HOLOKOST ÖYKÜLERİ

Sara YANAROCAKHolokost`u anma günü çok kutsal ve çok özel bir gündür. O günde dünyadaki tüm Yahudi`ler Holokost`ta katledilen 6 milyon Yahudi`yi hatırlar ve yas tutarlar. Onların cennetteki ruhları için dua ederler"Tanrınız Rab mülk edinmek için miras olarak size vereceği ülkede sizi çevrenizdeki tüm düşmanlardan kurtarıp rahata kavuş

Kavram
9 Ocak 2008 Çarşamba

Reneta Sibel YOLAK

"Yeniden Kavuşulan Hayat"
Nina Hoffman 6 yaşında bir kız çocuğudur. II. Dünya savaşında ailesi yok edilen bir Yahudi çocuğudur. Almanya’da doğar. Babası doktor ve bilim adamıdır. Onun sayesinde küçüklüğü mutluluk ve refah içinde geçer. Annesi Eliza ve babası Dr. Silviyo onun için deli olmaktadırlar.
Günlerden bir gün gestapo komşularının evlerini basar ve  komşularını toplama kampına götürür. Bunu duyan Silviyo akadaşlarının başına gelenleri karısına anlatır. Eliza hemen kızı Nina’yı en yakın arkadaşı Helga’nın evine götür. Helga Alman ve Hıristiyan’dır ama Eliza’nın en yakın arkadaşlarından biridir. Silviyo kızlarının yaşaması için bunu çaresiz kabul eder. Sıranın onlara da geleceğini biliyordur. "Bari kızım yaşasın, o hayatta kalsın" der. Helga’nın kocası  kilisede rahiptir. Böylelikle çocuk güvende olacaktır. Helga Nina’yı kendi çocuğu gibi büyüteceğine söz verir. Eliza Nina’yı iyice öper, koklar ve ona durumu anlatır. "Bir süre Helga teyzenle yaşayacaksın. Lütfen sorun çıkarma" der. Eliza evine gelirken diğer arkadaşlarının çocuklarını da düşünür.
Birkaç arkadaşının da kapısını çalar ve onlara durumu anlatır. Böylelikle bir sürü Yahudi çocuğu güvende olacaktır. Birkaç arkadaşının çocuklarına da güvence  verip, onları Helga’yla tanıştırır. Bu çocuklar kilisede gestapodan uzak olacaklardır.
Nitekim Helga’nın yanından ayrıldıktan beş gün sonra Gestapo evlerini gece yarısı basar ve onları toplama kampına götürmek üzere yola koyulurlar.
Fakat kocası Silviyo ünlü bir bilim adamı ve doktor olduğu için, onu özel deneylerde bilgisinden yararlanmak için laboratuara götürürken, karısını da zorla toplama kampına gitmek üzere trene bindirirler. Eliza bilinmeyen bir yöne doğru uzakta kaybolur.
Dr. Silviyo ise bir sürü bilim adamıyla birlikte Almanların isteklerini yapmak için laboratuarda rehin tutulmaktadır. Kolunda bir Magen David (David’in yıldızı) işareti ile Yahudi olduğu hemen belli olmaktadır. Almanlar  onun değerli bir bilim adamı olduğunu bildiklerinden öldürmek istememiş, trene bindirmemişlerdir. "Acaba şimdi kızı ne yapmaktadır. Karısı nasıldır?" diye düşünmektedir.  Hıçkırıklara boğulur. Biricik kızı Nina büyüyünce acaba nasıl güzel bir kız olacak, aynı annesine benzeyecektir."
Bu gestaponun hiç şakası yoktur. Onun emirlerine itaat etmeyenleri anında öldürmektedir. Yahudilerin evleri, eşyaları talan edilip, Alman subaylara verilmektedir. Dünya birden tersine dönmüş, tüm Yahudiler düşman ilan edilmişlerdir.
Günlerden bir gün gestapo beş Yahudi bilim adamını da Silviyo’nun çalıştığı labaratuara getirir. Onlarda ailelerinden koparılmış, Almanların isteği üzerine bilgilerinden faydalanılmak üzere  oraya getirilmişlerdir. Kollarındaki Davit’in yıldızı, onların ayrıcalıklı Yahudi olduğunu, diğerlerinden farklı olduğunu göstermektedir.
Eliza ise diğer Yahudilerle bir trene tıkış tıkış bindirilmiş, kızı Nina’yı düşünüyor, ellerini gökyüzüne açarak dua ediyordur. O da Silviyo ile aynı düşünceler içindedir. Kızı büyüyünce nasıl olacaktır, kocası acaba neler yapmaktadır? Gözyaşları yanaklarından aşağıya akmaktadır. Kendisi için değil, sevdikleri için üzülmektedir.
Evleri başkalarına verilmiş, kutsal eşyaları yerle bir edilmiştir. Ama içinde bir ümit vardı. Belki de tekrar kocası ve kızıyla bir araya gelecektir. Kimbilir belki bunlar da bitecektir. Hayallere dalar, güzel rüyalar görür. İçindeki ümit tomurcukları bu  kötü şartlara rağmen onun kalbinde yaşamaktadır.
Eliza, trendekilerle birlikte bir gettoya götürülür. Çalışkan ve itaatkar olduğu için Eliza fazla zorluk çekmez. Ama her gün bir Yahudi’nin sebepsiz veya sudan nedenlerle öldürüldüğüne şahit olur. Cebinde kızının ve kocasının resmi her gün onlara bakar, gece onları rüyalarında görür. Bir gün buradan  kurtulacağını ve  kızına kavuşacağını hayal eder.
Silviyo ise diğer bilim adamlarıyla birlikte deneyler yapmaktadır. Mükemmel Almancasıyla diğerleriyle anlaşmaktadır.
Yıllar yılları kovalar. Nina 9 yaşına gelmiş, bir Hıristiyan çocuğu gibi yetiştirilmektedir. Ona parayla bir Hıristiyan kimliği çıkarılmış, Kilisede Helga ve kocasıyla vakit geçirmektedir. Bir Alman okuluna gidiyor, güzel Almancasıyla bir Alman çocuğu izlenimi vermektedir.
Nina ile birlikte klisede büyüyen diğer çocuklar da Ninayla arkadaş olmuşlar, aynı okula gidiyorlar, Alman kimlikleriyle şüpheleri çekmiyorlardı. Nina devamlı annesini ve babasını düşünüyor, ona öğrettikleri duaları her gece insanlar uyurken söylüyor ve ellerini Tanrıya açıp "onu anne ve babasına kavuşturmasını" diliyor ve rüyalarında onları görüyordu. Tam iki buçuk yıl geçmiş, bir sürü Yahudi katledilmiştir.
Nina gündelik hayatına devam etmekte derslerine çalışmakta ve her gün dua etmektedir. Bir gün radyoda Almanların yenildiğini ve Hitlerin intihar ettiğini duyar. Acaba annesi ve babası sağ mıdır? Onlara kavuşacak mıdır?
Eliza bir deri bir kemik kalmış, hala elinde kızının ve kocasının resmi yaşamaktadır.
Silviyo ise bilgilerinden yararlandıkları için yaşamaktadır.
Nina ise anne ve babasının çabaları sonucu yaşamaktadır.
Silviyo ilk iş olarak Nina’yı bulur. Helga’ya teşekkür eder. Kızını bağrına basar. Daha sonra tanıdıkları vasıtasıyla karısına ulaşmaya çalışır. Bir buçuk ay sonra karısını çok zayıflamış bir halde bulur. Onlar artık bir aile olmuşlardır. Geçmişte yaşadıkları acıları bırakıp, geleceğe ümit ve mutlulukla bakarlar. Silviyo "karıcığım kötü bir rüya gördük. Şimdi her şey bitti." Derken, yaşadıklarına inanamaz. Eliza ise bitkin ama mutludur. Kızını bağrına basar, devamlı öper, koklar. "Yüce Tanrı dualarımı kabul etti, bu bir mucize" der. Nina ise Tanrıya devamlı şükreder. Her sabah ve gece okuduğu Şema dualarının kabul olduğunu bilir ve onları okumaya devam eder. Önlerinde artık yeniden kavuşulan bir hayat vardır.

* İçimizdeki inanç en kötü koşullarda bile bizleri ayakta tutar. Önemli olan bu inancı kaybetmemek ve zorluklara göğüs germektir.
* Mucizeler onlara, inananlar içindir. Her gün bir sürü mucizeler olur. Önemli olan onları görebilmek ve inanmaktır.
• Yüce Tanrı ona açılan elleri geri çevirmez. Tüm içtenlikle edilen duaları kabul eder.

Sadece Benimki
Warsaw gettosunun bitik günlerinden biriydi. Elbaum ailesi  Yisrael, Chaya ve onların tek çocuğu Tamar kendilerini bir yer  altı sığınağına gizlemişlerdi. Orada gerçekten emin ellerdeydiler fakat sorun yemeklerinin çok azalmış olmasıydı. Birisinin dışarı çıkıp ailenin yaşaması için ekmek bulması gerekiyordu.
Tek mantıklı yol küçük Tamar’ın gitmesiydi. Küçük bir çocuk büyük birinden daha az ilgi çekerdi özellikle Naziler tarafından. Gün ağarmasından biraz önce sabah çok erken vakitte Tamar dışarı sürünerek çıktı. Yiyecek ve ekmek bulması gerekiyordu. Fakat o gün, aynı sabah Almanların en zalim günlerinden biri olduğunu ailesi bilemezdi. Evlere zorla girdiler, her Yahudiyi gördükleri yerde tutukladılar. Tüyleri ürperten bir hava vardı. Gettodakilerde Treblinka’ya zorla götürülüyorlardı.Naziler büyük bir topluluğu ele geçirmişti. Erkek, kadın, çocuklar. Özellikle çocukların ağlayış ve çığlıkları, ebeveynlerinden zorla ayrılmaları görenlerin kalplerini dağlıyordu. Eve kaçmaya çalışan çocuklarını zorla tuttular çünkü Nazilerin onları vurmalarından korktular. Bütün bu olaylar Elbaum ailesine ulaştı küçük Tamar için çok endişelendiler. Saatler geçmesine rağmen hala ortada gözükmüyordu. Onun yakalanma fikrini bile düşünmüyorlardı. Tanrı korusun. Sığınağa giren yolu büyük bir özlemle gözlediler. Her an gelebilir diye.
Dakikalar geçmek bilmedi. İsrael ve Chaya sanki gök üzerlerine yıkılıyormuş gibi hissettiler. Hayatlarındaki tek ışık tek çocukları Tamardı. Onları yaşatan, bu karanlık günlerde hayata bağlayan "onun sevgisiydi", Belki de yakalanmıştı.
Saklandıkları yerden çıktılar. Nazilerden çocuklarını kurtarmaktan başka çareleri yoktu. Kendilerini de tehlikeye atmalıydılar. Annelik ve babalık içgüdüsü onu aramalarını söylüyordu.
Birden  Yisrael’in aklına bir fikir geldi. Tanıdık bir isim hatırladı. Perlstein. Bu gettonun Yahudi polisiydi. Onun haberi olmalıydı. Hatta kızlarını tanıyor ona sevgi de gösteriyordu. Belki de onu kurtarabilirdi. O kadar heyecanlandılar ki, Perlstein’e giden her duvarı kazabilirlerdi. Bütün polislerin ve ailelerinin yaşadığı Dejilna Sokağına gittiler
Kapı çaldığı zaman, polis Perlstein karşısında Elbaum ailesini görünce şaşırdı. Çabucak Tamar ‘ın yakalanmış olabileceğini söylediler .Polis çok üzüldü,Bir kaç dakika odada sessizlik hüküm sürdü.Polis memuru Tamar’ı kurtarmak için düşünmekteydi.Birden Perlstein polis üniformasını ,şapkasını,kimliğini çıkarıp İsrael Elbaum’a verdi.
"Bunları al .Koş" dedi.  Çok geç olmadan polislere kızının da yakalananlar arasında olduğunu söyle, sana onu kurtarmak için yardım ederler" dedi. "Bu polislerle (Alman ve Yahudi) aramızda bir anlaşmadır. Polislerin çocukları tutuklanmaz".
Perlstein bu davranışıyla kendi hayatını da tehlikeye attığını biliyordu. Bu tehlikeye rağmen, anne babanın ümitsizliği onu böyle düşünmeye itmişti.
İsrael gözlerine inanamadı. Hala Perlstein’a bakıyordu. Çok basit ama aynı zamanda zor bir plandı bu. Kalbi deli gibi çarpmaya başladı. Karısı ümitle ağlarken, onun da gözleri doldu. Gerçekten kısa bir süre içinde küçük Tamar’a kavuşabilecek miydi? Perlstein’e  minnetarlığını söylemek istedi ama kelimeler boğazında düğümlenmişti sanki. Konuşacak zaman yoktu, acele etmeliydi.
İsrael polis kıyafetini ve şapkasını giydi. Kağıtları ve kimliği aldı. Tam kapıdan çıkmak üzereydi ki, Perlstein arkasından bağırdı. "Bir dakika. Sana söylemek istediğim bir şey var. Artık çok geç de olabilir. O zaman kızın yakalanmış ve sayılmış  olanların içindedir. Eğer böyleyse yolunda yeni bir çocuk yakalayıp onu kızınla değiştirmelisin. Böylelikle Almanlar’ın saydığı kişi sayısı eşit çıkar ve kimse fark etmez".
Bu cümleler İsrael’i derinden yaraladı elleri yanına düştü.  Omuzları çöktü. Felç olmuş gibi olduğu yerde yığıldı. Sonunda yüzünü polis ve karısına döndü, şapkasını, polis elbisesini çıkardı, kimlik ve kağıtları geri verdi. Masanın üzerine koydu. En yakın iskemleye çöktü ve oturdu. Yüzü bembeyaz olmuştu. Ümit yerini ümitsizliğe bırakmıştı. Hıçkırıklara boğuldu. "Benim güzel kızım, tek çocuğum Tamarım. Hayır, yapamam. Yapamamalıyım. Sadece kendi kızımı feda edebilirim. Sadece benimkini…