ISS World Türkiye pazarinda iddiali

Alev SERENProser`in çoğunluk hisselerini devralan ISS World`un CEO`su Avi Habib, Türkiye`de entegre tesis yönetiminden henüz bahsedilmiyorken bu alanda faaliyet göstermeye başladı. Habib, Türkiye`deki sektör yapısından, tesis hizmetlerinden, akıllı binalardan ve istihdam gücünden söz etti

Ekonomi
9 Ocak 2008 Çarşamba
Güncel bir gelişme olan ISS World ile birleşmenizden başlamak istiyorum. 1992 yılında kurduğunuz ve Türkiye’nin en büyük  entegre tesis yönetim hizmetleri şirketlerinden olan Proser’in %70 hissesi ISS World tarafından satın alındı, birleşme sürecinden ve sizi cazip hale getiren faktörlerden bahseder misiniz?
Şirketimiz 1992 yılında kurulduğunda sektörün ilklerinden biriydi. 1990 öncesinde varolmayan bu sektör, ihtiyaç bazında o yıllarda ortaya çıktı. Dolayısıyla geçmişe dayanan bir tecrübemiz oldu. Biz 2002 yılında da Amerika kökenli bir franchise şirketi olan ve ağırlıklı olarak temizlik hizmetleri sunan Service Master ile birleşme kararı aldık. Biz, Proser olarak bilhassa güvenlik ve teknik bakım alanlarında güçlüydük; Service Master ise ağırlıklı olarak temizlik ve ilaçlama alanlarında kuvvetli bir firmaydı. Böylelikle bu birleşmeden çok güzel bir sinerji yakaladık, birbirimizin müşterilerine daha çeşitli hizmetler götürme imkanımız oldu ve tesis yönetimi konusunda birlikte daha çabuk büyüdük. Ardından iki lokal temizlik firmasını da satın aldık. Daha sonra, ISS geldi. ISS temizlik hizmeti konusunda dünyanın en büyük firması olduğu gibi tesis yönetiminde de dünyanın üçüncü büyük firmasıdır. Ayrıca, Avrupa’nın en büyük dördüncü işvereni konumunda, 6 milyar EURO cirosu olan bir firmadır. ISS birkaç yıldır Türkiye ile ilgileniyor. 2004 sonunda da bize geldiler. Biz o zamanda 6.000 çalışanımızla en yüksek pazar payına sahip firmalardan biriydik. Böyle bir yapıyı bünyelerine katmak onlar için de bir fırsattı. Amacımız, aynı vizyona sahip iki firma olarak, Türkiye’de rekabet ortamı nasıl olursa olsun, tüm yasal gereklilikleri her zaman yerine getirerek dürüstlük prensibi içinde çalışmaktı. Avrupalı’lı bir firma bugün gelip audit ettiğinde çok rahat ve şeffaf bir şekilde her şeyi görebiliyor olması lazım. Örneğin bizim "due dilligence" dönemi iki hafta gibi çok kısa bir zaman aldı. Bizim en büyük avantajımız bu oldu. ISS’in Türkiye’de ve dünyada satın almalar ile büyüme stratejisi hedeflerine uygun şekilde devam edecek.

ISS’in 2004 yılında dünya çağında haftada iki şirket satın alması gibi bir istatistik de var?

Doğrudur, bu istatistik aynı oranla 2005’te de sürdü. Hedefleri 6 milyar EURO’yu 3LJ yıl içinde 15 milyar EURO’ya çıkarmak. Tabi bunu da tüm dünyadaki çalışmaları ile hedefliyor. Aslında genelde %100 alım yapan bir firma fakat Türkiye sanırım biraz zor geldi. O yüzden bizim içerde kalmamızı tercih ettiler. Yine de Türkiye’ye her zaman sıcak bakıyorlar. 70 milyon nüfus dolayısıyla yüksek potansiyeli önemsiyorlar. Avrupa’da bu piyasa artık daralmış durumda. Türkiye’de ise çok yeni bir sektör; ayrıca inşaat sektörünün de patlaması bize yeni iş olanakları sağlıyor.

Tesis yönetimi dendiğinde hizmet kapsamına hangi konular girmektedir?

Tesis yönetimi aslında bir işletmenin "core business"  diyeceğimiz asıl işi dışındaki tüm konuları kapsayabiliyor. Tabi ki bugün ana kalemler olan, temizlik, güvenlik, teknik bakım, catering, ilaçlama, bahçe bakım, office support dediğimiz resepsiyon, ofis boy, fotokopi gibi tüm hizmetlerin tek elden tedariğini sağlamış oluyor. Bugün dünyaya baktığınız zaman birçok kuruluş bu konuları tek bir muhatap ile götürmek istiyor. Hatta çok uluslu şirketler her ülkede bir firma ile çalışacaklarına global olarak bir şirketten bu hizmetleri almayı tercih ediyorlar.
Hem onların alım gücünde avantaj sağlıyor hem de tek bir standardı tüm birimlerinde kullandırtıp takibi yapabilmiş oluyor. Türkiye’de bugün 2 farklı eğilim var. Bazı firmalar hizmetleri modül olarak ayrı firmalardan temin ediyorlar, onların da bir kişiye gebe kalmama gibi bir bakış açıları var.  Bazıları ise artık yavaş yavaş bu dünya trendine doğru gitmeye başladılar çünkü bahsettiğimiz her modülün bir yönetim ve kontrol yükü oluyor.

Türkiye’de Tesis Yönetimi ihtiyaçları konusunda yeterli bilinç düzeyine ulaşıldığını düşünüyor musunuz yoksa halen en kalabalık müşteri grubu büyük holding binaları ve alışveriş merkezleri mi?

Bu konu Türkiye’de 15 yıllık bir geçmişe sahiptir. Bizim, bu zaman zarfında, üzerimize düşen en büyük görevlerden biri müşteriyi eğitmekti çünkü Türkiye için çok yeni bir konu. Sanayi ve ticaret kuruluşları olarak algılarsa biraz da bilinçlenmiş durumdalar. Ama bizim beş tane ana kategorimiz var ve hizmet verdiğimiz, muhatap olduğumuz çok çeşitlilik gösteren müşterilerimiz var. Müşteri bilinçlendikçe talep etmeye de başlıyor ve bu hizmetleri konsolide etmeye doğru gidiyor ve avantajları da görüyor.

Bir tesisin verdiğiniz hizmetlerden en etkili şekilde yararlanması belki de tesisin inşaat aşamasında dahi bazı şeylerin düşünülmesine bağlı olsa gerek. Henüz tesisin yapım aşamasında sizin gibi şirketlerden destek ve danışmanlık alınması söz konusu mu?

Evet oluyor. Aslında çok güzel bir konu çünkü olay gerçekten bu noktadan başlamalı. Bizler işletmeciyiz ve işletmeci gözüyle elde ettiğimiz çok farklı tecrübelerimiz var. Bu tecrübeleri herhangi bir inşaata henüz proje aşamasında uygulamak mümkün. Burada mimari açıdan düşündüğünüz zaman, o tesisin hangi amaçla kullanılacağında yola çıkarak nereye hangi geçişlerin, hangi noktaların nasıl planlanacağı konusunda önerilerde bulunabiliyoruz. Bu öneriler şirketleri ilerde daha maliyetli olabilecek bir işletme giderini önceden kısabilmek anlamına geliyor. Bizim tabi ki hedefimiz müşterinin en rantabl şekilde tesisini yönetebilmesidir. O yüzden inşaat aşamasında seçilen malzemelerden tutun, alt yapının teknik sistemlerinin tasarımına kadar alınacak öneriler çok önemli. Mimarların da bazı durumlarda hatalarını düzeltme şansımız oluyor. Baktığınız zaman, birçok mimar sadece estetik açıdan bazı şeyler şey yapıyor ama ilerde işletme açısından büyük dertlere yol açabiliyor. Bir uzay çatının bir binada çok güzel bir görüntü yaratabilecekken hiçbir şekilde temizlenemeyecek bir yerde olması, yıllarca leş gibi kalması aslında mimarın da eserini mahvediyor. Tabi danışmanlık noktasında bilinç oldukça az ama bu şekilde çalıştığımız örneklerden Polat Residence projesi, İstanbul İstanbul Kemer Country’deki projesi ve birkaç proje daha oldu.

Türkiye’nin en akıllı plazaları olarak örnek verebileceğiniz binalar var mı, bunların ayırt edici özellikleri nelerdir?

Her binanın tabi kendine göre özellikleri var ama bazı önemli noktalardan bahsedilebilir. Örneğin ofis konuşuyorsak dünya standartlarında bir yapı için mutlaka bir yük asansörü olmalı, bu tamamen ayrı şafttan çalışır ve maalesef bu konsept Türkiye’de henüz yok. Normal asansörler bu amaç için kullanılıyor ve hem trafik, hem estetik açıdan olumsuzluk yaratıyor. Metrekarenin maliyetleri açısından birçok müteahhit tarafından gözardı ediliyor. Yine birçok binada teknik altyapı için Mimarlar Odası’nın standartları baz alınıyor ama bu tabi dünya standardının gerisinde kalıyor, o yüzden müteahhit çok bilinçli değilse çok sağlıklı bir havalandırma sistemi olmayabiliyor. Ama İstanbul’da çok teknolojik özelliklere sahip bir Sun Plaza var, altyapısını tam anlamıyla bilmiyorum ama yağmur sularının toplanıp filtrelendikten sonra geri dönüşümlü olarak kazanıldığı, göz tarama sistemi bulunan gerçekten dünyada bile az görebileceğimiz teknolojilerin kullanıldığını söyleyebiliriz. İş Kuleler’de ciddi bir otomasyon teknolojisi var, Park Plaza kullandığı teknoloji, klima sistemleri ve sağladığı konfor açısından farklı bir kule olarak geliyor.

Şirketinizde yaklaşık 8.000 kişilik bir istihdam gücü var. Sermaye insan olunca hizmet sektöründe yüksek çalışan adetleri oluyor. Beyaz yakalı tarafında sektörün genişlerken ne tür kariyer fırsatları doğuracağını düşünüyorsunuz
?
Dediğim gibi Türkiye’de var olmayan bir sektör olduğundan dışardan hazır beyaz yakalı bulmak çok zor. Kendi içimizde yetiştirmek durumundayız. Dolayısıyla en büyük kaynağımız kendi şirketimiz. Bizim yaptığımız işin %50’si insan ilişkilerine dayalı bir iş. Yoksa her firma 5–6 bin kişiyi bordroya alıp çalıştırabilir. Orda bir güçlük görmüyorum. Ama önemli olan kurduğunuz yönetim kadrosu olarak insanların birbirleri ile ilişkileri. Bu şöyle geliyor: Yöneticinin altındaki kadro ile ilişkisi, eşiti ile olan ilişkisi, üstü ile olan ilişkisi ve müşteri ile olan ilişkisi. Bu dört farklı kanalı en iyi şekilde oturttuğunuz noktada ideal bir sistem yakalanmış oluyor. Tabi bu sistemi kurmak için eğitim, bilhassa tecrübe gerekli. Bana göre böyle bir işte hiç kimse sahada belli bir süre geçirmeden üst kademede yönetici olamaz. Mutlaka operasyonu yaşayıp, belli bir süre müşteri ile çalışanlarla birebir o tecrübeyi yaşadıktan sonra bir üst kademe yönetime geçme şansınız olabilir. Yoksa doğru kararlar vermezsiniz. Bunun dışında şirket içinde ciddi bir eğitim paketimiz var. Tüm yöneticilerimiz farklı kategorilerde sürekli eğitimlere tabi tutuluyor. Bizim şirketimizde temizlik işçisi olarak başlayıp proje müdürlüğüne yükselmiş arkadaşlar var. İlkokul mezun olmasına rağmen, kendini çok iyi yetiştiren çalışanlarımız var. Bizim şirketimizden ayrılıp şirket kurup aynı işi yapan arkadaşlarımız da var. Bu kurum ilklerden biri olarak bu açıdan çok yön verici olmuştur beyaz yakalılara. 2002’de 2000 kişiden bugün 8000 kişiye geldik ve bu büyüme trendine bakarsak beyaz yakalılara büyük bir açlığımız var. Bunu bir kariyer olarak değerlendirecek insanlar için ciddi bir kapı ve fırsattır burası.

Türkiye’de konu ile ilgili spesifik bir eğitim programı yok sanırım?
Türkiye’de yok. Ama Avrupa’da "Fascility Management" bölümü var. Bu ay içinde şirketimize Hollanda’dan bu bölümde eğitimini sürdüren bir kişi staj amaçlı olarak üç aylığına gelecek. Aynı şekilde Amerika’da da tesis yönetimi alanında spesifik eğitim programları mevcut.

AVİ HABİB KİMDİR?
1964 İstanbul doğumlu, evli ve iki çocuk sahibi olan Habib, Lise öğrenimini Alman Lisesi’nde tamamladıktan sonra, Rochester Teknoloji Entitüsü Endüstri Mühendisliği'nden mezun oldu. 1988 yılında Facilities Resource Management de Operasyon Müdürü olarak çalışma hayatına başlayan Habib, 1990 yılına kadar bu görevini sürdürdü. Aynı yıl Alarko Alser'de Genel Müdürlük görevini üstlenen Habib, 1992 yılında bu görevinden ayrılarak Proser Servis ve Yönetim Hizmetleri Tic AŞ yi kurdu. ISS World CEO’su olarak hizmet sektöründe çalışmalarını sürdüren Habib, İngilizce, Almanca, İbranice ve Fransızca bilmektedir.