Öyküler ve Efsaneler

Coya DELEVİBir Pesah Öyküsü:` HokkabazPesah telaşının yaşandığı günlerde, küçük Volinia kentine bir hokkabaz geldi. Eski püskü elbiseleri, şekilsiz şapkası ile, oldukça garip görünen adamın gelişi büyük heyecan yarattı. Sakallı olmamasına rağmen, belirgin Yahudi tipi sezilen adamın, dinin yasakladığı ya da mü

Kavram
9 Ocak 2008 Çarşamba
Bu durum, tabii olarak kent halkının merakını uyandırdı. Hatta,
"Acaba nereden geliyor? Paris’ten mi?"
"Nereye gidiyor? Londra’ya mı?"
"Herhalde yolunu şaşırıp ta buralara geldi!" gibi hakkında çeşitli tahminler yapmaya çalışıldı.
Adamın da davranışları da pek normal değildi. Ona yaklaştığınız an, toprak onu yutmuşçasına ortadan yok oluyor ve bir müddet sonra, biraz ileride Pazar yerinin yakınında ortaya çıkıyordu.
Birkaç gün sonra, el çabukluğu marifetlerini, hünerlerini sergilemek üzere bir salon kiraladı. Yaptıkları cidden harika şeylerdi: kızgın kor parçalarını çörekmişçesine yutuyor, ağzından rengarenk uzun kurdeleler, çizmelerinden de ayı kadar iri ve sahnede uçusan on altı çift hindi çıkarıyordu. Bir ışıkla çok sayıda Şabat ekmeği salona dağılıp tavanda dans etmeye başlıyor, diğer bir ışıkla, ayakkabı tabanlarının altından, içi para dolu bir tas bulup çıkarıyordu. En nihayet, son bir ışıkla, kurdeleler, hindiler, ekmekler ve paralar yok oluyordu.
İzleyiciler, bu gördükleri sahnelerde, şeytanın parmağı olduğuna inanıyor, hatta Mısır’lı büyücülerin daha da büyük hünerler sergileyebileceklerini kabul ediyorlardı. Ama, onları asıl şaşırtan, adamın yoksulluğu idi. Nasıl oluyor da, ayakkabısından altınlar çıkaran bir kişi, oturduğu evin kirasını ödemekten aciz kalıyordu? Bir ıslıkla, hindiler, bir fırından daha çok ekmek çıkarabilen bu adam, nasıl olur da bu kadar sıska, açlıktan gözleri çukurlaşmış olabilirdi? Seder akşamı için, bu, cidden sorulabilecek beşinci soru olabilirdi...
Şimdi, bir müddet için, hokkabazı unutup, Hayim Yoyne ile eşi Rivka Beile’yi ziyaret edelim. Bir zamanlar kereste ticareti ile uğraşan Hayim, tüm servetini yitirdikten sonra, bir müddet katiplik yaptı. Ama, kısa sürede bu basit işini de kaybetti.
Pesah’ın yaklaşmakta olduğu bu günlerde, durumu oldukça kötü idi. Artık, rehine verebilecek hiçbir şeyi kalmamıştı. Zira, şamdanlarından, yastıklara varana dek her şeyi rehindeydi. Rivka’nın cemaatten yardım istemek önerisine, Hayim karşı çıktı. Kimseye yoksulluğunu ilan etmek niyetinde değildi. O, Tanrı’ya güveniyordu. Rivka, köşe bucağı aradıktan sonra, kaybolduğuna inandığı eski gümüş kaşığı mucizevi bir şekilde buldu. Fakat, Hayim Yoyne, her şeyden önce, yoksulları düşünmek gerektiğini ileri sürerek, kaşığı alıp sattı ve gelirini, Pesah için kurulan fakirlere yardım sandığına verdi.
Pesah’a bir kaçgün kala, Yoyne güvenle, imanla, ilahi yardımı bekliyor, kocasına itaati görev Rivka’da ağzını açıp bir şey söyleyemiyordu. Ama, uykuları kaçmış, geceler boyu kocasına hissettirmeden, sessizce ağlıyordu. Gündüzleri ise durumunu, yoksulluğunu komşularından, dostlarından saklamaya çalışıyordu. Onların meraklı bakışları, ya da yüreğine zehirli bir ok gibi saplanan soruları:
"Matsa’larınızı ne zaman pişiriyorsunuz? Reçelleri hazırladın mı?"
Ya da yakın dostların,
"Rivka Beile, evinizde neler oluyor? Cidden darda iseniz size bazı ödünç...." gibi sözleri ile kulaklarına kadar kızaran Rivka, sudan bahanelerle, bu yardım önerilerini reddetme durumunda kalıyordu. Zira Hayim Yoyne, her ne pahasına olursa olsun, diğerlerinin yardımını istemiyor ve karısı da ona karşı gelemiyordu.
Komşular, bunun üzerine, bir şeyler yapması için Haham’a başvurdular. Onları dinleyen din adamı, içini çekti, düşündü ve nihayet:
"Hayim Yoyne yaptığının bilincinde olan, dindar, akıllı bir adam ve Tanrı’ya çok güveniyor" dedi.
Hayim Yoyne’nin evinde, bayramı karşılama duasında yakmak için bile mum yoktu. Rivka kocasının sinagogtan dönmesini bekledi. Evi, karanlık ve hüzünlü idi. Oysa, bütün diğer evler pırıl, pırıl bayramının ışıltıları ile parlıyordu. Hayim hala umutla beklemekte idi. Tanrı’nın lütfu ile kendilerinin de bayramı gerektiği gibi kutlayacaklarına inanıyordu. Ve, bu düşüncelerle karısına, "Gut Yontev (iyi bayramlar) Rivka Beile" diye seslendi. Karanlık bir köşede ağlamakta olan yaşlı kadın kocasının selamına karşılık verdi. Hayim karısına yaklaşarak, "Mısır’dan çıkışımızı kutladığımız bu günde, hüzünlü olmanı yasaklıyorum Rivka Beile" dedi.
Aslında, böyle üzgün olmak için hiçbir neden olmadığını, Tanrı, onların kendi Seder’leri olmasını uygun görmemişse, pekala bir başkasının Seder’i ile Pesah’ı kutlayabileceklerini ekledi. "Gel, gidelim. Hangi evin kapısını çalarsak, bizi kabul edeceklerdir. Tüm kapılar açık. Bu gecede söylendiği gibi KOL DİKFİN YEYSE VEYEHOL, yani aç olan gelsin yesin. Başörtünü giy, gel ve önümüze çıkan ilk evin kapısını çalalım."
Ve, Rivka, her zamanki gibi kocasına itaat etti. Ağlamamaya gayret ederek, başını örttü. Çıkmaya hazırlandıkları sırada kapıları çalındı, içeri giren yabancı, "Gut Yontev" diye selam verdi.
Yaşlı karı, koca adamın yüzünü seçemediler ama, yine de selamına karşılık verdiler. Yabancı, onların Seder sofrasına konuk olmak istediğini söyledi. Hayim, Seder’leri olmadığını belirttiğinde, adam, "Önemi yok, bence gerekeni getirdim" dedi.
Rivka ağlamayı sürdürerek, karanlıkta kutlanacak bir Seder’in aslında Seder sayılamayacığını hatırlattı. Konuk, ışığın da geleceğini söyledi. Elinin bir işareti ile, odanın ortasında yanan mumları ile birlikte iki gümüş şamdan belirdi. Oda aydınlandığında, Hayim’le Rivka karşılarında duran hokkabazı tanıdılarsa da, şaşkınlıklarından ve biraz da korkularından, ağızlarını açıp tek bir kelime dahi söyleyemediler. Ancak, gözleri ve ağızları açık birbirlerinin elini tutmakla yetindiler. Hokkabaz, köşede bulunan bir masaya dönerek,
"Gel küçüğüm üstüne bir örtü al ve yaklaş" dedi.
Ve anında kar beyazı bir örtü, tavandan inip odanın ortasına yerleşen masayı örttü. Havadaki şamdanlar da gelip masanın üstüne yerleşti. Adam, aynı şekilde, geniş, rahat üç koltuğun gelmesini sağladı, hatta onları kırmızı kadife ile kaplayıp, beyaz yastıklar da gettirti.
Bunlar hazırlandıktan sonra, masaya, sırayla, içinde Seder için gerekli herşey olan gümüş bir tepsi, kırmızı şarapla dolu bir sürahi ile kadehler ve Matsa’lar geldi. Hatta, bu Seder akşamında okunmak üzere, harika yaldızlı ciltler içinde Haggada’lar da yerlerini aldılar. Bütün bunlardan sonra, hokkabaz, ellerini yıkamak için su istedi.
Şaşkınlığını yavaş yavaş üzerinden atmaya başlayan Rivka kocasına ne yapmaları gerektiğini sordu. Hayim Yoyne, verecek cevap bulmayınca, Rivka gidip Rabbi’ye danışmasını önerdi. Hayim, karısını hokkabazla yalnız bırakmak istemeyince, ikisi birlikte gitmeye karar verdiler. Adamı da Seder’de yalnız bıraktılar. Rabbi onlara akıllıca bir nasihat verdi. "Bu olanlar gerçek değilse, sinir ve büyünün sonucu olarak, hayal gücünüzün size oynadığı bir oyun olabilir. Evinize dönün ve bakın, eğer Matsa’lar kırılabiliyor, şarap kadehten akıyorsa, koltukları elleyebiliyorsanız her şey yolunda gidiyor demektir. Yani bütün bunlar Tanrı’nın bir lütfu olup, istediğiniz gibi hepsinden yararlanabilirsiniz.
Bu öğüt üzerine, iki yaşlı insan, heyecanla evlerine döndüler. İlk bakışta, konuklarının yok olduğunu farkettiler. Fakat, Seder yerli yerinde duruyordu. Matsa’ları kırıp, şarabı kadehlere döktüler, divanlara oturup arkalarına yaslandılar. Ve, ancak o zaman, Eliyahu Anavi’nin evlerini ziyaret ettiğini anlayarak neşeli bir bayram gecesi geçirdiler.

Kaynak:  Contes et Legendes
d’Israel