Türk Yahudileri`nin aydinlanmadaki yeri ve Picasso

Habib GEREZTürk Yahudilerinin aydınlanma ve sanattaki yeri, tarihsel süreçteki gelişimi ve sanatçı kavramını Habib Gerez`in perspektifinden yayınlıyoruz

Perspektif
9 Ocak 2008 Çarşamba
8 Ocak 2006 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde, Yakup Almelek imzası ile yayınlanan (Türk Yahudilerinin aydınlanmadaki yeri) başlıklı yazıyı okudum. Yazarın konu ile ilgili ve bilhassa Picasso hakkındaki düşüncesine sanata yıllarını vermiş bir kişi olarak katılamıyorum, düşüncelerim oldukça farklı. Picasso dünya çapında bir ressamdı, bir numaraydı. Yaptıklarını büyük topluluklara ustalıkla kabûl ettiren bir yetenekti. Picasso ayarında nice sanatçı var ki, yaptıklarına müşteri bulmakta acizler ve ne yazık ki kaybolmaya mahkûmdurlar.
Türk Yahudilerinin aydınlanmadaki yeri ile sanat eserlerinin pazarlanması hakkındaki düşüncelerimi dile getirmek istiyorum. Türk Yahudileri dediğimiz zaman, dar anlamı ile, Türkiye’de takriben seksen yıllık bir zaman diliminde yaşayan ve yaşamış olan Yahudileri, geniş anlamı ile de 1492 yılında İspanya’dan göz edip Türk topraklarına yerleşmiş Yahudileri anlamaktayız. Bu topraklara göç etmiş olan Yahudiler arasında, sivrilerek kendilerinden bahsettirmiş pek çok sanatçı vardır. Bilhassa yazar ve bestekârlar ekseriyettedir.
Türk Yahudileri ile ilgili araştırma yapan kimseler, bu sanatçılardan, eserlerinden gazete, dergi ve kitaplarda etraflıca bahsetmiştir. Ben, bugüne kadar Osmanlı döneminde resim alanında sivrilmiş Türk Yahudilerine rastlamadım.
Dini yasaklar nedeniyle uzun yıllar Osmanlı topraklarında yaşayanlar, resimle ilgilenmemiş, bu arzularını minyatür ve hat sanatı alanında eserler vererek gerçekleştirmişlerdir. Bildiğim kadarı ile de bu alanda isim yapmış Yahudi sanatçı yoktur.
120.000 kadar olan Yahudi nüfusu gitgide azalarak Cumhuriyet Döneminde 80.000’lere, Varlık Vergisi, 6lj Eylül Olayları ve 1948 yılında İsrail Devleti’nin kurulması sonucu 23.000ᆬ.000’e düşmüştür. Rumlara yönelik olan 6lj Eylül Olayları, bilinçli veya bilinçsiz olarak Yahudileri de hedef almıştı. Bu olayla, Varlık Vergisi dışında, Yahudileri bu topraklarda hiçbir ayrım gözetmeksizin gerçek vatandaş olarak yaşamlarını sürdürmüş ve sürdürmektedir. Geçmiş yıllarda ülkemizdeki resim etkinliklerine gelince şöyle bir örnek vereyim:
1972 yılında ilk yurtdışı sergimi açmak için İtalya’ya gitmiştim. O tarihte İstanbul’da, Beyoğlu’nda tek bir sanat galerisi vardı. İnci Pastanesi’nin üstünde, belediyeye ait Beyoğlu Şehir Galerisi. Bu nedenle sergi açanların sayısı parmakla sayılacak kadar azdı. Zaman zaman Taksim’de bulunan Fransız Konsolosluğu’nda kişisel sergiler ve jüri tarafından ödüllendirişmiş eserler yer almaktaydı. İtalya buram buram sanat kokuyordu. Bugün, İtalya Avrupa’nın sanat merkezidir. O tarihten bu yana, galeri sayısının büyük bir sayıya yükseldiğini zannediyorum. İstanbul’da şimdi ikiyüzelli kadar galeri, kapılarını sanatçı ve sanatseverlere açmış bulunmaktadır. Bu nedenle son otuz yılda ülkemizde büyük bir sanat patlaması var. Batıya ulaşmak, büyük hamleler yapabilmek için gayret sarf ediliyor. Ülkemizde çok iyi sanatçılar var. Halkımız gün geçtikçe aydınlanıyor. İyi bir yolda olduğumuzu zannediyorum.
Bunu söylemekteki maksadım, ülkemizdeki sanat etkinliklerinin gittikçe artması, dolayısıyla Türk Yahudilerinin de etkilenmiş olmasıdır. Bugün küçük bir azınlık oluşturan bu topluluk, eskiye oranla pek çok sanat alanında sesini duyurmaya çalışmaktadır. Onlar uzun yıllar günün şartlarına göre bir getto hayatı yaşamayı tercih etmiş, bu nedenle Türk toplumuna seslerini duyurmakta çekimser bir tavır takınmışlardı. Bugün is onların sanattaki veya aydınlanmadaki yerlerine gelince, bu izafi bir kavram olduğundan farklı görüşler ileri sürülebilir.
Ben, Türk Yahudi sanatçılarını, büyük bir mozaiği süsleyen renkli taşlara benzetiyor ve yarınlara iyimser bir gözle bakıyorum.
Sanatı icra eden kişileri, hangi sanat dalında olursa olsun iki kategoriye ayırmak mümkündür. Resim sanat ile ilgilendiğim için, amaçları sadece para kazanmak olan ve ürettiklerini satarak geçimini temin eden piyasa ressamları ki bunlar birinci kategoridir. Bunların sanat alanında ilerleme, araştırma, sivrilme, yani sanat endişeleri yoktur; amaçları sanat yapmak değildir. Diğer kategorideki ressamlara gelince, onların para kazanma endişesinden ziyade, amaçları alanlarında sivrilme, özgün eserler vermektir. Genelde, geçimlerini temin etmek için başka yan işler yaparlar.
Eski dönemlerde sultanlar, devlet büyükleri, tanınmış zenginler bu tür sanatçıları korurdu. Günümüzde ise durum değişmiştir. Uzun yıllar sanat alanında emek vermiş, beğeni kazanmış, görsel ve yazılı basında daima kendisinden bahsettirmiş, uluslara arası alanında sesini duyurmuş olan sanatçılar, piyasa sanatçılarına oranla, eserlerini daha yüksek fiyata satma olanağına sahiptir. Aynı zamanda, yaşamdan göç etkilerinden eserleri daha büyük değer kazanır.
Hayatta iken refah içinde olan sanatçıların sayısı pek azdır. Onlar bir iş adamı olmaktan ziyade günün şarlarından, eline geçmiş olan fırsatlardan yararlanmış kişilerdir.
Sanat, ticaret değildir. Ticaret endişesiyle yapılan sanat da sanat değildir. Dünyada olduğu gibi sanat verilen değer ülkemizde de gün geçtikçe artmaktadır.
Sanat her ülkede bilimle at başı gider. Onlar ülkenin şah damarlarıdır.
Eski dönemlerde, halkımızın sanata olan ilgisi azdı. Bu nedenle sivrilmiş ünlü sanatçılar bile refah içinde yaşamaktan uzaktı.
Hayattayken sesini duyurmuş, para kazanamamış nice ünlü ressam vardır ki, ün kazanmış ve literatüre geçerek kaybolmamıştır. Pek çoğunun eserleri müzelerde yer almış, müzayedelerde yüksek fiyatlara müşteri bulmuş ve bulmaktadır…

Habib Gerez Kimdir?
Ressam, şair ve yazardır.
55 yıldan beri çalışmalarını bu alanlarda sürdürmektedir. 33'ü yurt dışında olmak üzere 130 kişisel sergi açtı. Katıldığı yarışmalardan resim ve şiir dallarında altmışüç ödül aldı.
Yapıtları Fransa’da Loukine (Arsonval) Müzesi ile Troyes Güzel Sanatlar Müzesi’nde, Belçika’da Herstal Müzesi’nde, A.B.D.’ de Judah Magnes Müzesi’nde, İsrail’de Jewish Art ve Ben Ari Müzeleri’nde, Türkiye’de de Selçuk Yaşar Müzesi ile Edirne Modern Sanatlar Müzeleri’nde bulunmaktadır.
Akademisyen unvanına sahip olup, yurtdışındaki altı Akademi’nin fahri üyesi ve Avrupa Konseyi’ne bağlı Avrupa Akademisi’nin Türkiye’deki temsilcisidir.
28 Haziran 1998’ de İtalya’da düzenlenen ödül töreninde, adı geçen Akademi her yıl yalnızca bir kişiye verilen "Avrupa Büyük Ödülü"nü, elli yıla yakın etkinlikleri nedeniyle kendisine vermiştir.
Onbir şiir kitabı yayınladı. Şiirlerinin bir bölümü yabancı dillere çevrilerek kitap hâlinde basıldı.
Değişik gazete ve dergilerde yazdığı altıyüzden fazla makalelerinden bir bölümü "Rüzgârda söylenenler" ile "Yaşamın tadı tuzu sanat" adlı kitaplarında yer aldı. Basılmış otuz kitabı vardır.
Sanatı kendisine bir yaşam tarzı olarak seçmiştir.