Türk Futbolu üzerine hafiften çeşitlemeler...

Yakir MİZRAHİİki hafta önce oynanan ve futbol kalitesi bakımından oldukça zevksiz ve ruhsuz geçen Galatasaray-Fenerbahçe maçının ardından, bu haftasonunda izlediğimiz Galatasaray-Beşiktaş maçı biz futbolseverlere futbolun hem mücadeleye hem de görsel güzelliklere sahne olabilecek bir oyun olduğunu bir kez daha kanıtladı

Spor
9 Ocak 2008 Çarşamba
İlk 15 dakikada rakip filelere 3 gol bırakılması maçın zevkli geçeceğine dair işaretler verirken, karşılaşmayı güzelleştiren en önemli faktör, hakem Cüneyt Çakır’ın Avrupai standartlardaki yönetimi idi. İlk kez bir derbi maçında görev alan hakem Cüneyt Çakır, Avrupa liglerinde gördüğümüz, basit itişmelere faul çalınmaması kuralını, bu maçta uygulayınca ortaya güzel bir mücadele, bol gol ve son dakikaya kadar süren bir heyecan fırtınası çıktı.  Maç öncesini değerlendirdiğimizde, iki takımın da belirli mevkiilerinde sakat ya da cezalı oyuncularının bulunması, iki takımın da kazanma arzusunda olması ve iki takım antrenörünün Türkiye’de ilk defa karşı karşıya gelecek olması karşılaşmayı zevkli ve ilginç kılacak etmenlerdi. Kadrolara baktığımızda ise ; iki takımın da geçmişten günümüze sembolleri olmuş futbolcularının (Hakan Şükür ve Sergen Yalçın) yedek kulübelerinde oturması, Galatasaray takımının uzun yıllar sonra ilk defa yabancı bir kaptan önderliğinde (Mondragon) sahaya çıkması, kaç yıllık stoper ve sol bek oyuncusundan "Emmanuel Petit" vari bir ön liberonun (Çağdaş) yaratılarak, sahada yer alması maçın enteresanlık yönüne eklemelerde bulunuyordu.
90 dakikayı genel olarak değerlendirdiğimizde ise, büyük heyecan içinde geçmesi beklenen bu derbi maçının, Avrupai bir hakem yönetimine tanık olduğunu ve Türk usulü gollerin yenmesine sahne olduğunu görüyoruz. Örneklemek gerekirse ; karşılaşmanın ilk 15 dakikasında bir savunma oyuncusuna iki duran toptan iki gol attırtacak hantallık ancak Türkiye liginde yaşanır... Hele hele korner ya da serbest atışlarda birçok golü bulunan İbrahim Toraman gibi bir oyuncuyu rahat ve başıboş bırakırsanız, kalenizde de o kadar rahat gol yemeye mecbur kalırsınız... Hangi Avrupa liginde golü atan takım anında geri çekilme ihtiyacı duyar ki ? Maç berabere sürerken rakip takımı baskıya boğmak fakat öne geçince geriye yaslanarak birbirinden tehlikeli atakları kalende görme hastalığı bizim ligimiz dışında hangi ligde görülür acaba ? Ligde atılan golleri incelediğimizde, savunma yapan oyuncuların hataları maçın kaderlerini yaklaşık % 70 oranında etkilemiyor mu ? Forvet oyuncularının becerikliliğinden çok, savunma oyuncularının niteliksizliğinden ötürü bu kadar gol atılan başka bir lig var mı acaba ? Soruların yanıtları okuyucularda saklı... Futbolumuzun yapısal sorunları o kadar çok ki, bunları çözene kadar Türk futbolu yurtdışı maçları için çıktığı Edirne sınırları dışından, gittiği gibi geri döner, örnekleri mevcut olmakla beraber...
Tutturduğu inanılmaz yüksek orandaki isabetli pas ortalaması ile Sasa İliç derbi maçın şüphesiz ki yıldızıydı. Galatasaray’da Hakan Şükür’ün oynamaması gereksiz yere ileriye şişirilerek kaybedilen topları engellerken, Gerets’in maç öncesi bol pas yaparak hücuma çıkma düşüncesi harfiyen uygulanıyordu.
Galatasaray’ın Beşiktaş’a oranla daha fazla isabetli pas yapması (438 pas > 258 pas), Çağdaş ve Kleberson gibi iki ön liberonun rakibin orta sahadaki yüksek pas yüzdesini engelleyememeleri maçın Galatasaray’ın lehine gelişmesini sağladı. Sezon başından beri ilk kez onbirde yer bulan Yalçın’ın yerini yadırgaması -ki çok normal- ve savunmadaki arkadaşlarıyla sağlıklı bir iletişim kuramaması, Beşiktaş’ın ilk yarım saat boyunca birkaç gollük pozisyon bulmasına neden oldu. Maçın 30. dakikasından sonra  Galatasaray orta sahası, özellikle İliç ve Saidou ile oyuna damgasını vurdu. Bu dakikadan sonra girdikleri gol pozisyonlarını cömertçe harcayan sarı-kırmızılılar, bunlardan sadece ikisini gole çevirince maç 3DŽ sona erdi.
Süper(!) Ligimizde oynayan oyuncuların, her omuz omuza mücadelede yerde kalmalarına ve de hakemlerin bunu faul olarak değerlendirmelerine o kadar alışmışız ki, yurtdışında oynadığımız maçlarda da bunun ezikliğini yaşıyoruz kanımca... Basit itişmelerde kendini yere bırakmalar, hakemi aldatmak için rol kesmeler, ağlayıp sızlamalar Türk futbolcusunun klasik özelliği değil midir? Her pozisyonda top yerine hakemle oynamak Türk futbolcusunun en karakteristik özelliğini yansıtmaz mı? Televizyondan takip ettiğimiz İspanya, İngiltere, Alman liglerinde faul dahi çalınmayacak pozisyonlara penaltı kararı veren, voleybol kurallarını futbola adapte etmek Türk hakeminin en klasik özelliği değil midir? Maçlara hep objektif ve tarafsız biçimde çıkıp, kararları hep sübjektif ve tek taraflı olan hakemler Türk hakemlerinin en karakteristik özelliğini yansıtmaz mı ? Rakip takıma küfür ve hakaretten Salı günü 3 maç men cezası alıp, Anelka ve Nobre’nin sakatlanmasıyla forvetsiz kalan takımın tek forveti haline gelen Semih’in Perşembe günü cezasının tamamıyla kaldırılması Süper Ligimizde alınan en tarafsız(!) kararlardan biri değil mi ? Soruların yanıtları okuyucularda saklı...
Sonuç olarak, Türk futbolunun Avrupa’da önemli yerlere gelmesini istiyorsak, Galatasaray-Beşiktaş maçının hakemi Cüneyt Çakır’ın yönetiminde olduğu gibi, normal sertliğe prim tanıyan, gereksiz yere düdük çalmayan hakemler ligimizde çoğalmalı. Futbolcularımızın da duran toplardan basit gol yeme ve gol attıktan sonra geri çekilme hastalığı sona ermeli. Aksi takdirde, Türk futbolu yurtdışı maçları için çıktığı Edirne sınırları dışından, gittiği gibi geri döner, örnekleri mevcut olmakla beraber...