Üç soruyla “DERİN”design

Nancy AZARBADAziz Sarıyer ve Derin Sarıyer`in dört senedir üzerinde yoğunlaştıkları projeleri ‘Derin Koleksiyonu` yurt dışında ses getiriyor. Tasarımları, modern şehir yaşamının gereksinimlerine estetik bir şekilde cevap veriyor. Uzun yıllar mimari projeler için hareketli mobilya imalatı yapan ve dünyanın tanınmış mobilya markalarını

Toplum
9 Ocak 2008 Çarşamba
Derin Koleksiyonu’nda genellikle yalın hatlar ve sakinlik hakim. Ev projelerinin yanı sıra ofislerde de kullanılabilecek ürünler bütünlüğünde olan bu koleksiyon Fransa, Belçika, Hollanda, Almanya, Avusturya, İsviçre, Danimarka, ABD, Hong Kong, Japonya, Portekiz, İngiltere gibi ülkelerde sergileniyor.

Firmanın kurulmasından bugüne olan gelişiminden bahseder misiniz?
Aziz Sarıyer:
Firma, 1971 yılında kuruldu. Capellini, Morosso, SCP gibi uluslararası alanda önemli firmaların ürünlerini Türkiye’ye getirdi. 80’lerin ortasına doğru, Memphis gibi daha marjinal akımların Türkiye’de temsilciliğini yaptı.
O dönemde kendi atölyelerimizde üretimimiz de oluşmaya başlamıştı. Ama bunları kendi mağazalarımızda sergilemiyor, projeler için üretim yapıyorduk. Mimarların çözüm ortağı olarak orta ölçekli ve küçük projelerde çalışıyorduk. Sonuçta yaptığım serbest tasarımlar vardı, çeşitli sergilerde gösterilmişti. Oğlum Derin de 1997 yılında Bilkent İç Mimarlık Bölümü’nden mezun oldu ve bir araya geldik.
Daha sonra üretimimizle tasarım yeteneğimizi birleştirip ürünler ortaya çıkarmaya karar verdik. İlk başta bunu yaparken uluslararası alanda çalışmak gibi bir nosyonumuz yoktu açıkçası. Daha çok Türkiye’de satacağımız, biraz sıcakkanlı mobilyalar tasarlayıp üretmeyi hedefliyorduk. Ama yola çıktığımızda öyle olmadı. Hatta anlattığımın tam aksi, yani kendi kişiliğini net şekilde ortaya koyan, hatta birebir tek başına bir anlam taşıyan ürünler ortaya çıktı.
Derin Sarıyer: Biz de bu yönde devam ettirmek istedik. Çünkü çok güzel tepkiler alıyorduk. Türkiye’de katıldığımız bir kaç fuarda bile diğer ülkelerden, özellikle tasarımın yüksek anlamda değer ifade ettiği ülkelerden olumlu tepkiler aldık. Daha sonra çevremizde Tanju Özelgin, Arif özden, Bülend Özden, Mehmet Ermiyagil gibi tasarımcı arkadaşlarımız vardı. Onların da yapmış oldukları tasarımlar vardı. Biz onları dahil ettik. Sonra başka tasarımlar da geliştirdiler. Zaten yaptığımız ithalatlardan dolayı dünya pazarını da biliyorduk, fuarlar sergiler, oradaki tasarım platformunun içeriğinin de farkındaydık. Bunu belirli bir çerçeve içine sokup, oraya doğru bir yönlenmemiz oldu. Aşağı yukarı 4,5LJ sene oldu. İyi bir şekilde bu işin üstüne gidiyoruz. Yeni ürünler ekleniyor Derin Koleksiyonu’nun içine.
Ayrıca, babam-Aziz Sarıyer’in, Cappellini, Moroso, Zeritalia gibi önemli İtalyan markaları için yaptığı tasarımlar da Derin Koleksiyonu’na çok büyük referans kazandırdı.

Çalışmalarınızda ön plana daha çok form mu çıkıyor?

A.S.: Evet formlarla oynuyoruz ve oynarken kendi içinde her zaman bir mantığını oluşmasını istiyoruz. "O ürün bu şekilde tasarlandı ve bundan başka bir şekilde de zaten tasarlanamazdı" noktasına getirmek istiyoruz. Hatta bir öğeyi içinden aldığınızda, bir unsuru çıkardığınızda bütün anlamını kaybedecek kadar sadeleşmesi yoluna geliyoruz ki en zor nokta odur. Yani bir ürünü sadeleştirerek öyle bir noktaya getiriyorsunuz ki; artık tek bir unsuru içinden çıkarsanız ürün bütün anlamını yitirebilir. Bu noktaya kadar ürünü sadeleştirme taraftarıyız.
D.S.: Ortada kalıyor, yani bizim için havada uçuyor. Göklere kadar çıkabilir vücuduyla ya da kafasıyla ama ayakları da yere bassın istiyoruz. Ayaklarının yerden kopmasını tercih etmiyoruz. Böyle bir tercih de olabilir. Ama bizimki o değil.
Yaptığımızı ortaya koyup, bize nasıl her anlamda artı değer katacaksa, onla yetinip ona göre bütün planlarını yapan bir firmayız. O yüzden ürünlerimiz bakıldığında bunu görmek mümkün. Gereksiz dekoratif unsurlardan tamamen arınmış, kendi içinde hareketi olan, şaşırtıcı yönleri, oyunları olan ürünler. Ama fazladan tek bir çizgi bile yoktur yaptığımız tasarımlarda. Böyle bir yaklaşım var.

Tasarım faaliyetini organizasyon içerisinde nerede tanımlıyorsunuz?

A.S.: Tek bir noktada tanımlamıyoruz, her yerde tanımlıyoruz. Hayattaki her durumu tasarım olarak görüyorum; davranış biçimlerinden, bir ürünün satış politikasına kadar. Bir ürünü sadece fikir aşamasında tasarlayalım daha sonra kullanım aşamasına getirelim, diye düşünmüyoruz. "Tasarımı ürünün bir kabuğu olarak görmemek gerekiyor. Kestiğinizde, içinden de baktığınızda, içinde gördüğünüzün tasarım olması gerekiyor."  Son zamanlarda bunun farklı ve yanlış kullanılması da söz konusu. Zamanla tasarım kelimesinden hoşlanmamaya bile başlıyorsunuz. Çok fazla oralara girmiyoruz. "Yaptığımız bir şey var, "tasarım" deniyorsa buna, biz onu yapmaya devam edelim" diye bakıyoruz. Ama yine de belki de bir İtalyan firması olarak bu ürünlerle ortaya çıkmış olsaydık satış grafikleri olarak şimdikinden çok çok daha yüksek sonuçlar elde edebilirdik. Çünkü sonuçta insan davranışlarının bir psikolojisi var ve o yönde devam ediyor, onu kırmanız çok kolay olmuyor.
D.S.: Bazı kelimelere gereğinden fazla da değer vermemek gerekiyor, takılmamak lazım. Çünkü eskiyor ve yanlış kullanımlarla yozlaşabiliyor. Anlam bulabilmesi için, her şeye bir çerçeve vermek, bir isim takmak gerekir. Oysa, biraz daha soyut baktığımızda, "yapabildiğimiz ürünler bunlar ve bunları ortaya koyuyoruz"  diye düşünüyorum. Firmanın internet sitesinin tasarımında neler yapılacağından ürünün her aşamasına kadar her konuyla birebir ilgileniyoruz. Bu işle birebir ilgilenmezseniz istediğiniz kadar yatırım yapın, başka bir şey olur.