Hayim Azses ile Yahudilik ve eğitim üzerine…

Ester YANNİERHayim Azses, geçtiğimiz günlerde İstanbul’da gerçekleşen Kültür Festivali’nde "Yahudi Devleti ve Yahudiler için ülke" ve "İsrail –Filistin Psikolojik Savaşı" başlıklı iki konferans verdi. Otuz yıllık uzman bir eğitimci olan Azses ile İsrail Devleti’nin Yahudiler açısından gerekliliğini; eğitimde görsel, duysa

Kültür
9 Ocak 2008 Çarşamba
Hayim Azses ile sohbetimiz,  Türkiye’de doğan babasının Türk Yahudilerine özgü bir soyadına sahip olduğunu vurgulayarak başladı.

Kendinizden ve çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Babam  Suriye ile iş yapardı ve böylelikle Halepli Yahudi bir ailenin kızı  olan annem ile evlendi. Halep’te evler inşa etmeye devam etti. Suriye’de  doğdum. Daha sonra Lübnan’a ve 1950’de uzun yıllar kaldığımız İstanbul’a göç ettik.  Kardeşlerim orta ve lise öğrenimlerini İstanbul’da  yaptılar. Bir  yıl süresince İstanbul Üniversitesi’nde Fransızca, İngilizce, İtalyanca ve Türkçe  dillerinde eğitim aldım. Daha sonra öğrenimime İsrail’de devam etme kararı  verdim. Ortadoğu politikası ve edebiyat üzerine dersler aldım. Doktora yapmak üzere  Paris’e gittim. 6 Gün Savaşı, programımın değişmesine neden oldu. 1968’de yaşanan gençlik hareketleri, Paris’deki Yahudi Cemaati’nin durumunu değiştirdi. O dönemde birçok Yahudi genç, antisiyonist olmayı seçerken,  siyonizmi savunan taraf olmayı tercih ettim.  Bir çok Yahudi gence, Yahudiliğin ne olduğunu ve İsrail Devleti’nin varlığının ne denli önem taşıdığını anlatmaya çalıştım. 1968 yılında Charles de Gaulle ülkesinin İsrail ile ilgili politikasını değiştirdiğinde, Fransa’nın sandığımız gibi ideal bir ülke olmadığını, özgürlük, kardeşlik, eşitlik  ilkelerinin söylenildiği gibi uygulanmadığının ayırtına vardım. 1973 yılında İsrail’e aliya yapma kararı aldım.  Öğrencilerim gidişimi sorguladıklarında, Fransız hükümetinin antisiyonist olmaktan öte artık antisemit bir görüşte ve De Gaulle’den sonra göreve gelen Pompidou’nun  yapılan  İsrail yanlısı gösterilerin sonucunda artık ya Fransız vatandaşı, ya da İsrailli Yahudi olmayı seçmemiz gerektiğini söylediğini açıkladım. Ayrıca uzun yıllar Suriye ve Lübnan gibi antisemitizmin yoğun görüldüğü ülkelerde yaşadıktan sonra, hayatıma antisemitizim olduğu bir ülkede devam etmek istemediğimi belirttiğimde öğrencilerim çok kızarak "Fransa hakkında nasıl böyle bir ithamda bulunabilirsin?" dediler. Geçtiğimiz yıl Fransa’da (Le Nouveau Visage De L’antisemitizm) "Antisemitizmin Yeni Yüzü" başlıklı bir kitap elime geçti.  Okudukça yazılanların, fikirlerimle örtüştüğünü gördüm ve yayıncıyı aradım. Kitabın yazarının bir dönemler, düşüncelerimi kabul etmeyerek kapıyı çarpıp giden  bir öğrencim tarafından kaleme alındığını hayretle öğrendim. Düşüncelerimi takıntı haline getiren bu  öğrencim, diğer yirmi arkadaşıyla beraber yaptığı araştırmalar sonunda kitabı yayınladı. Şimdilerde herkes Fransa’nın Yahudilere ve İsraillilere dost olamadığının bilincinde. Arap ülkeleri daha zengin  ve iyi bir pazar oluşturdukları için onları tercih ediyorlar. 
Fransa’da  evlendim. Üç  çocuğum da burada doğmalarına rağmen İsrail’e adapte olmakta zorlanmadılar. Eğitim amacıyla Fransa’ya davet edildiğimde  görsel,  duysal ve teatral gibi farklı teknikler öğrendim ve gençler buna bayıldılar. Dolaştığım tüm ülkelerde gençlere bu metotları kullanarak Yahudiliği öğrettim. Binlerce insan tanıdım, genellikle de gençlerle çalıştım. Şimdi öğrencilerimin üst düzey yöneticiler olarak görev aldıklarını görüyor ve bundan mutluluk duyuyorum. 15ᆦ yaş arası çocuklarla çalışmayı tercih ediyorum.  Otuz yıldır Yunan, Bulgar ve Kanada Sefarad toplulukları ile çalıştım. Ancak İsrail’ de Sefarad cemaatine liderler yetiştirmek  için hiçbir  girişimde bulunmadığımdan şimdi Kudüs’e  giderek  bu konuda  çalışmalarımı orada sürdüreceğim. Ayrıca   ABD, Brezilya ve Meksika gibi zengin Sefarad cemaatleriyle de ilgileniyorum.

İspanya’dan göç ile ilgili çalışmalarınız olduğunu biliyoruz.  Bu konuda  aktarmak istedikleriniz?

İspanya’dan olanlara her zaman  hayranlık duydum. Kardeşlerimden biri İspanya’daki Sefarad Tarihi  konusunda uzman olduğundan İspanya bir çok kere gittim. Fransa’dan da grup götürdüm.  Yoram Gaon’un çalışmasından önce "Toledo’dan Kudüs’e" başlıklı bir kitap ve film yaptım. Avrupa’nın bir çok ülkesinden Sefarad  gençlere  köklerini tanıtmak için İspanya’ya götürdüm. Aileleri öğretmediği için, bu konuda çok cahildiler. Bu çok büyük bir hata…

Haklısınız ancak bir dönemler bu konulara kimseler değinmek istemezdi…

İspanya travması Sefaradları öyle etkiledi ki, insanlar unutmak istedilerse de başarılı olamadılar. Bu kültür bilinçaltlarında  yaşadığı için hala unutamıyorlar. Hatta günümüzde dahi  bu lisanı konuşan insanlar var. 500 yıldır insanlar, iyi bir kültüre ve  lisana sahip harika bir ülke olan İspanya’yı unutmadılar. İspanyanın altın çağıydı, insanlığa Maymonides, İbn Giverol, Nahmanides, Yehuda Halevi gibi ünlü düşünürler kazandırdı. Onları okumamız lazım… Sefarad kültürüne ilgi duyanlar sadece lisan, gelenek, yemekler ve  şarkılarıyla ilgileniyorlar. Oysa,  çok daha derin. Bunları ortaya çıkarmamız gerek. Sefaradların İsrail yaşamına yeterince katkıda bulunmadıklarına dair (Golden Path) "Altın Geçit" adlı  bir film yaptım.  Sefaradların ılımlı kişiler olduğunu söyleyen annem,  her zaman uç noktalarda olmamamızı salık verirdi. Ama şimdilerde Sefaradların İsrail ve diasporada uç noktalara geldiklerini görüyorum. Avrupalı  insanlar İsrail’e geldiklerinde ya çok dindar, ya da çok seküler oluyorlar. Onlara orta yolu öğretmek gerekir. Birlikteliğimizi korumak adına uç noktalar olunmamalı. Hiçbir zaman değişik, dini okullar, tarikatlar yaratmadık, birliğimizi koruyarak orta yolu takip ettik.  Din adamlarımız, yargılamadan herkesle konuşmanın yolunu buluyorlar. Din adamlarının öncelikleri, cemaatlerini sinagoglara getirebilmek olmalı. Dinin bilimin üstünde tutulmamasını öneriyorum. Tüm düşünür, yazar ve din adamlarımız, din ile bilimin birbirlerini tamamlaması gerektiğini savundular. Bu gün bir din adamı, aynı zamanda bir doktor da olabiliyor. Maymonides’in zamanından beri bu böyle. 
Savunduğum tez asla Yahudiliğimizden utanmamamız gerektiğidir. Ve Yahudi gençliğinin yeniden Yahudiliğe ilgi duymasını sağlamamız gerekiyor. Türkiye’de de böyle bir susuzluğun olduğunu gördüm. Gençler kendilerine verilenlerden çok daha fazlasını öğrenmek arzusundalar.

20 yıl sonra İsrail’in ve diasporanın demografik yapısını nasıl görüyorsunuz?
Arkadaşım Sergio Della Pergola’ya göre eğer dünyanın her bir tarafına dağılmamış ve asimile olmamış olsaydık tahminen 200냂 milyon kadar nüfusa sahip olacaktık.  2. Dünya Savaşı’nda 6 milyon Yahudi hayatını kaybettiği için ağlıyoruz, hiçbir zaman unutmayacağız diyoruz.  Oysa bundan çok daha fazlasını zaman içinde asimilasyonla yitirdik. Bu insanlar için de ağlamamız lazım… Asimile olmaları  sadece onların suçu değil, biraz da bizden kaynaklanıyor. Artık daha fazlasını yitirmeye tahammüllümüz yok. İşte bu nedenlerdendir ki, insanları eğitmeyi kendime görev edindim. Gençlere Yahudiliğin   sırtta bir yük olmadığını anlatmak istiyorum.

Türk Yahudi Cemaati hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz?

İstanbul’da  okulunuzu gördüm. Ve çok beğendim.  İyi eğitimcilere ihtiyaç var. Eğitime  yatırım yapmak gerekiyor. Her işin başı eğitimcilerdir. İspanya döneminden, aklımızda kalan isimlerin büyük bir kısmı eğitimciydiler.  Türkiye’de  Yahudiler ticaret yapmak yerine eğitmen olmayı tercih etmeliler. Eğitimci olmak çok cazip hale getirilmeli ve maddi getirisi de çok iyi olmalı. Bana göre gelecekte din adamalarına ve eğitimcilerine saygı gösteren cemaatler ayakta kalacaklar. 
Halep’te hiç asimilasyon yoktu vardı. Ama ne sakal bırakırdık, ne de radikaldik. Hatta kipa bile takmazdık. Bunun sırrı,  dini bilmemiz ve Yahudiliğimizden gurur duymamızdı.  Türk Yahudi Cemaati eğitimcilerine ve bu yola baş koyarak kendini sürekli geliştirenlere karşı saygı duymalı. Yeni bir yapıt, yeni bir yazar, yeni bir şarkı duyduğum zaman çok mutlu oluyorum. Bunların hepsi gençliğin Yahudilik bilincine ulaşmasında bir yol.. Bir çok Yahudi’nin Nobel ödülüne layık görülmesi beni şaşırtmıyor. Çünkü mükemmeliyetçilik, ailemizden öğrendiğimiz bir kavram.    
Eğitimi tamamlayan en büyük unsur okul iken cemaatinizin ileri gelenlerinin, çocuklarını neden bu okula yollamadıklarını anlayamıyorum. Ulus Özel  Musevi Okulu’nun diasporadaki tüm cemaat okulları gibi en iyisi olunmasına çalışılmalı. Ayrıca Türk Sefaradlarının 500 yıldır konuştukları  Ladino’nun  yitiriliyor olması çok acı. Ailelerin bu lisanı yaşatmak için, konuşmaları lazım. Yitshak Navon’un filminde gördüğüm gibi bu lisanı yaşatmak gerek. İsrail’deki en meşhur müzikallerden biri  Ladino dilindeydi ve  Navon tarafından yazılmıştı. Okulunuzda da diğer lisanların yanı sıra, bu lisanın öğretilmesi gerektiğini düşünüyorum.