Ortadoğu`da yeni bir dönem başliyor

Suzet DALVAFilistin Yönetimi`nde yapılan 25 Ocak seçimlerini Hamas kazandı. Seçim sonuçlarından alınan bilgiye göre 132 sandalyeli Filistin meclisindeki 76 sandalye Hamas`ın oldu. Böylece 50 yıllık El-Fetih iktidarı sona ererken, hükümeti kurma görevi terör örgütü olarak kabul edilen Hamas`a verildi. Bu nedenle seçim sonuçları tüm dünyada y

Toplum
9 Ocak 2008 Çarşamba
Filistin Yönetimi’nde yapılan 25 Ocak genel seçimlerinde, Hamas, meclisin132 sandalyesinin 76’sını kazanarak birinci parti olmayı başardı. Böylece kurulacak Filistin Devleti’nin hükümetini tek parti olarak kurma şansını yakaladı. Yeni kurulacak bir devletin sağlam demokratik kurumlara ihtiyacı varken seçimleri terör örgütünün kazanmasını bir devletin başına gelebilecek en büyük talihsizlik olarak yorumlayabiliriz.
11 Eylül sonrasında dünya sistemi güvenliğe dayalı yeni bir boyuta geçerken, uluslararası kamuoyunun Filistin’de oluşacak terör hükümetine yaklaşımını tepkili oldu. ABD Yönetimi tüm dünyaya globalleşme çerçevesinde demokrasi hareketini aşılamaya çalışırken, İslamcı örgüt Hamas’ın demokratik yollarla birinci parti olması ABD’nin kendi silahı ile vurulmasına neden oldu. Filistin ile ilişkiye girecek devletlerin muhatap  alacakları hükümetin ve sözcülerinin meşru olması gerekiyor. Ancak terörist olarak anılan kişiler tarafından kurulacak bu hükümet ile nereye kadar diplomatik iletişim kurulabilecek? Bu sorulara İsrail, ABD ve Türkiye üçgeni açısından yaklaşmakta fayda var. Tabii ki Hamas’ın kendi boyutu da soruna farklı bir zemine taşıyor.
Seçim sonuçlarının İsrail ve ABD’de şok etki yaratmasını Hamas’ın birinci parti olarak galip gelmesine değil, mecliste %66’lık gibi bir oranla iktidarı sağlamasına bağlamak lazım. Zaten son zamanlarda kamuoyu anketlerine göre Hamas’ın el-Fetih’e karşı oyların çoğunu toplayacağı bekleniyordu. Ancak bu kadar fazla oy alması beklenmiyordu. Hükümeti kurmak için iki partinin Hamas birinci olmak üzere el-Fetih ile koalisyona gitmesi bekleniyordu. Ancak seçim sonuçları Hamas’ın tek başına bir devlet hükümeti olabileceğini işaret ediyor. Hamas’ın bu çizgide izleyeceği yol çok önemli. Hamas’ın önünde iki seçenek var: Ya uluslar arası kamuoyunun "silah bırakma" çağrısına boyun eğerek devlet politikaları üretecek ve barışa katkıda bulunacak, ya da radikal söylem ve eylemlerle siyasi hayata başlamadan fişini çektirecek. Şu anda iktidar olmanın vermiş olduğu haz ile birinci seçeneği uygulaması büyük olasılık.
El-Fetih’in de geçmişine bakıldığı zaman 1988’lerde terör örgütü olarak ABD ve AB listelerinde yer alırken 1993’te başlatılan Oslo sürecinden sonra terör örgütleri listesinden çıkarıldı ve ilerde kurulacak Filistin Devleti’nin lideri Arafat olmak üzere meşru bir partisi olarak kabul edildi.
Cambridge Üniversitesi’nde görevli Dr. Yezid Sayigh’in de "Armed Struggle and the State" (silahlı direniş ve devlet) adlı kitabında belirttiği gibi 1987 İntifada’sından sonra Oslo barış süreci ile beraber azılı bir terör örgütü olmaktan vazgeçen El-Fetih önce silahlı mücadeleden vazgeçti ve arkasından barışa katkıda bulunarak Filistin hükümetini kurmayı başardı.
Bir örgütün "silahlı direnişte bulunması", amacına ulaşmak için tek çareyi şiddet eylemlerinde ve bombalı saldırılarda bulması anlamına geliyor. "Silahı bırakması" ise şiddet eylemlerinde bulunan grubun örgüt olmaktan çıkıp siyaset yapmaya yani amacına uzlaşma yolu ile ulaşması anlamına gelir.
İsrail-Filistin meselesinde Hamas’ın asıl amacı kendilere göre işgal edilmiş topraklarda İslam’a dayalı bir Filistin Devleti kurmak. El-Fetih 1990’lı yıllarda laik bir Filistin devleti kurmak için "silah bırakıp" siyasete katılmayı tercih etti. Böylece terör örgütü sıfatından çıkarılıp siyasi parti olma özelliği kazandı. Eğer Hamas da taşları doğru yere koymayı başarırsa El-Fetih’in yolunu izleyebilir ve Ortadoğu daha da kaosa sürüklenmez.
Tabii ki tüm bu söylemler birer varsayım. Sonuçlar açıklanır açıklanmaz başta ABD Başkanı George W. Bush olmak üzere İsrail’in geçici Başbakanı  Ehud Olmert, Hamas’ın yer alacağı hiçbir zirveye ve anlaşmaya katılmayacağını açıkladılar. Eğer Hamas silah bırakmaz ise ekonomik yardımın da kesileceğini bildirdiler. Bunun sebebi onların da çok bilinmezli bir denklemin içinde yer almaları. Bu denklemi çözmek için doğru araçlara ve yeterli zamana ihtiyaç var.
İsrail’in iç politikasına bakıldığı zaman tam bir karmaşa gözlemleniyor. "Tek taraflı geri çekilmenin" mimarı Başbakan Ariel Şaron kurucusu olduğu Likud Partisi’nden ayrılıp yeni bir parti kurdu, ancak hemen ardından sağlık nedeni ile  politika sahnesinden geri çekildi. Likud’un başına eski şahinlerden Binyamin Netanyahu geldi ve İşçi Partisi’nin yeni lideri Amir Peretz oldu.
Tüm bu değişkenler birbirine eklendiğinde karşımıza seçim politikası çıkıyor. 28 Mart’ta gerçekleşecek seçimlerde kimin galip olacağını tahmin etmek pek de zor değil. Halk politika sahnesinde yeni boy göstermeye başlayan Amir Peretz’in fikirlerini takdir etse bile şu anda başlarına gelmiş Hamas gibi bir felaket nedeniyle ona oy vermekten kaçınabilir. Netanyahu’nun ise barışı çıkmaza sokacak fikirleri ile hiç şansı yok. Geriye tek bir alternatif kalıyor: geçici Başbakan  Ehud Olmert ve yeni parti Kadima. Eğer gerçekten İsrail’deki genel seçimlerde Kadima birinci parti olmayı başarırsa barış yolunda yapılan atılımların devam etme şansı bir derece artar. Bunu sebebi açıkça ortada; Kadima, Ariel Şaron’un planına sağdık kalarak Gazze boşaltmasının aynısını Batı Şeria’da da gerçekleştirmek isteyecek. Tabii ki bunu güvenlik şartına yani Hamas’ın "silah bırakma" politikasına bağlı olarak yapacak. Filistin Lideri Mahmud Abbas tarafından hükümeti kurma görevi Hamas’a örgüt olarak değil  siyasi bir parti olarak verilecek. Bu nedenle Hamas da uzun süreli "hudnayı" (geçici ateşkesi) uygulamak zorunda kalacak. Hamas’ın siyasi kanadı yeni hükümeti kurma çalışmalarında vahşi eylemlere son verecek. Tüm bu varsayımlar tabii ki birer olasılık. Hiçbir devlet ileride henüz ne olacağını kestiremiyor.
Amerikan hükümeti de İsrail politikacıları gibi Hamas’ın aldığı sonuçdan şaşkın. Yetkililer yöneltilen sorulara Hamas ile diplomatik ilişkiye geçmeyiz gibi söylemlerde bulunuyor. Ancak gündeminde bitmek bilmeyen Irak savaşı ve nükleer sorun teşkil eden İran varken ABD’nin bu konuya ne kadar ciddiyetle baktığı biraz şüphe uyandırıyor. Fakat bunun yanı sıra demokrasiye aykırı bir sistemin gelişmesine de izin verecek gibi durmuyor. Türkiye’nin  bu konuda sergileyeceği tutum geçmişten pek farklı olmayacak gibi görünüyor. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Hamas’a sert bir uyarıda bulunup arkasından da destek vermesi Türkiye’nin her zamanki tarafsız tutumunun bir ifadesi. Sonuç olarak bu sorun yine İsrail’in kendi iç politikasında eritilip  kendi dinamikleri ile halletmesi gereken bir durum oldu.
Hamas’ın zaferi, artık bir örgüt olmaktan çıkıp siyasi bir parti olması gerektiğini ortaya koyuyor. Bu zafer, gerek Filistinliler gerekse de seçimlerin gerçekleşmesi için destek veren ve Filistinlilere yardım olarak milyonlarca doları akıtan Batı için büyük bir test olma özeliğini taşıyor. Arap alemi ise Filistin Hükümetinin El-Fetih gibi laik bir parti yerine Hamas gibi terörist lakaplı bir parti tarafından kurulmasını hayretle izliyor.
Seçimin bu şekilde sonuçlanmasında El-Fetih’in 50 yıllık kötü deneyimi büyük rol oynuyor. El-Fetih’in efsanevi lideri Yaser Arafat döneminde ve vefatının ardından Mahmud Abbas’ın liderliği döneminde devam eden El-Fetih yönetimi, Filistinliler için sorunlara çözüm getirmekten uzaklaşarak değişen zamana ayak uyduramayacak konuma gelmişti. Bu nedenle Abbas ve El-Fetih, Filistinliler gözünde statükocu yapıyı terk edememekle suçlandı. Tabii ki buna El-Fetih’in Arafat döneminde yolsuzluk ve rüşvet gibi kötü siyaseti de eklenince halk stratejik kararını Hamas yönünde verdi.
2005 yılında Filistin yerel seçimlerinde Hamas’ın sandıktan büyük başarı ile çıkması, 25 Ocak seçim sonuçlarının bir ön göstergesi olarak değerlendirilmeli. Asıl önemli olan bundan sonra Hamas’ın siyasette sergileyeceği tablo. Tüm dünyanın dikkatlerinin toplandığı sıcak bölgede Hamas’ın örgüt özelliğinden sıyrılıp siyaset mi yapacağı, yoksa "silahlı direnişe" mi devam edeceği merak konusu. İsrail’in ve ABD’nin siyaseti de bu yollara göre şekillenecek….