basin-dan / Holokost, din ve ticaret

Moiz VARONSayfamızın "Geniş Açı" bölümünde Moiz Varon`un, gazetemizin başyazarlarından İvo Molinas`ın 15 Şubat 2006 tarihli "Öteki" adlı yazısından yola çıkarak kaleme aldığı metni yayınlıyoruz

Perspektif
9 Ocak 2008 Çarşamba

Turgut TARHANLI

Bugünlerde, dünyada ifade özgürlüğünün anlamını sorgulamayı gerektiren birçok vakayla yüzleşiyoruz. İngiliz tarihçi David Irving'in Avusturya'da bu hafta yapılan duruşmasında üç yıllık bir hapis cezasına mahkûm olması ilk vaka. İkincisi, değişik ülkelerdeki olaylarla hâlâ dünya kamuoyunun da ilgisini çekiyor: Danimarka'da başlayan karikatür krizinden söz ediyorum. Sonuncu vak'a Çin'de başgösterdi: Çin'deki ifade özgürlüğünün, bu ülkenin siyasi rejimi ve yabancı yatırımların önceliği bağlamında ortaya çıkan yeni bir bileşimi.
İlk vaka, yazdığı tarih kitaplarıyla ve savunduğu görüşlerle revizyonist bir tarihçi olarak tanınan Irving'in, Holokost'u (Yahudi soykırımı) küçümseyen ve özellikle Nazilerce kurulan toplama kamplarındaki Yahudi ölümlerinde, örneğin gaz odaları gibi teknikler uygulanmadığını iddia eden görüşleriyle ilgiliydi. Irving'in Avusturya'da yargılanıp hüküm giymesi de, 1989 yılında, bu ülkede yaptığı konuşmalarda bu görüşleri savunmasından oldu.
Avusturya, Holokost inkârını bir suç olarak tanımlıyor. Avrupa'da bunu yapan başka ülkeler de var: Almanya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Fransa, İsviçre, Litvanya, Polonya ve Slovakya. Avrupa dışındaysa, İsrail. Diğer Avrupa ülkeleri, örneğin Britanya, İrlanda ve İskandinavya'da böyle bir suç yok.
Elbette, her devletin kendi ülkesindeki kamu düzeni ve toplumsal hayatı ilgilendiren konularda yasal düzenlemeler yapma yetkisi var. Ve bu, bir ülkeden ötekine farklı yönlerde kullanılabilir. Ancak sorun, bu yasal düzenlemeleri önemseyen ülkelerin, sadece geçmişin yükünü hatırlamaları ve bunun ağır sorumluluğunu bir yasal düzenlemeyle karşılamaya çalışmalarından ibaret değil. Bu tarihi mirasın gölgesi, bugünü de etkiliyor. Bugün de bir tehdit olarak görülebilecek ırkçı oluşumların varlığı hiç yabana atılmamalı. Belki hukukun işlevi, asıl bu sonuncu durum bakımından dikkate alınmalı. Avusturyalı sosyolog Hajo Funke, BBC'deki mülâkatında, Irving hakkında şunu söylüyor: "Irving aptalın teki. Aptallarla uğraşmanın en iyi yolu onları umursamamaktır."
Irving'in yazdıkları ve söylediklerini, belki hiç dikkate almamak ya da sağlam karşı dayanaklarla savuşturmak mümkün olabilir. Ama konunun, kanımca, insanın daha yakından görülmesi gereken bir tarafı da var. Ve bu, Avrupa için hâlâ önemli. Bugün hayatta olan, eski toplama kampı mağdurları veya bu kişilerin yakınlarının varlığı. Holokost, bu insanlar için sadece tarihçiler arasında sürdürülen bir tartışmadan ibaret değil elbette. Bu tartışmanın, onlarda doğurduğu elem ve ıstırabı nasıl önleyebiliriz? Belki de, başkaca bir çare bulamamanın aczi, yine hukukun ellerine bırakılarak giderilmeye çalışılıyor. Avrupa'nın, siyasi konulara ilişkin oldukça liberal ifade özgürlüğü standardını geride tutup, sadece bugün için geçmişi hatırlamayı tercih ederek.
Ama bu anlayışı ve duyarlılığı, Holokost kurbanı olmayanlar için de kurmamız gerekmez mi? Neden o durumlarda, sadece modern Avrupa'nın ifade özgürlüğü standardının hukuki ölçütleri büyük bir öncelik taşımaya başlıyor? Yoksa bu, o unutulmak istenmeyen geçmişin, hem de tam o uğursuzluğuyla kendini yeniden hissettirmesi mi? Oysa bu duyarlılığı ortaya koymak için hukuktan mutlaka cerrahi bir müdahale beklemeden, ama sosyal ilişkilerdeki sorumluluğun çerçevesine saygılı bir hukuk düzeni içinde hareket etmek de mümkün olabilirdi.
Bunlar, etkileri dünyada da görülen Avrupa sorunları. Asyalı Çin'in Batılı kapitalist dünyaya açılmasındaki özgürlükler referansı, özellikle 1990'lı yıllarda çok belirgindi. Bu baskı ve telkinler karşısında, Çin'in, kendi kültüründen referanslarla durmaya çalışması bir yere kadar etkili olabildi. Ama bugün, Çin'in kapıları piyasa fatihlerine açıldıktan sonra, görülen o ki, kültür değil ama siyasi rejim daha etkili bir karşı kart olabiliyor. Google şirketi, Çin'in kirli çamaşırlarını gizleyen filtreler koymaktan kaçınmıyor, diğerleri de güvenlik gerekleriyle e-posta içeriklerini bile Çin hükümetine sunmakta tereddüt etmiyor.
İfade özgürlüğü, demokratik bir hukuki standart. Ama gerçek bir 'standart' olmasının ölçütlerini gözden uzak tutmaksızın.

Radikal Gazetesi
23/02/2006