Türk Yahudilerinin Sanattaki Yeri - 3

İzzet KERİBAR"Türk Yahudilerinin sanattaki yeri”ni konulu dosyamızın üçüncü sayısında değerli fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar`ın konu hakkındaki görüşlerini sütunlarımıza taşıyoruz. Sanatçının çalışmalarını www.keribar.com internet adresinden izleyebilirsiniz

Perspektif
9 Ocak 2008 Çarşamba
Belki bu başlığı farklı sunmak gerekirdi… Türkiyeli Yahudilerin farklı sanat kollarındaki ilişkileri, diye. Yeri dediğimiz zaman artık kanıtlanmış, ödüllü, sergi açan, yurt içinde olduğu gibi yurt dışında da sesini duyurabilen sanatçılar söz konusu oluyor bence. Başka bir deyimle, sanatla uğraşanlar ve gerçekten sanat yapanlar arasındaki fark gibi bir şey.
Bir de sanat denince hangi kollardan bahsediyoruz? Tümünden mi?  Resim, heykel gibi plastik sanatlar, sinema ve fotograf gibi görsel sanatlar mı? Müzik ile tiyatroyu, edebiyatı da eklemek gerekmez mi?  Müzikle başlayalım…
500 yıldır Türkiye’de yaşıyoruz. Merak ediyorum, Osmanlı döneminde kendilerini kanıtlamış ve isimleri bilinen Türk Müziği ustaları dışında evde müzik yapılır mıydı? Sanıyorum ki 19. yüzyılda " Emancipation"  Fransızca ve Avrupa kültürünün bize yaklaşmasıyla, "klasik müzik" de evlerde yaygınlaşmış oldu. Hatta bir ara evlenme yaşında olan bir kızın çeşitli nimetlerini sayarken, örneğin "piyano" çaldığı de eklenir bu artı vasıf herhalde çok da takdir edilirdi. Evlerde özel derslerle klasik müzik eğitimi son yıllarda yerini konservatuara bıraktı ve ancak yetenekli olan gençler bu işe soyunabiliyor. Nedeni, çağımızda başarı çıtasının çok daha yükselerde olması. Bugün 25.000 kişilik toplumuzda konservatuarda eğitim alan gençlerin sayısı hakkında kesin bir bilgim olmamakla bunların 30ᆼ kişi olabileceklerini tahmin ediyorum...  Bu sayının içinde kariyer olarak müzik mesleğini seçenler herhalde daha da azdır.
Türkiye’de yaşayan Yahudi toplumu her şeyden önce ticareti düşünür diye bir inanç vardır... İthalat, ihracat; belki 40 yıldır sanayici, doktor ve avukat ve son yıllarda ise yöneticilik, gazetecilik, genelde Türk Yahudilerinin seçtiği meslekler oluyor. Son yıllara kadar sanat dallarına soyunanlar ve sanatı profesyonel anlamda kariyer olarak seçenler ise bence çok azdı. Amatör ressamlar oldukça fazla, çok iyi; ama bunların tümü gerçek sanatçı sayılabiliyor mu?
Durum en azından bundan 10ᆣ yıl öncesine kadar öyle iken, bu dengenin artık değiştiğine inanmak istiyorum. Amatör olarak başlayıp, sesini yurt içinde ve yurt dışında sergi açarak duyuranlar, yarışmalara katılarak, hatta kimi zaman sanat yarışmalarında jüri üyesi olarak yer alanların sayısı çoğalıyor. Bu süreç böyle devam ederse, Türk Yahudileri sanat dallarının herhangi birini, yaşam boyu süren kariyer olarak seçme şansı artacaktır... Fotoğraf derslerinde kursiyerlere hep tekrarladığım bir cümleyi burada da anımsatmak istiyorum: 21. yüzyılın gelişen dünyasında özellikle sanat dallarında, seslerini duyurabilenler ancak en iyileri oluyor.  Rekabet eskiye kıyasla çok daha çetin. En iyiye ulaşmak için, her şeyden önce yapılan işi sevmek, yaptığı işe inanarak çıtayı hep yükselen bir grafikte tutmayı başarabilmek gerekir. İşte yaratıcılık burada devreye giriyor, yeni düşüncelerden yola çıkarak ve çok ciddi ve etkileyici sunumlar yapmak ve bu işleri azimle beğendirme çabası,  sanat dünyasında kabul görmelerini sağlamak ana gâye olmalı…
 Burada kendi örneğimi ve fotoğrafçılığa bakış açıma kısaca değinmek istiyorum. Yaklaşık olarak kırk beş yıl önce evlendiğim yıllarda da oldukça iyi fotograf çeker, fotoğrafı çok da severdim; ama fotoğrafçılığı bir kariyer olarak seçeceğimi annem babam veya yeni evli iken eşime ilan etseydim, herhalde yer yerinden oynardı. 50 yıl öncesine göre fotografçılığın da, doktor veya avukatlık veya ticaret gibi ciddi bir meslek olabileceğini kabul edenlerin (tamamı değilse de) yüzdesinde ciddi bir yükselme olabileğine inanıyorum. Bu düşünceden yola çıkarak, değişenin yalnız pratik zihniyet değil, güncelleşen dünya ve dolaylı olarak bizlerin olduğunu varsayabiliriz.
Günümüzde, kimi sanatçıyı unutmaktan korktuğum için isim saymayacağım, toplumuzda çeşitli sanat dallarında devamlı sergiler açarak, katalog basarak, çalışma atölyeleri yaparak, yurt içinde dışında ödüller kazanarak,  konserler vererek, adlarını sık sık duyarak alıştığımız sanatçılar bir hayli çok...  Tanıdığımız isimlere hergün yenileri eklenmektedir. Bu durumda sorulması gereken soru şöyle: İstanbul on milyonluk bir kent. (Türkiye çapında yanlış sonuçlara ulaşmak mümkün). Türkiye’de de yaklaşık olarak 20.000 Yahudi yaşadığında göre, yaşadığımız şehrin gerçek sanat normlarının üzerine çıkabiliyor muyuz? Ben buna hiç kuşku yok " Evet" yanıtını veriyorum. Ressamlarımız, karikatür ustalarımız, heykeltraşlarımız, sinema yönetmenlerimiz, klasik veya geleneksel konser veren müzik ustalarımız, fotoğrafçılarımız ve bence bu kategoriye eklenmesi gereken yazarlarımız ve tiyatrocularımız da var. Bu meslekleri uygularken itibar gören, mutlu olan, güzellikleri paylaşmasını bilen, sanatçı kimliği kazanan, hatta geçimini sağlayan ve toplumumuzun sanat seviyesini yükselten yıldızlar olduğunu izlemek son derece sevindirici. Unutmamak gerekir, kalıcı olan budur.
Son olarak, bu yıl yankıları hâlâ süren Limmud Festivali. Son derece başarılı geçen bu etkinliğin umarım önümüzdeki yıllarda da hep tekrarlanması, aramızdaki cevherlerin ortaya çıkması ve eserlerini sergileyebilmeleri için iyi bir ortam yaratacaktır.