Öyküler ve Efsaneler

KRAL ŞELOMO VE ASMODEKral Şelomo, Yeruşalayim`de, Tanrı adına Beit Hamikdaş`ı inşa etmeye karar verdiğinde, birtakım zorluklarla karşılaştı. Kaya ve taş parçalarını kesmek için madeni keskilerden ya da yontucu aletlerden kesinlikle faydalanmıyordu, zira bunlar ancak silah yapmak için kullanılırdı.

Kavram
9 Ocak 2008 Çarşamba
Bu sorunu çözmek maksadıyla krallığın bilgelerine danıştı. Onlar: "Şamir" denen, arpa tanesi büyüklüğünde küçük bir solucan en sert taşları bile kemirebilmektedir. Moşe, oniki kabilenin adlarını değerli taşlara kazımak için bu böceklerden yararlandı." dediler.
Bunu duyan Kral çok hoşnut olduve bu kurtçuğu nasıl bulabileceğini sordu. Bunun üzerine danışmanlar, bunubilmediklerini ancak cinleri huzura çağırıp onlardan bilgi alabileceklerini söylediler. Huzura çağrılan cinlere, Kral Şelomo, Şamir’in nerede saklı olabileceğini sordu. Onların da yanıtı olumsuzdu: "Bunu sana ancak bizim kralımız Asmode söyleyebilir" diye ilave ettiler.
Şelomo, Asmode’nin yerini öğrenebilmek için cinleri rehin aldı. Bir kaç gün sonra da, cinler Asmode’nin sarayının yerini söylemeye hazır olduklarını belirttiler. "Bizim Prens’imiz, buradan çok uzakta, sık bir ormanın ortasındaki dağın eteğinde oturur. Orada, içi berrak kaynak suyuyla dolu bir kuyu açtı ve bu suyu koruyabilmek için, kuyunun ağzını, kendi mühürünü taşıyan ağır bir kaya parçası ile örttü. Her gün gökyüzüne çıkıp, yüce buyrukları aldıktan sonra, akşam, yeryüzüne indiğinde, bu uzun yolculukta susamış olan Asmode, suyunu içmeden önce, mühürün sökülüp sökülmediğini kontrol eder. Sonra, herşeyi düzene koyup, ortadan kaybolur. İşte, Yüce Kral, sana ancak bu kadarını söyleyebiliriz ve sen, eşsiz zekanla ne yapman gerektiğini bulacaksın."
Kral Şelomo, sadık danışmanı olan, cesur savaşcı Benaia’ya, üstünde Tanrı’nın adı olan altın bir zincir ve değerli bir şarapla dolu sayısız fıçı verdi. Benaia, yanına aldığı birkaç arkadaşı ile, bu tehlikeli ve zorlu görevi yerine getirmek üzere yola koyuldu.
Haftalarca yol aldılar. Azgın ırmakları aştıktan ve dik kayalara tırmandıktan sonra, cinlerin söz ettikleri ormana vardılar. Hemen işe koyuldular. Kuyuyu örten kayaya dokunmadan, yan taratan bir delik açıp, şarabı kuyuya boşalttılar ve kendilerini ele vermeyecek şekilde, herşeyi yerli yerine koydular. Cinlerin Prens’ini beklemek üzere, ormana gizlendiler.
Akşama doğru, Asmode gökyüzünden geri döndü. Benaia ve arkadaşları, onun heybetli cüssesinden ve korkunç görünümünden ürktülerse de, cesaretlerini yitirmediler. Asmode, her zamanki alışkanlığı ile, kuyunun çevresini kontrol etti. Her şeyin normal olduğunu gördükten sonra, kapağı açıpsu içmek istedi. Dudaklarını değdirdiği şeyin su olmadığnı anladı: "Bu Şarap!" diye gürledi "Ben şarap içmem, cinler şarap içmez, çünkü onlar zihni bulandırır."
Fakat, susuzluğu o kadar büyüktü ki dayanamadı ve tek bir damlanın ona zarar vermeyeceğini düşünerek içmeye başladı. Bir, iki, üç, dört derken varmadan tüm şarabı bitirdive hemen de etkisi görüldü!
Cinlerin Prensi’nin derin bir uykuya daldığını gören Benaia ve arkadaşları gizlendikleri yerden çıkıp, usulca yanına yaklaştılar ve Tanrı’nın adını taşıyan zinciri boynuna geçirdiler. Uyanıpta, durumunun farkına varan Asmode, öfkeyle zinciri koparmak istedi ama Benaia’nın:
"Tanrı’nın adını taşıyan bu zinciri asla koparamayacaksın. Artık elimizdesin" sözleri üzerine tavrını değiştirip uysal uysal askerleri izledi.
Dönüş yolculuğu esnasında acayip olaylar oldu. Asmode’nin sırtını dayadığı bir ağaç, cinin doğa üstü kuvveti ile kökünden söküldü. Bir başka gün, dinlenmek amacıyla yoksul ve dul bir kadının kulübesine yaslandı, bütün evin duvarları sarsıldı. Korkudan dışarı fırlayan kadıncağız, kendisi ve evi için merhamet diledi.
Yollarına devam ettiler. Bir düğün alayına rastladıklarında, Büyük Cin ağlamaya sızlamaya başladı. Bunun nedenini soran Benaia’ya, "Ağlıyorum, çünkü, bu genç gelinin yarın öleceğini biliyorum" cevabını verdi.
Bir kunduracının önününden geçtikleri sırada, içerideki müşterinin, yedi sene dayanabilecek bir çift çizme ısmarladığını duydular. Bunun üzerine Asmode, "Yedi yıllık çizmeler ha! Bu adamın yedi günlük ömrü kaldı" diye haykırdı.
Yolda sarhoş bir adama rastladılar. Asmode, insan üstü bir çaba göstererek, yol kenarındaki bir çukura düşmekte olan adamı kurtardı. Bu iyiliği karşısında Benaia’nın hayretini gören Asmode, "Bu sarhoşun büyük bir günahkar olduğunu biliyorum. Ve bunun içindir ki, yaşarken pek ender yaptığı iyiliklerin ödülünü şu an vermek istedim. Bir sonraki yaşamında, sonsuza kadar, sert cezalara muhkum olsun" dedi.
Yol üzerinde, kırların ortasında, sihir ve büyü ile hazine arayan bir adamla karşılatıklarında, Büyük Cin kahkahalarla gülmeye başladı. "işte, büyük hazinenin evinin altında saklı olduğunu bilmeyen ve her tarafta karış karış hazine arayan bir adam".
Nihayet, Yeruşalayim’e vardılar. Sarayda, Kral’ın huzuruna çıkarılan Asmode, yere bir dikdörtgen çizerek Şelomo’ya:
"iyice bak! Öldüğünde ancak bu büyüklükte bir toprak parçası ile yetinmek zorunda kalacaksın. Bunca devlete, bunca toprağa hükmettiğin yetmiyormuş gibi, şimdi de cinlere hakim olmak istiyorsun" diye öfke ile haykırdı.
Şelomo, "Ey cinlerin güçlü prensi, hiddetlenme. Seni buraya çağırmamın nedeni ne hırs ne de açgözlülük. Tanrı’yı yüceltmek için yapmak istediğim bir eser hakkında senden fikir almak istedim. Çünkü, sizlerin de bizler gibi Tanrı’ya inandığınızı biliyorum. Babam, Kral David, ölmeden önce, kendisinin yapamadığı mabeti inşa etmeye görevini bana verdi. Bunun için gereken taşları kesmek için madeni aletlerden yararlanmam dini yasalarca yasak olduğundan, zor bir durumda bulunuyorum. Bu arada, Şamir denen küçük bir kurtçuğun mucizeler yarattığını, en sert kayaları bile kolaylıkla kemirdiğini duydum. Senin, benim için bu böceği bulacağından emin olduğum için seni çağırttım." dedi.
Bu sözler üzerine sakinleşen Asmode, "Efendimizi, Yüce Kralımız, Şamir üzerine hiçbir gücüm ve etkim olmadığını bilmeni isterim. Denizlerin Cin’i saklaması onu ibibiğe verdi ve o da Şamir’i saklayacağına söz verdi" diye cevapladı.
Kral Şelomo, Şamir’I elde etmek arzusu ile, kuşu araması için bir kez daha Benaia’yı görevlendirdi. Bu zor görevi tamamlamak üzere bazı hazırlıklar yapan Benaia’ya gerekli yiyeceklerin yanı sıra, bir de camdan bir fanus verildi. İnsan ayağı değmemiş, vahşi ve ıssız yörelerden geçtikten sonra, yüksek bir dağın tepesinde, bir kayanın ucunda, kuşun yuvasını buldu. Vakit kaybetmeden, fanusu yuvaya yerleştirdi ve adamları ile kayaların arkasına gizlendi. İbibik, yuvasına döndüğünde, yavrularını beslemek istedi, fakat onlara yaklaşamadı. Boş yere, cam fanusun içindeki küçüklerini kurtarmayı denedi ve başaramayınca oradan uzaklaştı. Az sonra, gagasıyla Şamir olduğu halde geldi, onun fanusu kırmasını sağladı ve yeniden böceği gizli yerine götürmek istedi. Ama, Benaia ve arkadaşları öyle korkunç çığlıklar attılar ki, kuş ürktü ve gagasındaki Şamir’i düşürdü. Benaia böceği alıp arkadaşları ile beraber oradan uzaklaştılar.
Artık, Kral Şelomo Kutsal Mabet’in inşaasına başlayabilirdi. Yedi sene boyunca Şamir ona gereken taşları kesti ve binanın inşaası bitti. Bütün bu zaman zarfında, gerektiğinde ona danışmak gayesiyle, Asmode’yi tutsak tutan Şelomo, bir gün cinler prensine:
"Din ile ilgili olan veya olmayan konular hakkında çok engin bilgiye sahip oldum. Fakat siz cinleri bizler gibi insanlara üstün kılan gücün ne olduğunu bilmek isterim" dedi.
Asmode, "Boynumdaki zinciri çıkartıp, yerine seninkini taktırırsan merakını gidermek için sana harika şeyler anlatacağım." diye cevap verdi.
Kral Şelomo, öğreneceği sırların ve ilginç şeylerin coskusu ile Cin’in arzusunu yerine getirdi. Fakat Asmode, üzerinde Tanrı’nın adı yazılı zincirden kurtulur yeniden eski gücüne kavuştu. Kralı kaptığı gibi, çok uzaklara, ta Hindistan’a savurdu.
Şelomo kendine geldiğinde, hayretle, yabancı bir diyarda, yabancı insanların arasında bulunduğunu gördü, ama cesaretini yitirmedi. İlk haftalar durumu o kadar kötü sayılmazdı. Çünkü bir miktar parası ve üstündeiyi durumdaki giysileri vardı. Ve, umutsuz anlarında, Tanrı’ya olan inancı ona moral verdi. Fakat bir müddet sonra, zavallı bir dilenci gibi kapı kapı dilenmeye başladı. "Ben Yeruşalayim Kralı Şelomo’yum" dediyse de hiç kimse ona inanmadı, hatta onunla alay bile ettiler.
Bir gün, bir okulun yanından geçerken, öğretmenin, talebelerine, Şelomo’nun deyişlerini açıklıdığını duyduğunda kapıyı çaldı ve "Bu sözlerin sahibi Şelomo benim" demesi üzerine öğretmen ve talebeleri gülmekten kırıldılar ve onu odadan kovdular.
Uzun seneler süren yolculuktan sonra, nihayet Yeruşalayim’e varan Şelomo, bu Kutsal Kent’in yüksek mahkemesine başvurup, "Beni tanımadınız mı? Ben kralnız Şelomo’yum" dediyse de, burada da ona deli muamelesi yaptılar. Zira, Kral’ın kılığı ve görünümünü alan Asmode, yıllardan beri devleti yönetmekte idi. Ve, hiç kimse bu sahtekarlığın farkına varmamıştı.
Şelomo yılmadı. Hakkını korumak için durmadan çalıştı. Söylediği bilge sözler, sahip olduğu zeka, aslında sahte Şelomo hakkında bazı kuşkular besleyen yargıçların dikkatini çekti. Bu kuşkular, saray hizmetkarlarından bazı konuşmalarından, bir takım söylentilerden kaynaklanıyordu. Sahte kralın gece yatarken ayakkabalırın çıkartmamaması bunların merakını uyandırmaştı. Tabi Asmode, horoz pençesi şeklindeki ayaklarını çıkartmaması bunların merakını uyandırmıştı. Tabi Asmode, horoz pençesi şeklindeki ayaklarını kimseye göstermek niyetinde değildi. Bunu anlayabilmek için cinlerin tamamen insan kılığına girebilmelerine rağmen ayaklarının şeklini değiştirmeye güçlerinin yetmediğini bilmemiz gerekir.
Sahte krala yüzleştirmek için, Şelomo saraya getirilir. Onu gören Asmode, tüm Yeruşalayim şehrini sarsan ve ta Yeriho’dan da duyulan bir nara attı ve gitgide büyüyen dev vücuduyla sarayın damını deldi ve uçup gitti.
Fakat, Cinler Prensi’nin intikamından korkan Şelomo, "Şir Haşirim" de de yazdığı gibi, her gece altmış cesur savaşçı tarafından korundu.

Kaynak:  Contes et Legendes d’Israel