Ayda Kayarın Cumartesi günkü Hürriyetteki yazısı bizleri yaklaşık iki ay öncesine götürdü. Üç gün süren Ankara Sefarad Kongresinde hem duygulandık, hem öğrendik, hem de birbirimize bölük pörçük bazı bilgileri aktarmış olduk. Birimiz dil ile ilgilendi, birimiz Yahudiceye katılan binbir dilden sözcükleri anlattı, kimi de benim gibi Çorluyu anlatmak için uğraş verdi. Şöyle ki bir dizi derslikte yaklaşık elli kişi söz aldı ve ötekileri aydınlatmak için çaba verdi.
Cumartesi günkü Hürriyet Gazetesinde gazeteci yazar Ayda Kayar işte o üç günden söz ediyor ve özellikle Anri Niyegonun çalışmasını yazısında konu ediyor. 28ᆲ Kasım arası yer alan "Birinci İspanyol Türk Sefaradi Tarih ve Kültür Buluşması Uluslar arası Sempozyumunda, Anri Niyego Haydarpaşanın bir ucundan girdi öteki ucundan çıktı. Amerikalardan, Avrupadan ve nerdeyse dünyanın dört bir yanından bilim adamları ve araştırmacılar geldi ve bildirilerini sundu. Anri Niyegonun konusu "Haydarpaşada Geçen Yüzyılımız" başlıklı bildirisi ilgi çekti" diye yazıyor Ayda Kayar.
Çok güzel bir eserdir Haydarpaşa ile ilgili bu kitap. Aslında kitap ta değil, bir albüm, bir resimli antolojidir nerdeyse.. Şalom Gazetesinde de bulabilirsiniz bu eseri. Kağıdı ise olağanüstü güzel. İngilizcesi baskıda ve başlığı şöyle: "The Untold Story of a Jewish Community in İstanbul, Our last Hundred Years in Haydarpaşa". Şu anda kitap Türkçe olarak Amerikanın l9 üniversitesinde bulunmakta. Ayda Kayar, Yel değirmeninin anlatımı ile sürdürüyor yazısını. Ankaradaki kongreden olsun, bu yazıdan olsun, edindiğim bilgilere bakılırsa, geniş toplum, değerlerin yitirilmesini istemiyor. İstemiyor, çünkü bu değerler ülkenin, Türkiyenin mozaiklerini oluşturuyor. İstemiyor, çünkü Türkiye salt bir Müslüman ülke değil. Türkiye birçok dini eriten, ayrı bırakaraktan birleştiren bir potadır. İkinci Bayezitten bu yana, Atatürk ile ve Atatürkten sonra, devlet adamları, akademisyenler, üniversite profesörleri, devlet basamaklarında olsun, öğretim düzeylerinde olsun, dinler, ırklar, diller,
birbirine karışmış, sonra da herkes kendi diline, kendi ırkına, kendi dinine sahip çıkmıştır. Her Türk de bu davranışı çok doğal karşılamıştır.
Bundandır ki Türk düşünürlerin, Türk bilimadamlarının, araştırmacılar, öğrenci olsun öğreten olsun,
sokaktaki insan bile, topraklarımızın üstünde yaşayan bu değerlerin yitmemesi, yok olmaması, her zaman için güncel, görev üstlenen ve eskiyi çağrıştıran bir anıt, bir yapı, bir yapıt, bir başyapıt olmasını diliyor. Her yok olan, üzüntü ile izlenir. Ve peşi sıra üzüntüyü sürükler.
Bu nedenledir ki, güzelim Haydarpaşa Sinagogunun kullanıma açılması, ve böylece duaları barındıran bir dua yeri, Musa dininde ilahilerin yürekten söylenecek bir mabet olmasını bekliyor bu toprağın insanı.
Hiçbir şey yitmesin , ne bir minik taş, ne bir dua, eskinin olan hiçbir şey yokolmasın, tümü yaşasın. Böylesi, ülkemizin varsıllığıdır, ülkemizin güzelliğidir, Atatürkün deyişi ile bizleri "Çağdaş Uygarlık Düzeyine" tırmandıran ayrıntılardır.
Beki Baharın inanılmaz güzellikte yazdığı BOĞAZDA ORTAKÖY şiirinin bir bölümünü kaçıncı kez yineleyelim, salt Türkiyeyi ve Türkleri anlatmak için:
..
Bir ermiş ses duyulmuş / Ezan
Özgürlük yansıtmış haçın gölgesi / Çan !
Gönülden bir mezamire başlamış / Hazan
Korku düğümü / Erinçte çözülmüş
Şehr-i İstanbulda / Ezan, / Çan, / Hazan.
Koca Hürriyet Gazetesinin yazarı Ayda Kayarın, bütün bir sayfasına yerleştirdiği Haydarpaşa Sinagogu ile Yeldeğirmeninden geçerken, Yahudilerin bıraktıkları mutlu anıları, dile getirmesinin nedeni de bu olsa gerek!