Yaşama taniklik etmenin vazgeçilmez sorumluluğu

Rubi ASAHolokost`u anma etkinlikleri kapsamında 27 Nisan günü Amram Oditoryumu`nda bir Holokost kurtulanı olan Ruth Fayon kamplarda yaşadığı acı olayları bizlerle paylaştı

Toplum
9 Ocak 2008 Çarşamba
On Emir’de Yahudilerin "Şabat gününü hatırlamaları" emredilir.
Tora’da ise "Mısırdan çıkışı hatırlamaları" hatta bunu çocuklarıyla paylaşmaları emredilir. Bilinir ki; "Geçmişi hatırlamayanlar, onu tekrarlamaya mahkumdurlar."
Bu yüzden Yahudi öğretisi "Hatırla” emrini, yaşamın her safhasında uygulamaya katma konusunda öznel bir sorumluluk hisseder.
Holokost’u hatırla ki; bir daha asla tekrarlanmasın.
Holokost’u hatırla ki; milyonlarca kurbanına, en azından anılarımızda yaşam armağan edilsin.
Holokost’u hatırla ki; yaşayabiliyor olmamızın, vicdanlarımızda kurbanların anılmasıyla mümkün olabileceğini anlayalım.
Elie Wiezel’in söylediği gibi, "Unutmak, kurbanları ikinci kez öldürmektir. İlk ölümlerini önleyemezdik, ama tekrar öldürülmelerine izin vermemeliyiz." Bunun için hatırlamalıyız, hatırlatmalıyız.
Adalet için, Gerçek için ve Barış için…
Bunu Türk Musevi Cemaati’nin Holokost’u anma etkinlikleri kapsamında "Yaşama Tanıklık" adı ile düzenlenen ve bir Holokost kurtulanı olan Ruth Fayon’u konuk ederek, bizlerle paylaştığı yaşamına tanık olmamızla sürdürdü.
Amram Oditoryumu’nda düzenlenen "Holokost’u Anma Gecesi", öncelikle çok kapsamlı hazırlanan ve Yad Vaşem Holokost Müzesi’nin eğitim amacıyla özel kuruluşlara verdiği Holokost sürecini kronolojik olarak anlatan poster panoların sergilendiği alanın gezilmesiyle başlandı.
İlk bölümünde tüm Yahudi ulusunu yok etme düşüncesinin oluşum süreci ve uygulama yöntemleri, daha sonra Yahudilerin gettolardaki yaşamlarının anlatıldığı dokümanter belgelerin sunulduğu posterler ve son bölümde Yad Vaşem’in Yahudileri kurtarmak için hayatlarını tehlikeye atan diplomatlar üzerine hazırlanan tüm dünyayı dolaşan özel koleksiyon yer aldı. Bunlar adı (Yaşam için Vize) olan ve yaşadıkları ülkelerde özel statülere sahip olan diplomatların bazılarının kişisel çabalarıyla ölümü göze alarak kurtardıkları Yahudilerin anılarına hazırlanmış olan belgelerdi. İsrail Parlamentosu da Yahudiler için yaşamlarını esirgemekten kaçınmayan bu kişilerin Yad Vaşem Müzesi tarafından takdir edilen "Righteous Among the Nations" (Uluslararası Dürüst) şeklinde özel bir isimle anılmalarına karar vermiştir.
Daha sonra kısa bir Holokost sürecini anlatan dokümanter film sonrası, Ruth Fayon’un Türkçe sözlerle başlayan konuşmasına tanık olduk. Therezienstadt, Auschwitz ve Bergen- Belsen gibi kamplarda, hayatta kalabilmeyi başaran ve yaşadıklarının tanıklığı ile bizleri yaşam ve geçmişimizle yüzleştiren  bu olağanüstü kadın, her birimizin bilincinde eminim Yahudiliğin kavramsal boyutunu sorgulamamıza neden olmuştur.
1928 yılında Çekoslovakya da doğan Ruth Fayon 1942’den 1945’e kamplarda bir insan kimliği ve onuru adına yaşanabilecek en acı olaylara tanıkolarak hayatta kalmaya çalışmıştı. Kurtuluşundan sonra da kendisini "Holokost’un yaşayan bir hafızası" olarak görmesi sonucu dünyanın her yerinde yaşanan vahşetin  bir daha yaşanmaması adına konferanslarda, okullarda, Yahudi olsun olmasın tüm insanlığa bu insanlık ayıbını haykırmak istediğini söyledi.
Sözlerinde yaşadıklarına karşı çok derin acının olduğunu buna karşın  hiç bir nefret taşımadığını hissettim. Konuşmasında da yaşamın, nefret üstüne kurulmayacağını, gelecek nesillerin mutluluklarının, geçmişlerini iyi bilerek, anlayarak ve yaşananları asla unutmayarak, gelecek nesillere de aktararak sağlanabileceğini ifade etti. Yahudiler çağlar boyunca benzer acılar çektiler, pogromlara uğradılar, sürüldüler, katledildiler. “Buna rağmen Holokost’la sadece Yahudi olmak dışında başka bir gerekçesi olmadan bir ulusun ortadan kaldırılmasının,  dünya tarihi boyunca eşi görülmemiş en büyük ve en korkunç suç olduğu unutulmamalıdır” der Ruth Fayon. "Bunu daima hatırlamalı, tüm insanlara da anlatmalıyız",sözcükleriyle tamamladığı konuşmasından ve Ruth Fayon’un o korkunç tanıklığının ardından, çoğumuz göz yaşlarımıza karışmış duygularımızla Yahudi kimliğimizi ve evrensel varoluş gerekçemizi düşünüyor olmuştuk.
İsrail’den bu özel Holokst’u Anma Gecesi için gelen ve seslendirdikleri şarkılarla bizleri zaman zaman Getto’lardaki acılara, yaşam sevgisine, hayata ve sonucunda da umudu anlatan ezgilere ortak eden Ankor Korosu gecenin hüznünü yaydığı yaşama sevinci ile az da olsa dağıtabilmişti. 1983 yılında kurulan bu koro yaşları 11 ile 18 arasında olan 40 gençle dünyanın her yerinde özellikle Yad Vaşem’in düzenlediği faaliyetlerde yer alıyor. İstanbul’a ise dört genç kızla gelerek ve birbirinden güzel ezgileri seslendirirken her birimizi müziğin büyülü atmosferiyle kucakladılar.
Yaşama tanıklık sembolik olarak sahnede gerçekleştirilen bir fırının ateşinin, kokusunun, yaydığı dumanın isinin nesnel olarak hissedilmesiyle son buldu. Ama bu tanıklık her birimize kollarımıza kazınmış numaralar gibi Yahudi olmanın getirdiği yaşam sorumluluğuyla da  gelecek nesillere iletilmeli…Bunu çektiği onca acıya kadersizliğe karşın Ruth Fayon yaşamını başı dik ve  gururla sürdürüyor, bizler onun çocukları, torunları olarak kendi geleceğimize kendi geleceğimiz için sakınmadan ama asla unutmadan anlatmalıyız.
Yahudiler insanları sayılarla saymazlar, çünkü her kişi benzersiz, ayrı özgün bir kişiliktir, Tanrı onları farklı ve kendi suretinde yarattı. Bu yüzden Holokost kurbanları altı milyon kişi değil, Anne Frank gibi altı milyon kez ölen değerli, tek bir insandır.