Sara YanarocakEy Yeruşalayim, seni unutursam, Sağ elim kurusunSeni anmaz,Yeruşalayim`i en büyük sevincimden üstün tutmazsamDilim damağıma yapışsınMezmurlar 137:5Esenlik dileyin Yeruşalayim`e "Huzur bulsun seni sevenler! Surlarına barışSaraylarına huzur egemen olsun!" Mezmurlar 120:6-7
Yeruşalayim, barış şehri! Binlerce yıldır Yeruşalayim Yahudilerin gönlünü mutlu eden, uzakta iken bile onlara varlığıyla güç veren manevi bir özelliğe sahip olan kutsal kent.
Kuşaklar boyunca Yahudiler tek başlarına, küçük gruplarla veya büyük kalabalıklarla birlikte her zaman şehrin girişinde varlıklarını sürdüregelmektedirler. 1948 yılında yapılan Bağımsızlık savaşının ardından, şehir ikiye taksim edilmiş, böylece içine Ağlama Duvarını da dahil eden sınır çizgisi Ürdün topraklarına ait olmuştu. 19 yıl boyunca şehir ikiye ayrılmış bir şekilde kalmıştı.
Yahudiler, kendileri için en kutsal yer olan Tapınak dağı bölgesine ve Bet ha Mikdaştan arta kalan Batı Duvarına (Kotel-Ha maaravi veya Ağlama Duvarı) gidemez olmuşlardı.
Fakat 1967 yılında yapılan 6 Gün Savaşından sonra şehrin o bölümü ele geçirilince kent yeniden birleştirildi. Yeniden başkent oldu ve dünyadaki herkese kapıları açıldı. İbrani takvimine göre 28 İyar (bu yıl 28 Mayıs Cuma günü) günü yeniden birleşen Yeruşalayim için her yıl bu tarihte bir bayram tertiplenmektedir.
Yom Yeruşalayim her ne kadar sadece İsrailde milli bir bayram olarak kutlanmaktaysa da, diasporadaki Yahudiler de manevi bir sevinç ve mutluluk duyarlar.
Yeruşalayimde o gün ona caddede geçit resmi törenleri yapılır. Danslar edilir, konserler verilir. O gün çeşitli askeri ve sanat etkinlikleriyle kutlanır. Herkes Naomi Shemerin o gün için özel olarak bestelediği "Yeruşalayim Şel Zahav" şarkısını söyler. Şehrin zaptedildiği ve en kanlı savaşın verildiği "Cephanelik Tepesi" ve oradaki 6 Gün Savaşı Müzesi ziyaret edilir. Ağlama duvarına gidilip ibadet edilir ve şehrin önem ve anlamın ayırdına birkez daha varılır.
Bet Ha Mikdaşın
duvarları nasıl örüldü?
Kudüste büyük bir tapınak inşa etme fikri önce Kral Davidin (David ha Meleh) rüyalarını süslüyordu. Geceleri rüyasında Yaakovun düşsel merdivenine tırmanır göksel Yeruşalayime tırmanırdı. Bu, cennette varolan ve aynaya yansıyan göklerdeki Yeruşalayimin suretiydi.
Bu göksel Yeruşalayimin hayalleriyle David; tapınağı gözlerinin önüne getirmeye başlamıştı bile. Rüyalarında mabedin her tarafını kendi inşa ediyordu. Mabette birçok güzel odalar vardı. Sabahları uyandığı zaman bu göksel mabedi oturup çiziyor, planlarını yapıyordu. Bu mabedi kesinlikle Yeruşalayim şehrinin içinde yaptırmayı planlıyordu.
Kral David yaşadığı sürece bu planların hepsini yazdı çizdi fakat inşaatı yaptırmak ona nasip olmadı. Ölümünden sonra oğlu Kral Şelomo (Şlomo ha Meleh) inşaatı başlatma kararı aldı. Böylece bir gün Kral Şelomo prensleri, saray erkanı, yardımcıları ile birlikte halkın varsıl ve yoksul olan birçok kişiyi de huzuruna kabul etti. Onlara "İsrailin saygıdeğer halkı, gelin Tanrının onuruna, Yeruşalayimde bir kutsal tapınak inşa edelim. Bu kutsal tapınak; herkesin en kutsal ibadet yeri olacağından herkes bu inşaatta çalışmalı ve emeğini vermeli. İşte şimdi sizlerle hep birlikte oturup, hangi duvarları kimin inşa edeceğine karar verelim."
Kral Şelomo inşaatın kaba olarak önce dört duvarla başlatılmasını istedi. Bu duvarlar sırasıyla Kuzey, Güney, Doğu ve Batı duvarları adlarını alacaklardı. Her bir duvarın yapımı için tebasından farklı dört grup oluşturdu. Bu karara göre kral soyundan gelen prensler Kuzey duvarını inşa edeceklerdi. Onlar aynı zamanda tapınağın sütunları ile merdivenlerinden de sorumluydular.
Kohenler ve ruhban sınıf, Güney duvarının inşaasından, Kutsal Ahit Sandığının konacağı bölümden sorumluydular. Ayrıca aynı bölümün perdelerini ve örtülerini hazırlamakla görevlendirildiler.
Varsıl Yahudi işadamları ve tüccarlarına doğu duvarını inşa etme görevi verildi. Ayrıca kutsal menoranın sürekli yanması için gereken kutsal zeytinyağını temin etmekle görevlendirildiler.
En son olarak Batı Duvarını, yoksul halkın yapması kararlaştırıldı. Yoksullar hem duvarın inşaasında çalışacaklar, hem de mabette gerekli olan diğer bölümlerin perdelerini hazırlayacaklardı. İsrail ülkesinin her sınıfından insan kendilerine verilen görevleri şerefle kabul ettiler. Toplu olarak Tanrıya dua ettikten sonra inşaat başlatıldı.
Zengin tüccarlar hemen evlerine giderek, karılarının değerli mücevherlerini sattılar ve altın paraya çevirdiler. Duvarı inşa ettirmek üzere para karşılığı işçiler tuttular ve kendilerinin yapması gereken görevi ücret karşılığı başkalarına yaptırdılar. Doğu duvarı kısa bir zamanda bitirildi. Aynı şekilde asiller ve ruhban sınıf üyeleri de bir kolayını bulup ücret ve emir karşılığı işçilere kuzey ve güney duvarlarını yaptırdılar. Onlar da kısa zamanda işlerini teslim ettiler. Fakat hiç paraları ve işçileri olmayan yoksul halkın işi bu kadar çabuk çözümlenmedi. Onlar Batı duvarını kendileri inşa etmek zorundaydılar. Bu da çok uzun zamana ihtiyaçları olduğunu gösteriyordu.
Fakir halk hergün mabedin inşaat sahasına gelip kendi elleriyle tek tek taşları kırıp kesmeye ve duvarı inşa etmeye başladı. Bunu elleriyle ve alın terleriyle beceriyorlardı. Batı duvarı yükselirken içlerindeki o müthiş Tanrı imanı ile neşeyle ve umutla, güleryüzle ve fedakarlıkla çalışıyorlardı.
Sonunda mabedin inşaası sona erdi. Bu dünya üzerinde bulunan en yüce ve en kutsal tapınaktı. Güzeldi, kutsaldı, büyüleyici bir görkeme sahipti. Mabed, Yeruşalayim tacının en değerli mücevheri gibi yükseliyordu.
Yoksul halktan herhangi biri mabede girdiğinde oğluna şöyle diyordu: "Batı duvarını görüyormusun? Ben onun taşlarını kendi ellerimle koydum" ve anneler kızlarına "Mabetteki güzelim perdeleri gördün mü? Ben onları kendi ellerimle diktim" diyorlardı.
Aradan uzun yıllar geçti. Mabed iki kere yıkıldı, sadece Batı Duvarı ayakta kaldı. Çünkü Tanrı, kendisini salt sevgiyle seven ve iman eden fakir halkının kendi elleriyle yükselttikleri duvarı meleklerinin kanatları altına alarak korumuştu. Çünkü bu duvar Tanrının gözünde en kıymetli olanıydı. Ona iman eden halkı bu duvarı parayla işçi çalıştırmadan kendi alın terleriyle yapmışlardı.
Batı duvarı (Kotel ha Maaravi) bugün hala bütün görkemiyle ayakta durmaktadır. Artık adı "Ağlama Duvarı" oldu. İki kere yerle bir edilen kutsal Bet ha Mikdaşlarının ardından gözyaşı döken ve Tanrıya ibadet edip oraya yüz sürenlerin kutsal mekanı olmaya devam etmektedir.
Orada bulunan herkes, Tanrının varlığının her zaman orada olduğunun bilincini manen yüreklerinde taşırlar.