Bu haftaki "Perşembe Sohbetleri" nin konuğu gazeteci - yazar Engin Ardıç idi. Kendisiyle Holokost, Varşova Gettosu direnişi, savaş sırasında Türkiye gibi konularda bilgi alışverişinde bulunduk. Sohbetin ana temalarını okurlarla paylaşıyoruz
Engin Ardıça sorduk
Şöyle bir olayın geliştiği söyleniyor. Gettodan kaçan bir Yahudi genç bir şekilde İngiltereye ulaşır ve Churchillden randevu talep eder. Beraber çay içerler ve genç buralarda olanları anlatır, Churchillden Auschwitze giden rayları tahrip etmelerini ister. Churchill buna iki gün sonra cevap verir ve bu isteği politik olarak yerine getiremeyeceklerini söyler. Genç de kaldığı otelde intihar eder. Acaba böyle bir şey duydunuz mu? Bu gencin kimliği hakkında bir şey biliyor musunuz?
Doğrusunu isterseniz bunu duymadım. Ancak üç gencin öyküsü var. Bunlar Auschwitzden kaçıyorlar ve buranın planlarını yapıyorlar, gösteriyorlar; ancak kimse inanmıyor. Aslında, birkaç bombalama olayı oldu diye biliyorum. Ancak demiryolları bombalandı mı, onu bilemiyorum. Belki stratejik olarak gerek görmediler. Belki de olanların abartıldığını düşündüler. Bu aslında müttefiklerin günahıdır, ayıbıdır. Bu insanları kurtarmak için bir şey yapmamışlardır. Eisenhowera da söylemişler, buraları bombalamak lâzım diye, elimizi çabuk tutalım diye. "Hayır" demiş Eisenhower
"Bu insanları kurtarmanın en iyi yolu savaşı kazanmaktır
Bunun da bir süresi vardır" demiş. Belki de demiryollarını bombalamanın militer bir faydası olmayabilir. Ayrıca o zamanın teknolojisi ile nokta atış mümkün olamayabilir. Bunun için de buna yanaşmamış olabilirler.
Ondan öte, yaşananlar insan hayalini o kadar aşıyor ki, bunu düşünmek, kabullenmek normal bir insan için çok zor. Bugün dahi, holokost karşıtları bunun farkında değiller. Holokostun abartıldığına ve propaganda malzemesi yapıldığına bu insanlar inanıyorlar; çünkü yaşananlar normal insanın hayal edemeyeceği kadar korkunç boyutlarda.
Diğer toplama kamplarını gördünüz mü? Örneğin Majdeneki gördünüz mü? Majdenekin, Auschwitzin yanında hiçbir şey olduğunu anlıyoruz. Majdenek, Auschwitzden çok daha küçük olmasına rağmen, daha vahşi sahnelere tanık oldu...
Hayır Majdeneki görmedim. Polonyalı bir rehberimiz vardı. Majdenek ve Treblinkaya gitmenin faydası yok; çünkü buralarda hiçbir şey kalmadı dedi. Görmek isterdim. Almanyada Dachauyu gördüm. Birçok insana sordum ararken ve hiçbiri bana bulmam konusunda yardım etmedi, sonunda çok zor buldum
Söylediğiniz doğrudur. Auschwitz sanki biraz da turistik hâle getirilmiş durumda. Örneğin hemen girişteki kafeterya aslında karantina bölgesi olarak kullanılmış. Düşünebiliyor musunuz, toplama kamplarına gelenlerin ilk karşılandığı, saçlarının kesildiği karantina yerinde biz oturduk ve yemek yedik. Eşim durumun farkına vardı ve doğrusu yediklerim boğazıma düğümlendi.
Adamlar bu kadar vurdumduymaz davranmışlar.
Aushwitzde bir kamp var sanılır. Hayır burada üç kamp vardır. Auschwitz I, Auschwitz II (Birkenau) ve Auschwitz III (Monovitz). Yazar Primo Levinin bulunduğu kamp üçüncü kamptır. Orada fazla bir şey de kalmamıştır. Auschwitz asıl ilk kamp. Burası 1910 yıllarında Avusturya Macaristan süvari kışlası olarak kullanılmış, üç katlı kırmızı tuğlalı binalar varmış. Daha sonra Polonya ordusu kışla olarak kullanmış. Bugün ayakta kalmış tek krematoryum ve gaz odası da orada. Onun hemen yanında bir darağacı var. Bu, kamp komutanının asıldığı darağacı
Orada durdum ve o günleri düşündüm. Kamp komutanı orada gaz odalarının hemen yanında ailesi ile mutlu bir hayat yaşıyor. Çocukları bahçede koşuyor, o da sebze falan yetiştiriyor, Wagner dinliyor. Evde hizmetçi olarak çalıştırdığı bir Yahudi kızı ile de ilişkisi var. Böyle hoş bir yaşam sürüyor. Asılması da işte orada oluyor. Ben asılmasını filmde seyrettim. Herkes merakla beklemiş ne diyecek asılmadan önce
"Özür dilerim" mi diyecek, "Heil Hitler" mi diyecek diye
Ama adam o kadar banal bir kişi ki aslında, hiçbir şey dememiş. "Daha önce ben böyle olaylar olduğunu bilmiyordum, ben yalnızca emir aldım ve bunları uyguladım" diye yazmış; ancak orada hiçbir şey dememiş ve öylece asılmış. Bunlar o kadar sıradan adamlar ki, belki normal zamanlarda Almanyada kasap bile olamayabilirlerdi. Ancak şartlar onları buraya getirmiş ve bu adamları vahşi birer caniye dönüştürmüş. Eichmann da böyle değil miydi? Filmde seyretmişinizdir. Söylediği tek şey "Ben emirleri yerine getirdim" olmuştur. Adamda yoksa bir azamet yoktur. Himmler de tavukçudur. Şimdi siz bu adamların eline bu kadar güç verirseniz adamlar da böyle vahşet uygularlar.
Peki, bu kadar kanıta rağmen, bu kadar tanığa rağmen, Holokost revizyonistleri, inkârcıları var. Bunlar Yahudilerin Holokosttan getirim elde ettiklerini söyleyecek kadar da ileri gitmişlerdir...
Bunlar ilk önce yaşanılanların farkında bile değiller. Bunların arasında cahil olanlar var.
Bu insanlar bir şeyleri inkâr etmeye çalışıyorlar ve bundan bazı çıkarlar sağlıyorlar. Böyle inanmak ve bunu savunmak onları rahatlatıyordur
Gerçeği yorumlayacak modeller de var. İşte, krematoryum var mı? Var! Ancak buralarda yaşlılık veya hastalıktan ölenler tamamen hijyenik nedenlerle yakılıyor diyorlar. Bunları aklı başında hiçbir insan ciddiye almaz; çünkü bu konuda korkunç bir literatür var, buna sırt çeviremezsiniz.
Tabii ki, bu reddin arkasında antisemitizm de var. Adam bunun olmadığına kesin inanıyor. Bunda siyasî nedenler de var. Holokosttan İsrail doğmuştur meselesi örneğin
Yani, bunun nedenleri arasında Yahudi düşmanlığı var, İsrail düşmanlığı var. Bunların birinden diğerine çok kolay geçebilirsiniz.
Holokostun reddedilmesine karşı birçok dâvâ açmış ve zamanının önemli bir bölümünü buna ayırmış bir kişi şöyle demişti: Burada savaş dünyanın yuvarlak olduğunu ispat etme savaşı değil. Burada savaş, hâlâ dünyanın düz olduğunu sananlara karşı yapılan bir savaştır. Bu anlamda, asıl tehlike Holokostun reddi değildir. Asıl tehlike Holokostun bazı başka olaylarla beraber anılmasıdır. Ne dersiniz?
Tamamen katılıyorum. Ermeniler ile ilgili olarak, bunu soykırım boyutuna taşımak mümkün değil. Amerikada Kızılderililere karşı yapılanlarla da bunun hiçbir alakası yok. Holokost bambaşka bir şey. Akla gelmeyecek öldürme ve işkence yöntemleri kullanılmış burada.
Korkunç bir vahşet var burada. Örneğin, mengele ile yaptıklarını yok saymak mümkün değil.
Bunun bir benzeri yok! Bu insanlar neler çekmişler. İnsanlıklarından çıkarılmışlar
Düşünün soğuktan ölmemek için, ölenlerin bedenlerini yorgan yapmışlar kendilerine. Tabii bu acıyı taşımak çok zor
Holokosttan kurtulanların arasında intihar olaylarının çok olmasının bir nedeni de budur mutlaka.
"The Gray Zone" diye bir film var. Bu filmde, yanlış olmasın, üçüncü veya dördüncü krematoryumdaki kapo ayaklanması anlatılıyor. Biliyorsunuz kapolar kampların vazgeçilmezleri. Bunlara o kadar kötü işler yaptırılıyor ki, birçok hak veriliyor
Zaten bunlar hep sarhoş geziyorlar, yoksa yaptıklarını yapmak mümkün değil. Almanlar kapo kadrolarını da sık sık tasfiye ediyorlar. Eskilerini öldürüp yerine yenilerini getiriyorlar. Bunlar kamplarda asayişi sağlayan kapolar değil. Bunlar ceset toplayan, yakan kapolar. Bunlar günün birinde ayaklanıyorlar ve krematoryumu havaya uçuruyorlar. Vahşete dayanamıyorlar! Bu filmi görmekte fayda var.
Savaş esnasında Türkiyede neler oluyor? Bir "20 sınıf" olayı var. Savaş esnasında her kısım azınlıktan 20 yaş ile 40 yaş arası erkekler 3 sene boyunca askere alınıyor...
Türkiyede en belirgin olan varlık vergisi olayıdır. 20 sınıf olayını bilmiyorum. Ancak varlık vergisi olayı bir gerçektir ve sermayenin Türkleşmesi planının bir parçasıdır. Bu çok daha önceleri, İttihat ve Terakki tarafından öngörülmüş;ancak yapılmamış. Varlık vergisi ile sermaye azınlıkların elinden Türklere geçmiştir.
Bunun bir diğer nedeni ise, Almanların geliyor olmasıdır. 1942 43 yıllarında savaşın kimler tarafından kazanılacağı belli değildir, dolayısı ile bir hazırlık yapılmaktadır.
Burada İsmet İnönünün bütün derdi Türkiye Cumhuriyetini korumak ve savaşa sokmamaktı.
Burada hem dış dengeleri hem de iç dengeleri korumak gerekiyordu; çünkü Türkiyede Almanlarla bir olup, Kafkaslardaki Türk nüfusla birleşip burada bir Türk devleti kurmayı isteyenler de vardı. Bunlar Almanların yanında savaşa girilmesi gerektiğini savunuyorlardı.
Nitekim savaşın ters dönmesinden sonra Stalin, Türk Sovyet saldırmazlık paktını uzatmayarak tepki verdi, hattâ işi Karsı istemeye kadar götürdü. İşte İnönünün başarısı bunları da dengeleyebilmek oldu
Peki, Almanlar neden Edirnede durdu?
Bana göre Almanların akıllarında daha öncelikli yerler vardı. Kafkas petrollerine ihtiyaçları vardı. Romanya zaten kontrollerinde idi, yoksa neden Anadoluya geçmesin. Unutmayalım ki Irakta da kendi yandaşları vardı ve hem onlar hem de çok ciddi petrol yatakları Almanları bekliyordu
İtalyanların Arnavutluk ve Yunanistanda başarılı olamayıp burayı Almanlara terk etmeleri de, durumu Türkiyenin lehine çevirdi, çünkü uğraşmaları gereken yer çok sayıdaydı.
Marx der ki: "Olaylar böyle gelişti ise, başka türlü olamayacağındandır." Dolayısı ile Almanların daha fazla bir yere varamayacakları belli idi. Örneğin Normandia çıkartması başarılı olmasaydı, müttefiklerin buna benzer bir harekâtı tekrar kurgulamaları zaman alacaktı ve savaş belki 1950lere dek uzayacaktı; ancak Almanlar yine de yenileceklerdi diye düşünüyorum.