölde artık, yaraları iyi eden sülükler yaşamasa da, Türkiyenin en ünlü trekking parkuru, uzun süren kış ayları dışında yılın her anı ziyaretçileri ağırlamaktadır. Genellikle trekkingciler araçları aşağıda bırakarak 1.5 saatlik, oldukça zorlu bir tırmanışın ardından göle ulaşır, burada bir yorgunluk çayı içip geri dönerler. Ancak son yıllarda yolun ulaşıma açık olduğu aylarda gölün kıyısına kadar araçlarla çıkıp, aracı geri gönderip, bayır aşağı yürüyenlerin çoğunlukta olduğunu öğrendim. Sizin de yürüyüşle pek aranız yoksa ve yine de bu doğa harikasını görmek istiyorsanız, bu alternatifi de göz önünde bulundurmanızı şiddetle tavsiye ederim. İster yürüyerek çıkın, isterse arabayla, dönüş yolunda rastlayacağınız alabalık tesislerinden birine girip, ızgara alabalık, salata ve ekmekten oluşan mütevazi ama muhteşem menüyü yemeden İstanbula dönmeyin.