Şampiyonlarin düellosu

İzzet ANCELBeklentinin sonunun yeteri kadar tatmin edici olacağını bildiği zaman, insana beklemek pek rahatsızlık vermiyor. Bileydik Bahreyn`de müthiş bir başlangıç olacağını, belki de bu kadar zorlanmazdık aylarca kendimizi test haberleri ile avuturken…

Spor
9 Ocak 2008 Çarşamba
Yarış izlemeye hasret kalmışların, tam olarak izlemek isteyeceği türden bir yarıştı sanırım Bahreyn Grand Prix’si. Öncelikle pist güzeldi. Hem geçişe uygun, hem de motorları zorlayacak türden. Uzun düzlüklerin olduğu, virajların tam gaz dönülebildiği bir pist. Ayrıca, ilk defa bu pistte bir sezon açılıyordu. Bunun dışında pistte uzun bir süre sonra ilk defa 22 araç vardı. Yepyeni bir takım olan Super Aguri dışında, isimlerini değiştirmiş iki takım, Midland F1 ve Scuderia Toro Rosa takımları da ilk kez piste çıktılar. Değişen pilotlar, motorlar, sponsorlar dışında bazı kurallar da değişikliğe uğradı. Takımlar daha az silindirli ve daha küçük hacimli motorlar ile yarıştılar. Bu durum araçların beygir güçlerini düşürse de, yarışın heyecanından bir şey eksiltemedi. Pistte yine hız, yine mücadelede vardı.
Sıralama turlarının sonunda, ilk iki sırada Ferrari’leri görenlerin içinden ‘yoksa yine mi’ düşüncesi kesin geçmiştir. Fakat Ferrari’lerin hemen arkasında bulunan Jenson Buton, bu sene şampiyonluk yarışına Honda’nın da dahil olacağını belli ediyordu. Alonzo  ise, sessiz bir şekilde dördüncü cebi almıştı. Şampiyonluğun en büyük adaylarından Kimi Raikkonen ise, geçirdiği kaza yüzünden yarışa sonuncu sırada başlamak zorunda kaldı.
Elbette Raikkonen’i biraz tanıyanlar sonuncu başlamanın, onun hırsını, kazanma inadını hiç etkilemeyeceğini çok iyi biliyordur. Kendisi de bunu hemen belli etti zaten, daha 12. turda onuncu sıraya yerleşmişti bile. Ama kendisini gerçekten zorlamasına rağmen Schumacher, Alonso çekişmesine dahil olamadı. Yarışın başında Alonzo’nun iyi çıkışı ve Felipe Massa’nın spin atarak çok gerilere düşmesinin ardından bu ikilinin görüntüleri, reklam aralarına lanet etmeme neden oldu. 39. turda Alonzo’nun ikinci    pit-stop çıkışında kafa kafaya gelen ikili birkaç saniye yan yana ilerledikten sonra Schumi’nin geriye düşmesi ile yerlerini buldular. Alonzo geçen sene Avustralya’da yaptığını tekrarladı ve senenin ilk yarışını birinci bitirdi. Schumi ise 37 yaşına rağmen ve pistteki gençlere meydan okurcasına ‘bir yere gitmiyorum, hala buradayım’ dedi. Raikkonen’in ise, bir mucize gerçekleştirip 22. sıradan başladığı  yarışı, tam bir taktik zaferle üçüncü sırada bitirmesine rağmen, yüzünde kaybetmenin üzüntüsü vardı. Şahsen, yarışa ön sıralarda başlasaydı sonuç nasıl olurdu diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Button, startta geri düşmesinin ardından her ne kadar iki kere Montoya’yı geçtiyse ve Kimi’yi de üçüncülük için zorladıysa da, yarışı dördüncü sırada bitirdi. Montoya yarışı beşinci bitirirken, Felipe Massa çabalarına rağmen yarışı dokuzuncu olarak   bitirebildi. Yarış içindeki Coulthard, Heidfeld mücadelesi de izlemeye değerdi. Yarışın hayal kırıklığı ise şüphesiz 14. ve16. sıraları alan Toyota’lardı.
Bu yazıda kendisine bir paragraf ayrılması gereken kişi ise kesinlikle genç pilot Nico Rosberg’dir. Henüz 21 yaşında Williams’ın ikinci pilotu olma başarısını ve cesaretini göstermesini bir kenara bırakalım, henüz katıldığı ilk F1 yarışında harikalar yaratması, onu bence yarışın kahramanı yapıyor. 12. sırada başladığı yarışın başında talihsiz bir şekilde pit-stop’a girmesi gerekti fakat sanırım yarışın arkalarında kalmayı, oturduğu koltuk nedeni ile belki de kanında var olduğu için kendine yediremedi. Coulthard’ı geçerek sekizinciliğe yükseldi fakat tek puan ona yetmeyince önündeki Christian Klien’i de geçerek yarışı yedinci bitirdi. Bunun yanında da yarışın en hızlı tur zamanına imza attı.
İlk yarış için daha ne isteyebiliriz ki. Mücadele, geçişler, yeni takımlar, yeni yetenekler… Hepsinin var olduğu bir yarışla start aldı bu sene Formula. Umarım sene sonuna da, bu şekilde ulaşırız.