BİR HANUKAÖYKÜSÜ

Sara YANAROCAKDördüncü MumRahel`in babası yemek odasından içeri girdi. Dolabı açtı ve içinden menorayı çıkardı, mutfağa doğru ilerlemeye başladı. Rahel; "nereye gidiyorsun?" diye sordu. Rahel onbir yaşındaydı. Babası annesine gözünün ucuyla bakarak "buna ona izah etmelisin" dedi.

Kavram
9 Ocak 2008 Çarşamba
Annesi; "Rahel, hayatım" diye başladı. "Bu yıl mumları mutfakta yakacağız."
Rahel, "Niçin?" diye sordu. Annesi; "bak hayatım" diye tekrar konuya girdi. "Artık New York kentinde yaşamıyoruz, bu kasabada da fazla Yahudi yaşamıyor. Bizim pencerenin önünde mumları yakmamız garip karşılanabilir. O yüzden menoramızı mutfakta yakacağız. Tamam mı?" Annesi kızının yanağından gülümseyerek bir makas aldı. Kızın anlattıklarını anladığından emindi.
Rahel öfke ve üzüntü içinde; "ama anne… baba… Sizler her zaman bana mumların pencere önünde yakılması gerektiğini, böylece herkesin bu ışıkları görebileceğini söylemiştiniz. Bunun ne kadar önemli olduğunu vurgulamak için Makabi’lerin gücünü ve cesaretini örnek vererek, onların takipçisi olmamız gerektiğini anlatmıştınız. Bu bir mesajdı. Sizler bana bu ışığın karanlıkları yeneceğini vurgulamıştınız.  Ya da buna benzer bir şeyler söylemiştiniz. Ama mutlaka pencerenin önünde olması gerekirdi!"
Karıkoca birbirlerine baktılar, sonunda anne yine söze başladı; "Pekala ilk akşamın mumlarını pencerenin önünde yakalım." Rahel hemen menorayı kaptığı gibi yemek odasına gitti ve onu pencerenin önüne yerleştirdi. Annesinin babasına yavaşça söylediklerini duymadı bile. "Sadece iki mum. Belki de insanlar bizim Noel için pencereyi süslediğimizi zannederler.
Rahel perdeleri açtı. Pervazın tam orta yerine menorayı koydu. "Aman Tanrım ne kadar da, yakıştı. Mumlar yanınca daha da güzel olacak. Herhalde okuldaki arkadaşlarımdan biri görecek ve ne olduğunu soracak" diye sevindi. Sonunda böyle bir fırsatı yakalayabileceği için kendini mutlu hissediyordu.
Birkaç ay önce başladığı bu yeni okulunda henüz hiç kimseyi tanımıyordu. Çocuklarla bir türlü kaynaşamamıştı. Hiç birinin ona ayıracak zamanı yoktu. Hepsi de başka ailelerin çocuklarıyla ilgileniyorlardı. Kimse Rahel ile ilgilenmiyor, onu tanımaya bile çalışmıyordu. Hatta onlarla aynı blokta yaşayan birkaç çocuk bile böyle davranıyordu. Bunlardan birinin adı Brad Brown’dı. Babası itfaiye şefiydi. Rahel okuldan dönerken onunla ahbaplık kurmaya çalışıyordu ama oğlan ona garip garip bakarak, yolun karşı tarafına geçiyor, arkasına bakmadan gidiyordu. İşte bu yüzden ertesi gün menorayı pencerede görenlerin onunla okulda birkaç kelime edeceklerini ümit ediyordu. Büyük bir keyifle önce şamaş mumunu, ardından da 1. Akşamın mumunu ateşledi. Ailesi arkasında durmuşlar, kaygılı gözlerle onu süzüyorlardı.
Ertesi gün okula gitti. Son dersin zili çaldığı zaman biri yanına yaklaştı. Bu karşı kaldırımda oturan Brad Brown’dı.
"Merhaba", dedi alayla. Babam o mumları nereden bulduğunuzu merak etti.
"Aaa, Menoramı gördünüz demek? Onu beğendiniz mi? Rahel heyecanla konuşmaya devam etti." Aslında biz bu mumları, kasabanın 20 mil ötesinde bulunan bir yerden aldık, çünkü bu kasabada bizden başka bir Yahudi aile yok. Fakat siz menoramı gördünüz, onu beğendiniz mi?
"Hımm" diye homurdanan Brad devam etti, "Biliyorsun babam itfaiye şefidir. O yüzden bu mumların emniyetli olup olmadığını merak ediyor. Yoksa yangın çıkabilir" Sonra aniden Rahel’in yanından ayrılıp hızlı adımlarla uzaklaştı. Rahel hayatında ilk kez kendini midesine bir yumruk yemiş gibi hissetti.
Yumruk hissi devam ederken eve vardı ve ailesine olanları anlattı. Ailesi ona mumları pencerenin önünde yakmaya kararlı olup olmadığını sordular. Hiç açık vermeden "Evet, evet orada yakacağım" dedi.
Böylece o akşam, ikinci günün mumlarını yaktılar. Ertesi gün de okula gitti. Kimse hiçbirşey söylemedi. Üçüncü akşam, üçüncü günün mumlarını yaktı. Ertesi gün yine okula gitti. Yine hiç kimse hiçbir şey söylemedi. Eğer bir şey söyleyecek olursa veya bunu yasaklamaya kalkarsa verecek cevapları hazırdı. Ama hiç kimse hiçbir şey söylemedi. Midesindeki o yumruk gitgide daha çok büyüyordu. Sonuç olarak dördüncü gece de mumları pencerenin önünde yaktı, ama ertesi günü bunu yapacağından emin değildi artık. Kendini enikonu rahatsız hissediyordu.
O gece pencereye doğru yürüdü. Perdeleri açtı, önce şamaşı, sonra diğer dört mumu tutuşturdu. Kendi kendine menoranın ne kadar güzel göründüğünü düşünüyordu. Sonra telefonun zili çaldı. Telefonu babası açtı ve ona seslendi "Rahel karşı yolda oturan Brown’ların oğlu seni istiyor" dedi. "Alo" dedi. Brad hırçın ve çekingen bir sesle, "babam bunu açıkça sergilenerek yakılmasının önemli olup olmadığını soruyor." dedi.
Rahel şaşkındı ama kendini toplayarak cevap verdi. "Evet, evet bu çok önemlidir. Burada herkese verilmek istenen bir mesaj var. Makabi’lerin gücünü ve cesaretini gösteren bir mesaj. Bu bir…" Brad onun sözünü keserek "mesaj yerine ulaştı" dedi ve telefonu kapattı. Telefon kapanmıştı, sanki ölü gibiydi.
Rahel’in bacakları titremeye başladı, yavaşça telefonun almacıını yerine koydu. Ailesine alçak sesle olanları anlattı. Pes etmiş bir ses tonuyla "Anne, baba korkarım siz haklıydınız. Şimdi gidip hemen menorayı pencerenin önünden çıkaracağım." Yavaşça mutfaktan çıktı ve yemek odasına doğru yöneldi.
Sessizce, son bir kez pencerede duran menorayı seyretti. İki mumun alevi neredeyse sönmek üzereydi. Ama diğer ikisi pırıl pırıl yanmaya devam ediyordu. Öyle güzeldi ki! Dikkatini dışarıya verdi. Karşı pencerelere baktığında, komşularının ışık içindeki noel ağaçlarına gözleri takıldı.
Ardından onu gülümseten bir ayrıntı gözüne çarptı. Onun menorasının ışıkları köşedeki evin camına yansıyordu. Bu ona New York kentinde bütün sokaklarda bütün pencerelerde yanan menoraları anımsattı. Kederle "ne kadar güzeldi!" diye düşündü. Sonra dikkatini birşey çekti. Kendi menorasında artık sadece iki mum yanıyordu. Halbuki karşı köşedeki evin menorasında …. üç ışık yanıyordu. "Anne, baba" diye içeriye seslendi.
Aile telaşla içeriye daldı. Sessizce ve şaşkınlık içinde Brad Brown’ın ailesinin dördüncü gece için yaktıkları menoraya bakakaldılar.
Rahel’in annesi ailesine sarılarak şöyle söyledi; "Evet Rahel, bu gerçekten de karanlıkları delen bir ışığa benziyor!"

Kaynak: The Jewish Year
Celebrating the Holidays