Seçimlere iki hafta kala seçmenler kararsiz...

Roslin PARDOOlmert`li Kadima, Bibi`li Likud ve Peretz`li İşçi Partisi`nin çekişeceğinin öngörüldüğü İsrail seçimlerine, yalnızca iki hafta kalmasına rağmen yapılan kamuoyu araştırmalarına göre halkın %20`si hala kendi geleceğini yönlendirecek olan 28 Mart seçimlerinde hangi partiye oy vereceği konusunda kararsız...

Toplum
9 Ocak 2008 Çarşamba
Profesör Camil Fuchs tarafından gerçekleştirilen bir ankete göre, İsrail’de 28 Mart tarihinde oy vereceklerin % 20’si hala hangi partiye oy vermek istedikleri konusunda kararsız. Dr. Mina Tzemah’ın yaptığı bir başka ankete göre ise kararsızların oranı % 22 civarında. Tzemach, yaptığı anketi önceki senelerde yapılan anketlerle karşılaştırdığında, kararsız oranının geçtiğimiz senelerdekinden daha fazla olduğunu belirtiyor. Fuchs ise "halk vaatlerle boğulmuş durumda, bu yüzden emin değiller. Seçim tarihi yaklaştıkça doğru kararı vereceklerdir" diye ekliyor.   
Seçim istatistikleri konusunda uzman olan Profesör Avraham Diskin’e göre seçmenler arasında "yoksul" kesimi Ultra-Ortodoks Yahudiler ve Araplar oluşturuyor. Yeni göçmenler de yoksul kesimin büyük bir bölümünü oluşturuyor. Cemil Fuchs gözetiminde yapılan ankete göre yoksul halkın % 12’si United Torah Judaism partisini tercih ediyor. Bu partinin ulusal kamuoyundaki oy oranı ise % 5’te kalıyor.  Ultra Ortodoks partiler yoksul halkın % 19’unun oylarını toplarken, Arap partileri % 22 oranında tercih ediliyor. Genelde daha fazla tercih edilen büyük partilerden Kadima, yoksul kesimin % 19’unun, İşçi Partisi % 8.5’unun ve Likud % 7.5’unun oylarını topluyor.  Ulusal Sigorta Enstitüsü’nün son raporuna göre İsrail’de 1.6 milyon yoksul insan yaşıyor. Bu sayının 850.000’ini 18 yaş ve üstü oluşturuyor. 70.000’ini, Kudüs’te yaşayan ve oy verme hakkı olmayan Araplar oluşturuyor. Bu durumda oy verme hakkı bulunan 800.000 yoksul insan daha var ve bu sayı, toplam oy verenlerin % 16’sına tekabül ediyor. Diğer yandan, yeni göçmenlerin 125.000’i de yoksulluk sınırının altında bulunuyor. Araştırmalara göre yeni göçmenler önceki seçimlerde daha çok Likud, Ulusal Birlik ve Şinuy partilerini tercih ettiler. % 5’i ise İşçi  ve %3’ü Meretz partilerini tercih etti.  
Kasım ayındaki "sosyo-ekonomik konuların seçmenlerin kararını etkileyeceği" yönündeki öngörünün aksine şu anda güvenlik konusunun seçmenlerin kararını daha çok etkileyeceği düşünülüyor. Halk, eskiden olduğu gibi, hem sol hem de sağ partilerin koalisyonunu tercih ediyor. İşçi Partisi’ne oy vereceğini söyleyenlerin % 36’sı ve bazı parti üyeleri, Hamas’ın İsrail’i tanıyacağı, terörü durduracağı ve görüşmelere başlayacağına inanıyor. Kadima ve Likud üyelerinin büyük çoğunluğu ise Hamas ile görüşmeyi reddederek tek taraflı kararlar alma taraftarı. Diğer yandan seçimin, üç büyük parti olan Likud, Kadima ve İşçi Partisi üzerinde yoğunlaşması beklenirken Rus göçmenlerin % 35’inin Avigdor Lieberman liderliğindeki "Israel Beiteinu" (İsrail Bizim Evimiz) partisini tercih ettiği görülüyor. Solcu Meretz partisinin lideri Yosi Beilin ise eşcinsel cemaat üyelerine "eşcinselleri saf dışı bırakan bir evlilik yasasını desteklemeyeceğine" dair söz veriyor.
İşçi Partisi lideri Amir Peretz, İşçi Partisinin seçimleri kazanması halinde, yasadışı yerleşim birimlerinin boşaltılmasının, hükümetin ilk amaçlarından biri olacağını söylüyor. İlk altı yerleşimin hükümetin kurulmasından sonraki 1 ay içinde boşaltılması gerektiğini savunan Peretz, bir yıl içinde bütün yasadışı yerleşim birimlerinin boşaltılacağını hedeflediğini açıklıyor. Kendisiyle yapılan bir röportaja Peretz: "Zor bir başlangıç noktasından geldiğimi biliyorum. Sevilmeyen bir parti... Ama bana karşı haksız bir davranışta bulunulduğunu düşünüyorum (...) Ben de bir göçmenim ve hayatım boyunca göçmenler için uğraştım. Ailemin hikayesini anlattım. İspanya’dan kovulduktan sonra bir kısmının Fas’a, bir kısmının Rusya’ya göç ettiğini dolayısıyla Rusya’da Peretz aileleri olduğunu söyledim ama bunları söylerken amacım oy toplamak değildi. Rusça öğrenmek bence değerli bir çaba. Bu toplum, İsrail halkının geleceğinde önemli bir rol oynayacak. Likud’un lideri olsaydım belki bir ara başbakan olabilirdim. Ama ben, senelerdir içinde olduğum "barış"ta kalmayı tercih ediyorum."
Kadima’nın lideri ve şu anki başbakan vekili Ehud Olmert ise 4 yıl içinde İsrail’in yeni sınırlarının belirlenmesi gerektiğini savunuyor. Şu ana kadar güvenlik duvarı olan bu duvarın artık sınır olması gerektiğini söyleyen Olmert, Kudüs’ün "bir" kalması ve İsrail’in Yahudi çoğunluğunun riske atılmamasından yana olduğunu belirtiyor. Olmert, kendisiyle yapılan röportajda şu yorumlarda bulunuyor: "Seçimlerden sonra Mahmut Abbas’la görüşmek istemedim. Filistin Yönetimi’nde tek bir güç var, o da Hamas. Öyleyse neden Abbas’la görüşeyim ki? Lise arkadaşı değiliz biz, buluşmamızın tek bir sebebi olabilirdi: siyasi amaç. Siyaset Hamas’ın tekelindeyse, Abbas’la görüşmem ne işe yarayacaktı ki? Seçimi kazanırsam, mantıklı bir süre için Hamas’ın ne yapacağını beklemek isterim. İsrail’i tanıyacak mı, terörü durduracak mı, silahları bırakcak mı, eski Filistin Yönetimi-İsrail antlaşmalarını tanıyacak mı? Eğer bu süre içerisinde Filistin Yönetimi bu ilkelere uymazsa, harekete geçmemiz gerekecek. İsrail’in sınırlarını belirlerken ulusal ve uluslararası kamuoyuna başvuracağım. Güvenlik duvarının yerini gerekli bölgelerde değiştirebiliriz. Avrupa’yla rahat bir iletişim sağlayacağımızı umuyorum çünkü onlar da Hamas’ın galibiyetinden dolayı endişeliler. Aynı şekilde ABD ve başkan Bush’la da iyi bir iletişim sağlayacağımızı düşünüyorum. Şu ana kadar buradaki karmaşayı bu kadar derinden anlayan başka bir başkan olmadığına inanıyorum. Anlaşmayı tabii ki tercih ediyorum. Ama anlaşmanın imkansız olduğu durumlarda, kendi adımlarımızı tartmak durumundayız. Benim ilk adımım güvenlik duvarını bitirmek ve İsrail’in sınırlarını belirlemek olacaktır. Eğitim alanında da adımlar atmayı planlıyoruz."  
Barış antlaşmasının her iki tarafın da fedakarlığını gerektirdiğini kabul eden Likud’un tartışılan lideri Binyamin Netanyahu, güvenlikten asla ödün vermeyeceğini belirtiyor. Netanyahu, düşüncelerini şu şekilde aktarıyor: "1967 öncesi sınırlara dönmek terörü azaltmaz, tersine arttırır. Batı Şeria’daki izinsiz yerleşimlerin boşaltılması ve kontrol noktalarının azaltılması gerekiyor. Filistin halkının merkezlerini biz kontrol etmeyeceğiz. Bu oldukça açık. Aynı zamanda güvenli bölgelerimizin Filistin halkını içermeyeceği de çok açık. Tek taraflı kararlar almamız gerektiğini savunuyorum. Araplar İsrail’in baskı altında geri çekildiğini biliyorlar. Bu bir gerçek. Çünkü geri çekilmeyi destekleyen barış antlaşması yok. Bence İsrail sınırlarının Golan Tepelerini, Yehuda Çölünü ve Ürdün vadisini içermesi gerekiyor. Kudüs’ün tamamı ve yerleşim birimleri de İsrail’in merkezini koruyor. Tekrar başlatacağım barış görüşmelerinde bu sınırları göz önünde bulundurarak konuşacağım."