Yeldeğirmeni`nden Yahudiler geçti, geriye mutlu anilar kaldi!

Beki BARDAVİDSıcak, sımsıcak bir Ankara`dan sonra, birdenbire sabah sabah Hürriyet Gazetesi`ni açıp, Ankara serüvenimizle karşı karşıya kalmak, Ankara`ya raslamak, o sevgi dolu, o ilgi dolu günleri yenibaştan yeni baştan yaşamak, gerçekten bizleri hem şaşırttı, hem sevince boğdu

Toplum
9 Ocak 2008 Çarşamba
Ayda Kayar’ın Cumartesi günkü Hürriyet’teki yazısı bizleri yaklaşık iki ay öncesine götürdü. Üç gün süren Ankara Sefarad Kongresi’nde hem duygulandık, hem öğrendik, hem de birbirimize bölük pörçük bazı bilgileri aktarmış olduk. Birimiz dil ile ilgilendi, birimiz Yahudiceye katılan binbir dilden sözcükleri anlattı, kimi de benim gibi Çorlu’yu anlatmak için uğraş verdi. Şöyle ki bir dizi derslikte yaklaşık elli kişi söz aldı ve ötekileri aydınlatmak için çaba verdi.
Cumartesi günkü Hürriyet Gazetesi’nde gazeteci yazar Ayda Kayar işte o üç günden söz ediyor ve özellikle Anri Niyego’nun çalışmasını yazısında konu ediyor. 28ᆲ Kasım arası yer alan  "Birinci İspanyol  Türk Sefaradi Tarih ve Kültür Buluşması Uluslar arası Sempozyumu’nda, Anri Niyego Haydarpaşa’nın bir ucundan girdi öteki ucundan çıktı. Amerikalardan, Avrupa’dan ve nerdeyse dünyanın dört bir yanından bilim adamları ve araştırmacılar geldi ve bildirilerini sundu.  Anri Niyego’nun konusu "Haydarpaşa’da Geçen Yüzyılımız" başlıklı bildirisi ilgi çekti" diye yazıyor Ayda Kayar.
 Çok güzel bir eserdir Haydarpaşa ile ilgili bu kitap. Aslında kitap ta değil, bir albüm, bir resimli antolojidir nerdeyse.. Şalom Gazetesi’nde de bulabilirsiniz bu eseri. Kağıdı ise olağanüstü güzel.  İngilizcesi baskıda ve başlığı şöyle: "The Untold Story of a Jewish Community in İstanbul, Our last Hundred Years in Haydarpaşa".  Şu anda kitap Türkçe olarak Amerika’nın l9 üniversitesinde bulunmakta. Ayda Kayar, Yel değirmeni’nin anlatımı ile sürdürüyor yazısını.  Ankara’daki kongreden olsun, bu yazıdan olsun, edindiğim bilgilere bakılırsa, geniş toplum, değerlerin yitirilmesini istemiyor. İstemiyor, çünkü bu değerler ülkenin, Türkiye’nin mozaiklerini oluşturuyor.  İstemiyor, çünkü Türkiye salt bir Müslüman ülke değil.  Türkiye  birçok dini eriten, ayrı bırakaraktan birleştiren bir potadır. İkinci Bayezit’ten bu yana, Atatürk ile ve Atatürk’ten sonra, devlet adamları, akademisyenler, üniversite profesörleri, devlet basamaklarında olsun, öğretim düzeylerinde olsun, dinler, ırklar, diller,…birbirine karışmış, sonra da herkes kendi diline, kendi ırkına, kendi dinine sahip çıkmıştır. Her Türk de bu davranışı çok doğal karşılamıştır.
Bundandır ki Türk düşünürlerin, Türk bilimadamlarının, araştırmacılar, öğrenci olsun öğreten olsun,… sokaktaki insan bile, topraklarımızın üstünde yaşayan bu değerlerin  yitmemesi, yok olmaması,  her zaman için güncel, görev üstlenen ve eskiyi çağrıştıran bir anıt, bir yapı, bir yapıt, bir başyapıt olmasını diliyor. Her yok olan, üzüntü ile izlenir. Ve peşi sıra üzüntüyü sürükler.
Bu nedenledir ki, güzelim Haydarpaşa Sinagogu’nun kullanıma açılması, ve böylece duaları barındıran bir dua yeri, Musa dininde ilahilerin yürekten söylenecek bir mabet olmasını bekliyor bu toprağın insanı.
Hiçbir şey yitmesin , ne bir minik taş, ne bir dua, eskinin olan hiçbir şey yokolmasın, tümü yaşasın.  Böylesi, ülkemizin varsıllığıdır, ülkemizin güzelliğidir, Atatürk’ün deyişi ile bizleri "Çağdaş Uygarlık Düzeyine" tırmandıran ayrıntılardır.
Beki Bahar’ın inanılmaz güzellikte yazdığı BOĞAZ’DA ORTAKÖY şiirinin bir bölümünü kaçıncı kez yineleyelim, salt Türkiye’yi ve Türkleri anlatmak için:
…..
Bir ermiş ses duyulmuş / Ezan
Özgürlük yansıtmış haçın gölgesi / Çan !
Gönülden bir mezamire başlamış / Hazan
Korku düğümü / Erinçte çözülmüş
Şehr-i İstanbul’da / Ezan, / Çan, / Hazan.

Koca Hürriyet Gazetesinin yazarı Ayda Kayar’ın,  bütün bir sayfasına yerleştirdiği Haydarpaşa Sinagogu ile Yeldeğirmeni’nden geçerken, Yahudilerin bıraktıkları mutlu  anıları, dile getirmesinin nedeni de bu olsa gerek!