Bir gezginin gözünden, bir sosyoloğun dilinden: Bilgi toplumunda Arjantin Tangosu

Melin Levent YUNA*Bu yazı son dönemlerde dünyada ve Türkiye`de yüksek oranda popülerlik kazanmış Arjantin Tangosuna toplumsal bir bakış açısı sunmaktadır. Günümüzden son derece farklı bir dönemde, farklı bir sebeple doğan bu dans kültürünün neden bir asırdır yaşadığı ve dünya çapında geniş kitleler taraf

Perspektif
9 Ocak 2008 Çarşamba

19. yy’da ülkemizden bir yarı-küre uzakta doğan bir kültürle bugün ne yapıyoruz? Bugünkü yaşam amacından çok farklı bir amaçla doğan, Arjantin Tangosu ile Türkiye’nin ne gibi bir ilişkisi var?
Dans, içinde üretildiği ve tüketildiği toplumların sosyal dinamiklerini yansıtan kültürel bir ürün. Bunun yanısıra toplumsal değişimin de sembolü, dolayısıyla tüketicileriyle anlam bulan bir alan. Arjantin Tangosu’nun bir yüzyıldan çok sürmesinin en önemli nedeni, her dönem farklı toplumsal anlamlar taşıyabilmesinden kaynaklanmaktadır.
Bu dans 19. yy’dan bugüne üretim toplumundan bilgi toplumuna geçişle beraber değişen değerlerin bir sembolü. Bu geçişle beraber  iki önemli değişiklikle karşı karşıyayız. Üretimin merkezinde itici güç olan ‘maddi kapital’in yerini ‘entellektüel kapital’ denen bilgiye bırakması ve; üretimin merkezine eğitimli orta-üst sınıf beyaz yakalı, bilgi üretimi üzerinde çalışan bireyler ve iş-alanlarının oturması. Bugün tangonun çoğunlukla bu meslek sahipleri tarafından icra ediliyor olması, bu dansın toplumsal anlamının da değişim nedenidir.
19. yy sonuᆨ. yy başında alt sosyo-ekonomik sınıfa ait, yerel ve sistematize edilmemiş bir form olan tango dansı, günümüz bilgi toplumunda orta-üst sınıf tarafından üretilen, sistematize edilen ve tüketilen global ‘know-how’ halini alıyor. Bireylerin, kendini zeka, yaratıcılık ve tüketim olanakları bağlamında ortaya koyduğu alanlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Bilginin, üretimin merkezine oturduğu son otuz yılda, tangonun kendisi, entellektüel kapital ve üretim alanı haline dönüşüyor.
Buenos Aires’te doğduğu söylenen tango, 19. yy sonunda hayvancılıkla yaşayan Arjantin’in alt sınıf ürünü şeklinde ortaya çıkmış ve Arjantinli compadritoların kadınlarla ‘zevk’ almak üzere kurduğu  ilişkinin bir sembolü olmuştur. Bu bağlamda tango, dönemin nüfus dinamiklerini de yansıtmaktadır. 19 yy’da henüz ulus devletleşme sürecine girmiş olan Arjantin’de ciddi bir nüfus dengesizliğinin hakim olması Buenos Aires’te kadınları “az bulunan bir kaynak” haline getirmiş ve tango, bu kaynağa ulaşmak adına erkeklerin rekabet etmek uğruna danslarindaki doğaçlama ve yönlendirme becerisini ortaya koyduğu bir alan şeklinde varolmuştur.
20. yy’in başlarında tango Avrupa’ya ihrac edilmiş ve bu, dansın toplumsal anlamına değişim getirmiştir. 1910’lardan itibaren, tüm sanat akımlarını kucaklayan Paris’in öncülüğünde tanınan tango Avrupalı orta-üst sınıf ‘saygıdeğer’ bayanların da katılımıyla şimdiye kadar ahlak dışı tanımını yitirmiş ve kabul görmüştür. Böylelikle tango, uygulayıcı ve tüketicilerince sanatsal ve entellektüel bir anlam taşımaya başlamıştır. 
Türkiye, öncelikle ulus-devletin kurulmasıyla ve sonrasında bilginin yükselen değeri anlamında tüm bu değişimlerin tam ortasında yerini almaktadır.
Anthony Smith bize iki çeşit milliyetçilikten bahseder: ‘Batı’ ve ‘Batı dışı’. John Plamenatz bunu benzer ama farklı bir biçimde ayırır: ‘Batı Avrupa’da oluşan’ ve ‘Doğu Avrupa, Asya, Afrika ve Latin Amerika’da oluşan’ milliyetçilik.
Birinci tür milliyetçilik Batı Avrupa’nın sahip olduğu insan, ahlak ve toplum değerleriyle ortaya çıkmıştır. Diğeri ise Batı Avrupa’dan daha farklı değerlere sahip olan ama Batı Avrupa’nın ilerleme fikrini uyarlamak durumunda kalan toplumların arasında ortaya çıkmıştır. Ancak tüm bu oluşum, ilginç bir çelişkiye dayanmaktadır: bir tarafta Batı’nın modernite ve ilerleme fikirlerini uygulama çabası, diğer tarafta kültürel özerkliği kaybetmeme çabası. Aynı şekilde Türk milliyetçiliği de benzer bir ikilem barındırmaktadır: batılılaşmak ve farklı olmak.
Tango dansını icra etmek Türkiye’nin batılılaşma çabasının bir sembolüdür. Özellikle Ankara ve Istanbul’da orta-üst sınıf bürokratlar ve yakınları bunun öncüsü olmuştur. Türkiye’de tango, eğitimli batılı yaşam tarzını ifade etmektedir. Erken cumhuriyet döneminden itibaren modern ulusa geçiş beraberinde hayat tarzı ve boş zamanı değerlendirme şekillerinde farklılaşma getirmiştir. Dolayısıyla tango iki anlamda eğitimli modern hayatın sembolü olmuştur: kadınların erkeklerle beraber kamusal alanda yer alması ve batılı tarzda eğlenme şekli.
Pekçok Batı-dışı modernizasyon süreçlerinde cinsiyet ilişkileri önemli bir meseledir. Bu anlamda özellikle modern Türk devletinin inşa edilmesinde kadınlar önemli bir modernite sembolü olmuştur. Dans partileri ve müzik dinletileri bu modernizasyonu gerçekleştirmenin bir yoluydu ve pekçok eğitimli genç Türk kadınının bu dans partilerine katılımı istenmekteydi. Dans, bir tüketim şekli olarak ta modernite ve gelişmenin bir ifadesiydi. Başkentte organize edilen danslı balolar batılı olmaya giden en kestirme yol olmuştur. Bu batılı formları deneyimlemek Avrupa’da olan yenilikleri bilmek anlamına gelse de aynı zamanda kadınlarla erkeklerin kamusal alandaki yakın birlikteliğinin meşruiyeti anlamına da gelmiştir.
Bugün ise tango bilgi toplumunun bir sembolü, bilgi üretenlerin sahiplendiği bir alan. Tangonun icraatı ve tüketimi günümüzde yaşanan hızlı bilgi üretiminin ve bireyselliği istemekle buna karşı çıkmanın arasında kalmışlığın bir yansıması.
Bilgi üretiminin ve tüketiminin maddesel üretimden daha fazla önem ve hız kazandığı 20. yy’ın ikinci yarısı ve sonrasında olayların akışı, sosyo-politik kararların alınış şekli ve tüm yaşam hızla üretilen bilginin etkisinde şekil bulmaktadır. Tango da bu sürecin bir parçasıdır.
Bu dans, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kesintiye uğramış ve 80’lerde yeniden bilgi toplumunun içine doğmuştur. Özellikle de 1990’lardan itibaren, tango dansı öncelikle klasik ve daha sonra modern danstan gelen teknik bilgiyle beraber daha yaratıcı bir şekilde yeniden oluşmuştur.
Dolayısıyla çağımızın tango dansı yaşlı neslin dansetme şekliyle, daha sistematik ve teknik bilgiyle yapılan beden hareketlerinin birleşimine dönüşmüştür. Danstaki temel fikir erkeğin kadını tutarak yönlendirmesi iken, bugünün tangosunun dayandığı fikirler kadınla erkeğin arasındaki bağlantıyı koparmadan dans yapısının analizi üzerine yoğunlaşmıştır. Dolayısıyla çağdaş tango yeni teknik bilginin üretildiği ve tüketildiği, cinsel zevkten çok duygusal zeka ve yaratıcılığın sunulduğu bir alan haline dönüşmüştür. Daha önce hiçbir şekilde endişe kaynağı olmayan kadın tekniği ve kadının bağımsız süslemesi gibi konular ciddi bir eğitim konusu haline gelmiştir. Tango dansı birlikte hareket ederken daha fazla geometrik açıklamalar bulunduran ve sonsuz figür üretimini mümkün kılan bir şekle dönüşmüştür. Böylelikle organik olduğu kadar yapısal ve buluşsal bir form haline gelen tango, tüm ayrıntılarının Arjantinli dansçı ve eğitmenler tarafından yerel ve uluslararası workshop ve festivallerde net bir biçimde dünyaya açıklandığı bir öğreti ve global bir tüketim formu halini almıştır. Tango artık büyük bir hızla, eğitimli ‘bilginin sahipleri’ tüketicilerin sürekli bir ilerleme arzusuyla yeni bilgiyi öğrenerek sosyalleşme isteğini tatmin etmeye yönelik bir tüketim alanıdır.
Türkiye de benzer deneyimleri yaşamaktadır. Özellikle de İstanbul, Ankara, ve İzmir bilgi ve tüketim toplumu sürecini yaşayan şehirlerdir. Sürekli olarak modern Avrupa Birliği’ne girme çabası ve zincir lokantalarıyla Türkiye, Avrupa ve Amerika’daki yenilikleri kendi yaşam biçimine sokmanın uygun bir yolunu bulmakta. Türkiye’nin milli karakteri olan Avrupa’daki ‘yeni’yi izleme isteği ve günümüzün hızlı bilgi üretimi ve yoğun iletişim imkanı Türk tango dansçılarının bu dansı algılama ve tüketme şeklinde önemli bir etkiye sahip.
Bugün İstanbul’daki katılımcı, tüketici ve yerel eğitimcilerin çoğu orta-üst sosyo-ekonomik sınıfa mensup bulunmaktadır. Bu tüketicilerin ciddi bir oranı mühendis, mimar, iktisatçı, psikolog, sosyolog, grafik tasarımcısıdır. Bunlar bilgi toplumunun, öğrenen ve öğreten kanalları içerisinde yaşayan, üretim ve tüketim yapan bireyler. Bu bireyler uluslararası tanınırlığı olan Arjantinli eğitimcilerle çalışmış, gösterilerini seyretmiş ve festivallere katılmak amacıyla pekçok kere seyahat etmişlerdir. Kimileri tangonun doğduğu şehre gitme ve bu konu üzerine yapılan entellektüel tartışmaların bir parçası olma imkanına sahip olmuştur. Kısaca Türkiye’de, Arjantin Tangosu orta-üst sınıfın teknik olarak öğrenme becerisini, zekasını, pratik etme imkanını ve tüketme olanaklarını yansıtan entelektüel bir hobi-rekabet alanıdır.
Dolayısıyla, gelenekselden yeni tangoya kadar tüm akımlar Türkiye’ye ithal edilmiş ve Cumhuriyet döneminin tangosunu değiştirmiştir. Bugün Türkiye’deki tango, karşı cinsle toplumsal beraberliği meşru kılan bir formdan çıkarak bedenin duygusal zeka ve yeteneğe bağlı olarak entellektüel bir şekilde analiz edildiği, ‘yaratıcı’ ve ‘becerikli’ bir yönlendirme ve izleme ilişkisi halini almıştır. Buradan alınan zevk tanımı ise cinsel zevkten, bireysel toplumlarda kişilerin uyum ve kendi farklılığını sunma arasındaki dengeyi sağlama uğraşısının, bilgi ve yaratıcılığı ortaya koyma çabasının, birliktelik ve hareket etme özgürlüğünün birarada yaşama deneyiminin verdiği zevke dönüşmüştür. Belki de herseyden önemlisi, bugünün bireysel toplumunda bir rituele ve cemaate ait olmanın verdiği zevktir bu.

*Melin Levent Yuna, Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Lisans ve Yükseklisans mezunu. Yeditepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü ögretim görevlisi ve doktora öğrencisi.